Yıllara yayılmış ve başarıdan başarıya koşmuş bir külliyatın son oyununu oynadığını bilmek her zaman üzücü olmuştur. Daha önce çok defa “son” denmesine rağmen devam etmiş iş görsek de, Dark Souls III gerçekten de serinin finali gibi görünüyor. İtina ile bıraktığı boşlukları doldurarak bunu çok da iyi yapıyor üstelik.
Dark Souls serisinin yalnızca zorluğu ile anılması bize çok üzücü gelmiştir. Elbette bunun çok yersiz olduğunu söylemiyoruz. Hemen hemen hiçbir oyuncunun aşina olmadığı kadar zor bir oyun olması, Mega Man ile yetişmiş insanlara dahi sinir krizleri geçirtmeyi başarabilmesiyle istisnai bir tarafı var serinin. Her oyun sonrası insanların kimin daha az öldüğünü yarıştırması bile durumu fazlasıyla ortaya koyar nitelikte. Dark Souls ölümü yalnızca bir cezalandırma yöntemi olmaktan çıkarıp, oyun dinamiği haline getirmesi ve hikayesinin içine de bunu son derece akılcı bir şekilde yedirmesiyle dikkat çekiyor. Ancak burada “zor” olmaktan çok daha fazlası var. Kör göze parmak bir şekilde sunulmuyor olması, Dark Souls serisinin oldukça derin bir hikayeye sahip olmadığı anlamına gelmiyor. Oyundaki hemen her şey gibi, senaryoya hakim olabilmek için de emek ve zaman ayırmanız gerekiyor sadece. Bunu yaptığınızda da bitmesini asla istemeyeceğiniz bir hikayenin parçası olduğunuzu daha iyi anlıyorsunuz.