Westworld 1. Sezon 3. Bölüm “The Stray” incelemesi
Gerçek ve sahte arasındaki çizgi inceldikçe, seçim ve davranışlarımızda da tutarlılık yavaş yavaş kaybolur. Beynin kendisiyle olan bu savaşı, Westworld‘ü de tehlikeye sürüklüyor.
Üçüncü bölümü geride bırakırken Westworld birkaç teoriyi çürütüp yeni bilgilerle üstüne konuşacak pek çok konu ortaya çıkarıyor. Ancak dizinin bu kadar başarılı olmasının sebebi her hafta üstüne konuşacak sayfalarca içerik sunmasının yanı sıra insanı düşündürmesi, zorlaması ve merak uyandırması. Senaristlerin karakter gelişimini dizideki 3D yazıcılar gibi ince ince işlemesi takdir edilesi. Üçüncü bölüm bittiğinde karakterlerin kişiliklerine, hayatlarına dair yeni şeyler öğrenirken örümcek ağı gibi örülen bu dizinin bir sonraki bölümünü de merak etmekten kendimizi alamadık. Üçüncü bölümde gözümüze çarpan detaylara, çürüyen teorilerimize ve yeni fikirlerimize geçmeden önce çok kısa bir şekilde ikinci bölümde neler olduğunu biraz hatırlatalım.
İkinci bölümün ön plandaki karakteri Maeve Millay, uyku modundan çıkıp gerçek dünyayla yüzleşerek dev bir travma geçirmiş, gördüklerini tam olarak anlamlandıramasa da yüzleştiği gerçeklik karşısında “yıkılmıştı”. Siyahlı Adam’ımız oyunun bir sonraki evresine adım adım yaklaşırken, Dr. Ford da yeni projesini gerçekleştirmek üzere olduğunun sinyallerini vermişti. Dizide ağırlığını hissedeceğimizi düşündüğümüz iki yeni ziyaretçi William ve Logan izleyiciyle tanıştırılırken, Bernard’ın yaratımlarıyla duygusal bağ içinde olduğunu görmüştük. Ancak ikinci bölümün en önemli sahnesi, bir parça geri plana itilen Dolores’in gerçek bir revolver olduğunu düşündüğümüz bir silahla bölümü kapatmasıydı.
KAYIP RUH
İkinci bölümde tanıştığımız beyaz şapkalı kovboy William, gelişimini en net gözlemleyebildiğimiz karakterlerden biri. İzleyicinin William ile empati kurmasının bu denli kolay olmasının sebeplerinden biri William’ın Westworld’e ilk kez geliyor olması. Onun gözlemleri ve deneyimleriyle Westworld’de ziyaretçi olmanın nasıl bir şey olduğunu daha rahat anlayabiliyoruz. Ancak William’ın dizideki tek amacı elbette izleyiciye küçük bir Westworld tanıtımı sunmak değil. Bir önceki bölümde olduğu kadar sinir bozucu olan kayın biraderi Logan’ın kafasındaki planlar nedir henüz öğrenemedik ancak William bu bölüm Westworld dünyasında bir misafir değil kasaba halkının bir parçası olmayı başardı.
Ziyaretçiler her ne kadar “dokunulmaz” olsa da simülasyonun gerçekçiliği açısından öldürücü olmayan kurşunlar paintball silahı gibi can acıtıyor.
İkinci bölümde kasaba hayatına karşı oldukça çekimser gördüğümüz William, gerçek anlamda bir misafir gibi hareket ediyordu. Başkasının evinde rahat edemeyen küçük bir çocuk gibi kasabanın bir parçası olmayı bir türlü başaramamıştı. Ancak üçüncü bölümde bu değişti. Belinde bir revolver olduğunu hatırlayan William, ikinci bölümde birlikte olmayı reddettiği Clementine’ın kahramanı oldu. Kasabanın aranan azılı suçlularından Horace Calhoun‘un kasaba meydanını kana buladıktan sonra Clementine’ı rehin alması arasında geçen sürede aksiyona geçme konusunda tereddütler yaşayan William için yapay zeka ve gerçek insan arasındaki ayrım hala çok net değil belli ki. Calhoun’a ateş etmekte tereddüt yaşayan William ilk kurşunu yediğinde de şokla yere yıkılıyor. Sonrasında ise geri dönülmez bir şey oluyor ve William Calhoun’u öldürüyor.
Karakter için dönüm noktası sayılabilecek bu sahnede William’ın Logan’ın değişiyle “milli oluşunun” karaktere yansımasını çok göremiyoruz. Westworld’ün sunduğu bu aşırı gerçekçi simülasyon deneyiminde birini öldürmek, gerçek olmadığını bilse dahi karakterde bir etki yaratacaktır. William’ın ikinci bölümde yaşadığı ahlak ikileminin üçüncü bölümde kırılmasıyla artık daha cüretkar bir ziyaretçiye dönüşeceği sinyalleri karakterin ikinci haydut avına çıkışıyla da veriliyor. Dolores ve William arasında bir yakınlaşma olasılığı da bu ahlak duvarının yıkılmasıyla daha anlamlı oluyor. Gerçek dünyada belki birini öldürmezsiniz ya da belki eşinizi aldatmazsınız; ancak Westworld’de bunları ve daha fazlasını yargılanmadan yapabilirsiniz. Nitekim son sahnede Dolores ve William’ın yolları bir kez daha kesişiyor. Yapay zekanın uyanması durumunda karakterin tekrar bir ahlak ikilemine girip girmeyeceği ise şimdilik merak konusu.
DOLORES HARİKALAR DİYARINDA
Dizinin ön plana çıkan karakteri Dolores‘in Bernard ile birebir görüşmeleri devam ederken bir süredir Bernard’ın Dolores’e “değişmek” ile ilgili kitaplar okuttuğunu öğreniyoruz. Ayrıca Bernard’ın hayatındaki her detayı Dolores ile paylaşıyor olması ve daha bölümün başında ona bir hediye getirmesi Bernard’ın Dolores ile arasında duygusal bağ olduğunu kanıtlar nitelikte. Burada duygusaldan kastımız romantik bir bağ değil tabii. Bernard’ın Dolores’te bir bilinç yaratma arzusu devam ederken Dolores’e oğlunun en çok sevdiği Alice Harikalar Diyarında kitabını hediye ediyor.
Açıkçası Dolores’in mavi elbisesi ve sarı saçları ile AlIce’in bir hayli örtüştüğünü düşünüyoruz. Ancak Bernard’ın bu hamlesi benzerlikten ziyade Dolores’i cesaretlendirmek üzere gibi.
Alice’in hikayesine derinlemesine bir inceleme yapmadan söyle bir üstünden geçecek olursak; küçük bir tavşan deliğinden Harikalar Diyarına giren Alice orada pek çok macera ve değişik olayları yaşadıktan sonra ablası tarafından uyandırılır, tabiri caizse “gerçek dünyaya” döner. Ancak Bernard’ın Dolores’e kitaptan okuttuğu kısım daha çok değişim üzerine vurgu yapıyor. Geceleri Dolores’in uyanışı ve yavaş yavaş değişmesi de Dolores’in kendi Alice hikayesi gibi adeta.
Dolores’in doğaçlama modunda Bernard’a verdiği cevaplar ise yapay zekasının ne kadar geliştiğine işaret ediyor. Kişisel sorular soran Dolores bunların yakınlaştırıcı etmenler olduğunu vurgularken her ne kadar matematiksel düşünse de bunu algoritmaya yedirdiğinde insansı tepkiler ve cümleler oluşturabiliyor. Yeni şeyler deneyip öğrenen Dolores’in gelişimi Bernard’ı cesaretlendiriyor ve gizli projesini sürdürmesi için yeterli teşviği oluşturuyor.
Sabah evinde orada olmaması gereken bir revolver bulan Dolores bu silahı saklıyor. Silahı saklaması özellikle dikkat çekici çünkü bu silahın orda olmaması gerektiğinin bilincinde ve bulunmasını istemiyor. Bu tarz bir “saklama, sakınma” hareketi ve yakalanma korkusu Dolores’in gerçek bir insan gibi düşünebilecek kadar gelişmiş bir algoritmaya sahip olduğunu gösteriyor. Dolores’in hatırladığı anlarda hep Siyahlı Adam’ın bulunması ise dizinin ilerleyen dakikalarında edindiğimiz bilgilerle yeni bir teori oluşturmamıza yardımcı oldu. Ancak buna yazının sonunda değineceğiz.
Teddy’nin Dolores’e olan aşkı her ne kadar kodlarla belirlenmiş olsa da, hikayede ikisi arasındaki romantik ilişki Dolores’in yeni bir yanını keşfetmemize de yardımcı oldu. Kasabada Dolores’in etrafını bir grup erkeğin sarmasının ardından Dolores’i korumak için orada biten Teddy, Dolores’i macera arayan bir ziyaretçi ve ona yardımcı olan robotlardan kurtarıyor. Ancak Dolores’in kendini koruması için silah kullanmayı öğrenmesi gerektiğine kanaat getiren Teddy, Dolores’e nasıl ateş edeceğini öğretirken Dolores’in ateş edemediğini görüyoruz.
Dolores bir kasaba kızı. Maceracı ya da ödül avcısı değil. Bu sebeple Dolores’i oluşturan kod dizininde karaktere ateş etme yetisi verilmemiş.
Bölümün ilerleyen dakikalarında anlıyoruz ki androidler arasında silah kullanma becerisi dikkatli bir şekilde dağıtılmış. Her karakter söz konusu bir balta dahi olsa herhangi bir silahı kullanamıyor. Bölüm sonunda ise Dolores’in zihninde yeni bir kırılma oluyor. İlk bölümde Siyahlı Adam’la izlediğimiz samanlık sahnesinde başka bir azılı haydutla karşı karşıya kalan Dolores, silahını çaldığı haydutu kendi silahıyla vuruyor ve kaçıyor. Hikaye gidişatını hatırlayabildiği için bir sonraki adımda ne yapması gerektiğini bilen Dolores’in kaçışı ise William ile karşılaşmasıyla son buluyor. Her iki karakterin bu bölümde silahlarını ateşleyip birini öldürmesi, ilerleyen bölümlerde öldürme eyleminin yapay zeka ve insana olan etkisini gözlemlemek için de bir fırsat.
PARKIN GEÇMİŞİ
“Bozulan” yapay zekaların Arnold isimli üçüncü bir kişiyle konuştuğunun keşfedilmesinin ardından parkın geçmişine giden kapı da aralandı. Acımasız, katı, mükemmelliyetçi ve oldukça net olan Dr. Ford’un Arnold ismini duyunca yaşadığı anlık şaşkınlık, Ford’un aslında bir insan olduğunu hatırlamamızı da sağlamış oldu. Küçük bir hatırlama sahnesi ile bizi geçmişe götüren Dr. Ford’un anlattıklarına değinmeden önce Anthony Hopkins’in gençleştirildiği bu sahnenin ne kadar etkileyici göründüğünden bahsetmeden edemeyeceğiz. Dizi ekibinin oldukça başarılı bir iş çıkardığı bu sahnede zaman makinesiyle geçmişten gelmiş gibi görünen bir Anthony Hopkins vardı.
Dr. Ford’un Bernard’a Arnold’ın eski ortağı olduğunu anlatmasıyla devasa Westworld bulmacasında bir parçayı daha yerine oturtmayı başardık. Tam üç yıl boyunca bir grup mühendis, Arnold ve Dr. Ford parkın içinde yaşamış ve robotları yapmışlardı. Dışarıdan hiçbir ziyaretçinin alınmadığı bu üç yıllık süreçte her gün robotlarla sosyalleşmenin yaratacağı psikolojik değişim Arnold’da kendini farklı gösterirken Dr. Ford’un gerçek ve sahte arasında keskin bir ayrım yapmasına yardımcı olmuş gibi görünüyor. Dizi boyunca androidlerin gerçek olmadığı vurgusunu yapan Dr. Ford, Bernard’a sık sık bunu hatırlatırken, diğer çalışanlara da zaman zaman onların sadece robot olduğunu söylemek zorunda kalıyor. Utanma duyguları, hisleri, önceden kodlanmayan herhangi bir düşünceleri olmadığını tekrar tekrar dile getiren Ford, kendi yarattığı dünyada muhtemelen yakın arkadaşı olan Arnold’un çöküşünden sonra kendini hayal ve fantezilerden uzak gerçekliğin soğukluğuyla terbiye etmiş gibi görünüyor.
TANRININ SESİ
Androidler için kilit isim olan Arnold ise Dr. Ford’un deyimiyle parkın amacını pek de anlayamamış bir bilim adamı. Dr. Ford’un anlattıklarından Arnold’ın işin ticaretindense bilimsel kısmına odaklandığını görebiliyoruz. Bicameral Mind teorisiyle ilerleyen Arnold yaratımlarına bilinç vermek istiyordu. Bu noktada kısaca Bicameral Mind’ı açıklamak gerekirse; psikoloji alanında bir hipotez olarak ortaya atılan bicameralism kavramsal fonksiyonların beynin iki tarafına bölünmesi durumunu tartışıyor. Bir taraf konuşmayı üstlenirken diğer taraf dinliyor ve itaat ediyor. Kendi sesini androidlerin kaynak koduna yerleştiren Arnold, monologlar halinde karakterlere “iç ses” veriyor.
İlk başka Arnold’ın sesi olarak yer alan bu iç sesin zaman içinde androidlerin kendi sesiyle yer değiştirmesi beklenirken bu durum pek çok androidi delirtiyor.
Dr. Ford’un androilerin zihnini her gece silme önerisiyle bir nevi bu robotlara lütuf oluyor. Arnold’un bir süre sonra sadece parktaki androidlerle iletişim kurduğunu söyleyen Dr. Ford bize karakterin gerçek ve sahte arasındaki ayrımı artık yapamadığını da göstermiş oluyor. Arnold’ın parkta öldüğünü de belirten Ford, Bernard’a Arnold ile aynı hataya düşmemesini tembihliyor. Karakterlerin hala Arnold’ın sesini duyuyor olması ise şimdilik aklımızda duracak önemli bir detay.
GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEK
Üçüncü bölüm, Bernard ile ilgili teorilerimizi zedelerken, karakterin hikayesindeki derinlik yeni teorilerimiz için de kapı araladı. Eskiden bir çocuğu olduğunu öğrendiğimiz Bernard’ın bir android olmadığını düşünüyoruz. Ekipte çalışan bir androidin varlığını saklamak için hikayesinin derin ve zengin olması önemli ancak söz konusu Westworld olunca paranoyanın sınırı yok. Çocuğunun ölümüyle büyük bir sarsılma yaşayan Bernard’ın acısının ilk günkü gibi taze olduğu da bir gerçek. Kendini tamamen işine adayan Bernard’ın oğlunun ölümüyle yüzleşmemek için gerçeklerden kaçarak sanal bir dünyaya kendini adaması da şimdi daha anlaşılır bir durum. İşi hayatını tamamen kaplayan Bernard’ın yarattıklarına karşı duyduğu duygusal bağ ise Dr. Ford gibi bir adamın gözünden kaçacak kadar hafif bir olay değil. Bernard’ın Dolores’e bilinç kazandırma çabası, Arnold’ın hikayesini duyduktan sonra tereddütle titrese de Dolores’in gelişimi ve olasılıkların oluşturduğu beklenti karşısında kendi kendini devam etmeye zorluyor. Bernard’ın geçilmemesi gereken çizgiyi çoktan geçtiğine şüphe yok.
Ancak Westworld’deki bu virüs gibi yayılan kontrolsüzlük, yan karakterlere kadar sıçramış durumda. Kendi hikaye çizgisinden çıkmaması gereken karakterlerden birinin kaybolmasıyla onu aramaya çıkan araştırmacıların karşılaştığı şey beklenmeyenin de ötesinde. Uyku moduna alınan ikinci androidin de kendini uyanmaya zorlaması ve sebebin araştırılamaması için ihtiyaç duydukları tek parça olan kafasını parçalaması polise bilgi sızdırmamak için kendini öldüren bir suçluyu anımsatıyordu adeta. Yapay zekanın sandığımızdan daha akıllı ve daha organize hareket ediyor oluşu, hikayenin artan bir ivmeyle devam edeceğini gösteriyor. Teddy’nin kendi kendine Dolores’i koruma görevi üstlenmesi de küçük tatlı detaylardan biri.
TEORİ VE TARTIŞMA
Geçtiğimiz bölüm incelemesinin sonunda Bernard’ın ekip içinde gizlenmiş bir android olamaya en yakın karakter olduğunu söylemiştik. Ancak yeni bölümle gördük ki dizinin Bernard ile ilgili çok farklı planları var gibi. Bernard’ın Dolores’le olan bağı her bölüm biraz daha kuvvetlenirken, yakalanmamak adına örtbas ettiği problemlerin karşısına çıkması çok yakın. Ancak Bernard’ın şu anki konumu Dr. Ford’a ihanete doğru gidiyor. Dr. Ford’un Bernard’ı uyarması onu kayda değer biri olarak gördüğünü gösteriyor ancak kendi yaratımlarına dışarıdan yapılan müdahale karşısında Ford’un pek hoşnut kalmayacağı bir gerçek. Bernard’ın Dolores’le olan görüşmelerinde Dolores’in diğer androidlerden farklı olarak giyinik olması da Bernard’ın Dolores’i aslında bir insan yerine koyduğunu gösteriyor. Dolores hala tamamen bağımsız bir bilinç elde etmediğinden kıyafetleri üstünde gelmesinin Bernard tarafından verilmiş bir komut olduğunu düşünüyoruz.
Çok değer verdiğiniz bir insanı yeniden “yaratma” şansınız olsa, yapar mıydınız?
Bernard’la ilgili geliştirdiğimiz yeni teori konusunda ise biraz çekimseriz. Varsayımsal olarak konuşursak, elinin altında üstün teknoloji yatan bir bilim adamısınız. Bir süre önce oğlunuzu kaybettiniz ve acısı hala içinizde sizi tüketiyor. Genetik kodlamayı kullanarak herhangi bir insanın görünümünde bir android yaratabilseniz; üstüne bu androide bir de bilinç verebiliyor olsanız ne yaparsınız? Bernard’ın şimdi olmasa bile hayatında bir noktada bu ikilemi yaşadığını düşünüyoruz.
Gelelim tüm bölüm gözlerimizin aradığı Ed Harris’e yani Siyahlı Adam. Geçtiğimiz hafta öne sürdüğümüz teoriyi yeni bölümle biraz genişletmeye ve biraz düzenlemeye karar verdik. Siyahlı Adam ile ilgili bildiğimiz iki şey var. Birincisi Siyahlı Adam’ın 30 yıldır parka geldiği. İkincisi de park ile ilgili herhangi bir ziyaretçiden daha fazla şey biliyor olduğu. Geçen haftaki yazımızda Siyahlı Adam’ın ana ekipten biri olabileceğini söylemiştik. Şimdi bu teoriyi bir adım ileri taşıyoruz ve Siyahlı Adam’ım Arnold olabileceğini iddia ediyoruz. Bir önceki yazımızda park içinde maksimum 28 gün kalınabildiğini söylemiştik. Ancak Dr. Ford’un Arnold’un parkta öldüğünü söylemesinin ardından fikrimiz biraz değişti. Öncelikle parkın kuruluşunda Arnold diye birinin olduğunu Bernard dahi bilmiyor ki Bernard Dr. Ford’un en yakın olduğu insanlardan biri. Yani Siyahlı Adam’ın Arnold olması durumunda ekipten herhangi birinin onu tanıması güç. Dr. Ford’un Arnold’ın parkta öldüğünü söylemesi ise metaforik bir yaklaşım olabilir. Ayrıca karakterlerin Siyahlı Adam’ın hayalini görmesi de yine bizi bu “iç ses” açıklamasına geri döndürüyor. Ancak Siyahlı Adam’ın motivasyonu hala bir soru işareti tabii.
Son zamanlarda sadece androidlerle konuşan Arnold belki de benliğini yitirerek parkın bir parçası olmuş ve kendi dünyasını terk ederek teorik olarak “ölmüştür”.
Bölümde yazıda yer veremediğimiz pek çok başka detay daha gerçekleşti. Maeva’nın gerçek dünyada gördüklerini hatırlaması kayda değer anlardandı örneğin. Aynı şekilde Teddy’yi de Dolores’ten uzaklaştırıp yeni bir hikaye yazılması Dr. Ford’un yapay zekanın kendi içinde senaryodan bağımsız küçük sorumluluklar aldığını fark etmesi olarak yorumlanabilir. Teddy’nin yeni hikayesindeki düşmanların Teddy ateş ettiğinde yaralanmamış gibi görünmesi de apayrı bir soru işaretiydi. Yine Shakespeare göndermeleriyle dolup taşan Westworld üçüncü bölümde de bizi mest etmeyi başardı diyebiliriz.
TÜM İNCELEMELER
– Westworld 1. Sezon 1. Bölüm “The Original” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 2. Bölüm “Chestnut” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 3. Bölüm “The Stray” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 4. Bölüm “Dissonance Theory” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 5. Bölüm “Contrapasso” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 6. Bölüm “The Adversary” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 7. Bölüm “Trompe L’Oeil” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 8. Bölüm “Trace Decay” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 9. Bölüm “The Well-Tempered Clavier” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 10. Bölüm “The Bicameral Mind” incelemesi