Kısa süre önce düzenlenen özel bir etkinlik kapsamında ilk kez direksiyonu başına geçme fırsatını elde ettiğimiz 2019 Hyundai Tucson cephesinden neler beklemeliyiz?
Elektrik ve hidrojen yakıt hücresi gibi alternatif alanlarda önemli AR-GE süreci yürüten Hyundai, bu hamlelerini şimdilik Amerika ve Uzak Doğu pazarı odaklı olarak kullanıcılarla buluşturuyor. Avrupa pazarının içerisinde bulunduğu şarj ağı seferberliğinin ardından yavaş yavaş varlığını daha fazla hissetmeye başlayacağımız bu üyelere dek önümüzde hibrit gibi oldukça etkili bir geçiş aracı var. IONIQ ve Niro modelleriyle kullanıcıların büyük beğenisini kazanan şirketin en önemli hamlelerinden birisi bu sürecin Sportage ve Tucson‘a yansıtılmasıyla oldu. 2019 model yılıyla tasarımsal ve donanımsal olarak makyaj niteliğinde değişimler elde eden Tucson özelinde baktığımızda, hedefin on ikiden vurulma olayının kesinlikle kaputun altında yattığını söyleyebiliriz.
Önümüzdeki yıl üretim bandına çıkacak olan hibrit versiyon öncesinde özellikle Türkiye’deki kullanıcıların “kuru fasulye-pilav” ikilisinde olduğu gibi asla vazgeçemediği dizel-otomatik kombinasyonunu artık Tucson’da görmeye başlıyoruz. Buna bir de dört tekerlekten çekişli altyapıyı ekleyen Hyundai, sınıfında bir ilki gerçekleştirerek Türkiye’deki meraklılarını selamlamış durumda. Şu aşamada gerek marka gerekse kullanıcılar için ortada duran en büyük dezavantaj, ülkede var olan kur dalgalanması sonucu fiyatların zirvelerde dolanıyor olması. Bu da Hyundai’nin gerçekleştirdiği bu önemli hamlenin özellikle satış adetleri bazında negatif etkileneceğinin net bir göstergesi olarak karşımızda duruyor. Antalya’da düzenlenen özel bir etkinlik kapsamında ilk kez bir araya geldiğimiz 2019 Hyundai Tucson, bu kur bulutunun arasından sıyrılmamız konusunda bize yardım etmedi desek yalan olur. Özellikle önemli arazi dinamiklerinin yer aldığı rota içerisinde deneyimleme fırsatı bulduğumuz otomobil için ayarlamamız gereken beklenti seviyelerini de belirlemiş durumdayız.
Tucson’un sürüş ve motor konusunda bizde yarattığı ilk intiba öncesinde elde ettiği karakteristik değişimlerden biraz bahsetmekte fayda var. Dış tarafta yapılan değişimleri sadelik ve modernizasyon üzerinde toplayabiliriz. Bir önceki haline göre biraz daha toplu görünen ön yüze sahip olduğunu gördüğümüz Tucson’da LED gündüz farları, ızgara ve tamponda hissedilir değişimler söz konusu. Ufak çizgiler üzerinden yatarılan etkili değişime yeni jant tasarımları eklenmiş durumda. Maksimumda 19 inç‘e kadar yükselebilen jant seçeneklerinde giriş seviyesiniyse 17 inç oluşturmakta. Arka bölümdeki değişimler ise öne göre daha az hissedilir cinsten. Yine far grubunda güncellemeye giden Hyundai, difüzör ve yansıtıcı çizgilerde de ufak konumsal değişikliğe gitmiş durumda. Dış tasarıma son vermeden önce aracın ebatlarında da kayda değer bir değişim olmadığını da sizlerle paylaşalım.
Tucson’ın içerisine girdiğimizde eski haline göre en çok hissedilen değişimin konsolun merkezinde yapıldığını görüyoruz. Burada kullandığı multimedya ekran sisteminin yapısını tamamen değiştiren Hyundai, konsola gömülü olan ekranı i30’da olduğu gibi tamamen dışarı çekmeyi tercih etmiş. Bu durumu aslında bir kumar olarak da nitelendirmemiz söz konusu çünkü entegre ve dışta duran ekran yapılarını seven kullanıcılar, siyah ile beyaz gibi birbirlerinden net bir şekilde ayrılmış durumda. Hyundai’nin yapmış olduğu bu değişimle ilgili düşüncelerinizi bize yorum olarak da iletebilirsiniz. İç dünyayı etkileyen ve kullanıcıların hoşuna gideceğimiz özellik ise kesinlikle bagaj kısmında. Artık elektronik bagaj kapağını paket dahilinde kullanıcılarla sunacak olan Hyundai, bu sayede pek çok elleri alışveriş poşetleriyle dolu kullanıcının gönlünü kazanacak gibi. Son olarak bagaj kısmında 513 litrelik kullanım alanının sunulduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Evet gelelim Tucson pastasının en çok merak edilen aroması olan motor ve sürüş karakterine. Kendisiyle zaman geçirme fırsatı bulduğumuz yaklaşık 200 kilometrelik ilk buluşmanın yüzde 40‘lık bir kısmını arazi sınırları içerisinde tamamladığımız söyleyebiliriz. Hyundai, bu maceralarda Tucson 1,6 litre hacimli makinelerin farklı versiyonlarıyla eşlik ediyor. Benzinli başlığının altında yer alan atmosferik ünite 132 PS güç 160,8 Nm tork üretirken işin içerisine turbonun girmesiyle birlikte rakamlar 177 PS güç 265 Nm torka kadar değişiklik gösteriyor. Bizim içerisinde bulunduğumuz ve merakın odak noktasını oluşturan dizel makineyse 136 PS güç ve 320 Nm tork ile hizmet vermekte. Yer verilen dört tekerlekten çekiş sisteminin gücü yüzde 50 öne yüzde 50 arkaya şekilde dağıtabiliyor olması da altı çizilmesi gereken noktalardan bir tanesi. Şanzıman ayağında ise sadece 7 ileri çift kavrama ünite kombinasyonu söz konusu.
Kağıt üzerindeki verilerin yola yansıması konusuysa akıllardaki soru işaretlerinin pek çoğuna olumlu cevap verebileceğimiz cinsten. Gaza bastığın ilk andan itibaren oldukça istekli ve 150 km/s hıza kadar kesintisiz çıkabilen bir karakter görebiliyorsunuz. Halihazırda 1.676 kilogram ağırlığında olan Tucson’da bu değerin aşağı çekilmesi durumunda çok daha iyi bir dinamik elde etmenin mümkünlüğü söylenilmesi gerekenler arasında. Şu ilginç notu da sizlerle paylaşalım, Tucson’un baz versiyonu ile en dolu versiyonu arasında tam tamına 187 kilogram gibi çok ciddi bir ağırlık farkı var.
Maksimumda 180 kilometrelik hıza erişebilen, 0’dan 100′ hızlanmasıya 12 saniyeyi bulan dizel-otomatik kombinasyonu aslında bize mesajını burada veriyor. Performans beklentisinden ziyade daha çok tutumluluk, sakin kullanım ve arazi kullanımına olanak tanıyan bir otomobil profili şu aşamada ön plana çıkıyor. Performans noktasında söylenmesi gereken şey ise bu dizel motorun özellikle 100 km/s ile 160 km/s aralığında da Tucson’u çok kararlı bir şekilde ivmelendirebildiği. Çift kavrama şanzımanın da nimetlerinden birisi olarak nitelendirebileceğimi bu karakter herhangi bir sollama yapma konusunda akıllarda soru işareti bırakmayacak cinsten.