Ülkemizde satışa çıkmasının ardından kısa sürede yoğun ilgi gören 2017 Jeep Compass’la yoğun arazi deneyimli bir etkinlikte bir araya geldik.
Otomobil dünyasında gerçekleşen model çeşitliliğiyle birlikte özellikle bir sınıfın ciddi bir himaye kurduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Evet, bu sizin de ilk geçen seçeneklerden birisi olan Crossover/SUV sınıfından başkası değil elbette. Geçtiğimiz yıllarda herkes için pek ulaşılabilir noktada olmayan bu sınıfta artık kompakt boyutlarda sayısız model var. Kullanıcıların az da olsa arazi kabiliyeti olan araçları deneyimlemesine olanak sağlayan bu çeşitliliğin krallarıysa halen oldukları yerde yani zirvelerde dolanmakta. Jeep, kökenleri İkinci Dünya Savaşı‘na sahne alan Willys ile yoluna başlamış ve safkan arazi kabiliyeti üzerine kurulmuş bir marka. Bugün sınıfının yaratıcılarından kabul edilen şirket adını bile bir dünyaya vermiş durumda. Hal böyle olunca Jeep’in çıkardığı her yeni modelde beklentilerimiz sürüş dinamikleri yönünde büyük bir beklenti içerisinde oluyor.
Bu yazımızda sizlerle ön incelemesini paylaşmak olduğumuz Compass’ın Jeep tarihine girişiyse çok da geç sayılmaz. Marka tarihçesine 2006 yılında adını yazdıran Compass, yaklaşık on yıllık bir ilk jenerasyon macerasının ardından 2017 model yılıyla birlikte ikinci nesline kavuştu. Geçtiğimiz kasım ayındaki tanıtımının ardından 2017’nin ortalarına doğru satışlarına başlanan model eylül ayından itibaren 189.000 TL’den başlayan fiyatlarla ülkemize giriş yaptı. Geldiği ilk andan itibaren Türk tüketiciler tarafından yoğun ilgi gördüğü söylenen Compass’ı, Jeep’in özenle hazırladığı Experience Center‘da kısa da olsa deneyimleme fırsatı bulduk. Bu buluşmamız çok uzun sürmese de, gerek meraklılarına gerekse potansiyel alıcılarına aktarabileceğimiz notları alabildik.
Yazımıza ilk olarak bizi en çok etkileyen noktalardan biri olan tasarıma başlayalım. Jeep’in “yeni jenerasyon” kavramı üzerinde ciddi anlamda dersine iyi çalıştığını baktığımız ilk andan itibaren rahatlıkla görebiliyoruz. Yerini aldığı jenerasyon ile uzaktan yakından alakası olmayan bu yapıda Grand Cherokee‘den ilham alınmış karakter görüyoruz. “İyi ki de yapmışlar” dedirten bu değişimle birlikte Compass’ın karakteri gerçek anlamda ait olduğu araziye çok daha uyumlu hale gelmiş. Ön taraftaki ızgaraların kısa hale getirilmesi ön ve arka ışıklandırma grubu ve diğer tüm detaylar bahsettiğimiz bu değişimin ana oyuncuları arasında. Yeni Jenerasyonla birlikte ebatsal olarak da değişimler gözlemlemek mümkün. Baktığımızda eski jenerasyona göre aks mesafesinde 5 milimetre, uzunlukta 16 milimetre genişlikteyse 60 milimetre artış gözlemlenen Compass’ta yüksekliğin 6 milimetre düşürüldüğünü görüyoruz. Bagaj bölümünde 410 litrelik bir kullanım alanı sunan Compass en büyük rakiplerinden olan Ford Kuga’dan 4 litre daha avantajlı konumda. Buna rağmen dış yapıdan büyük gözüken aracın bakıldığında kompakt bir C sınıfı modelle benzer bir alan vadettiğini görebiliyoruz ki bu değerin genel koşullarda yeterli olduğunu da söyleyebiliriz.
Yeni Compass dışarıdan bakıldığında meraklısını mest edebilecek bir karakter sahip bunu net bir şekilde kabul ediyoruz. Lakin kapıları için içeriye girdiğimizde donanımına göre 200.000 TL‘yi aşan bir araçta görmek istemeyeceğiniz bazı parçalar var. Aslında bu durum, kıyıda köşede yani bir anlamda kullanıcının çok fazla muhattap olmayacağı bir bölümde olsa bu belki de hiç problem olmazdı. Lakin direksiyon başına oturduğunuz andan itibaren sürekli göz önünde olan konsolun merkezinde olması bizi biraz üzdü. Compass’ın direksiyonu başına oturduğunuzda sizi FCA grubundan tanıdık olan bir direksiyon karşılıyor. Direksiyonun arkasında iki analog ekranın ortasına eklenmiş dijital ekrana yer verilmiş. Bu ekranda, araçla ilgili bilgilerle birlikte sunulan sürüş modlarına göre renkli ve oldukça tatminkar grafikler akıveriyor. Çözünürlüğü oldukça iyi olan mod grafikleri öylesine hoşunuza gidiyor ki tekrar görebilmek için sürekli modlar arası geçiş yapma gereği hissediyorsunuz.
Artısı ve eksisiyle genel bir fikir oluşturduktan sonra sürüşe geçmek için gaza bastığımızdaysa Jeep’in asıl silahıyla vurulma vaktimizin geldiğini anlıyoruz. Markanın çok akıllı bir adımla İstanbul/Üsküdar’da yarattığı deneyim merkezi oldukça başarılı bir off-road parkurunu barındırıyor. Burada Compass’ın tüm sınırlarını test etme imkanınızın rahatlıkla var olduğunu söyleyebiliriz. Yüksek su birikintisi, derin çukurlar ve başka bir araçla çıkmaya cesaret edemeyeceğiniz yükseltiler Compass’la rahatça aşılabiliyor. Kullandığımız Compass versiyonu kaputunun altında 170 beygir güç ve 250 Nm tork üreten 1.4 litrelik benzinli motoru barındırıyordu. Dokuz ileri otomatik şanzımanla bu değerleri dört tekerlekten yere aktaran altyapı, aracı her zeminden kolayca kurtararak yoluna devam ettirdi. Motorun yokuşlardaki başarılı tepkileri de akıllardaki yeterli mi sorusuna kabul edilebilir bir cevap oldu.
Yeni jenerasyonuyla birlikte yepyeni bir karaktere bürünen Compass köklerinden gelen yeteneklerle birlikte bugün sınıfın en iyi arazi deneyimini sunan model konumunda olduğunu söyleyebiliriz. Bu ufak test kapsamında tadı damağımızda kalan araçtan ilk adımda 150 tane getirdiğini açıklayan Jeep’in açıklamalarına göre, gelen talep neredeyse stokların tamamını bitirmiş durumda. Jeep Experience Center’dan tatminkar duygularla ayrılırken Compass’ın elimize uzun vadede geçeceği, performansı ve tüketimi hakkındaki detaylarını sizlerle paylaşacağımız günü iple çekmeye başlıyoruz.