The Witcher setindeydik! Henry Cavill röportajı ve daha fazlası [LOG Özel]
Heyecanla beklenen Netflix dizisi The Witcher’ın setine gittik, gezdik, gördük ve döndük. The Witcher dizisiyle ilgili röportajlarımızı ve deneyimlerimizi sizin için derledik.
Uzun bir bekleyiş döneminin ardından nihayet bekleyiş son buluyor; Netflix imzalı The Witcher uyarlaması için geri sayım başladı. Ancak bu 2019 yılı boyunca LOG Dergisi olarak aralık ayını sabırsızlıkla beklememizin bir başka sebebi daha vardı. Çünkü Şubat 2019’da Budapeşte’de Netflix davetiyle The Witcher setinde bulunduk. Küçük bir sahnenin çekimini izledik ve dizi ekibiyle de röportaj yapma şansı elde ettik. Dizi yaratıcısı Lauren Schmidt, Yennefer rolünü canlandıran Anya Chalotra, Ciri’ye hayat veren Freya Allan ve elbette Rivialı Geralt rolüyle boy gösterecek olan Henry Cavill’a merak ettiklerimizi sorduk. Aylardır sizinle paylaşmak istediğimiz bu harika deneyim içinse sonunda vakit geldi çattı. Çekim döneminde gittiğimiz için ne yazık ki fotoğraf ve video kaydı almamız mümkün olmadı. Ancak deneyimi kalemimizle yanımızda getirdik. Gelin Budapeşte’de sette gezip tozduğumuz, röportajdan röportaja koştuğumuz harika deneyimi paylaşalım.
Tutkulu bir proje
Yazıya geçmeden önce kısaca Witcher’la ilk kez tanışacaklar için biraz seriden bahsedelim. 8 kitaplık bir seri olan The Witcher, Polonyalı yazar Andrzej Sapkowski’nin eseri. Serinin ise ünü kitapları aratmayacak bir de oyun serisi bulunuyor. Yine Polonyalı bir geliştirici olan CD Projekt RED’in imzasını taşıyan oyun serisinden özellikle Witcher 3: Wild Hunt pek çok oyuncunun favori oyunu listesinde ilk 10’da yer alıyor. Hikaye ise hayatını “sihirli” yaratıkları avlayarak kazanan Witcher Geralt’ın adımlarını takip ediyor. Elbette bu fantastik evrende işin içine büyücüler, elfler, ejderhalar ve çok daha fazlası da dahil oluyor. Hikayeden çok detay vermeyeceğiz, çünkü herhangi bir şekilde keyfinizi kaçırmak istemiyoruz. Ancak karşımızda hayli sürükleyici bir fantastik örgü yer alıyor. Netflix’in Game of Thrones’u olur mu bunu zaman gösterecek; ancak The Witcher 2019’u kapatan en iddialı dizilerden biri bunu söyleyebiliriz. Şimdi gelelim Budapeşte’deki gezimize.
Cintra’da bir düğün sahnesinin çekildiği zamanlarda setteki yerimizi alıyoruz. İlk kitap olan Son Dilek’teki “evlilik” hikayesini çektiklerini düşündüğümüz bu çekim alanına geçmeden önce ise bizi dizinin yaratıcısı Lauren Schmidt karşılıyor. İnanılmaz enerjik ve güler yüzlü olan Schmidt, daha ilk andan projedeki tutkusunu hissettiriyor. Lauren Schmidt, Netflix izleyicisine uzak bir isim değil. Daredevil, Defenders, Umbrella Academy gibi başarılı yapımlarda yer alan Schmidt, Witcher’da tam kontrole sahip. Tabii Schmidt’e ilk sorumuz yazar Sapkowski’nin projeye ne kadar dahil olduğu oluyor. Bildiğiniz gibi oyunlar çok ünlü olsa da dizi kendine sadece kitapları temel alıyor. Schmidt, Sapkowski’nin tüm senaryolara erişiminin olduğunu ve kendi ne kadar dahil olmak isterse o kadar dahil olduğunu kaydediyor. “Dizinin bir adaptasyon olduğunu unutmamak işin sırrı” diyor Schmidt, “Oyunla beraber bu üçüncü adaptasyon olacak. Oyunlardan ve kitaplardan karakterlerin ruhunu yakalayıp hikayeleri birbirine bağlayarak yeni bir örgü sunuyoruz. Amacımız kitaplara katkı sağlamak onları dışlamak değil.” diyor. Bu da elbette uyarlama için duyduğumuz heyecanı körüklüyor.
Kitapların politik doğasından kaçınmadıklarını kaydeden Schmidt, kendi fikirlerini empoze etmek yerine izleyicinin hikayeden kendi çıkarımını yapabilmesini sağlayacaklarını belirtiyor. Tıpkı Game of Thrones’da olduğu gibi politika Witcher dünyasının önemli bir kısmını oluşturuyor. Karakterler arasındaki iletişim, alınan ahlaki kararlar, bu kararların ağırlığı hikayeyi etkiliyor. Bunun yanı sıra elbette karşımızda bir “yaratık avcısı” bulunuyor. Haliyle konu dizinin ne kadar “vahşi” olacağına geliyor. Çıplaklık ve şiddetten kaçınmadıklarını kaydeden Schmidt, “Özellikle vahşi sahneler çekmedik. Bunu organik bir şekilde hikayeye yedirdik.” diyor ve izleyiciyi şaşırtmak için özellikle rahatsız edici bir sahne girişiminde bulunmadıklarını da ekliyor. Ancak Schmidt, dizinin elbette küçük yaşta izleyiciye uygun olmayacağını da vurguluyor. Bize tatmin edici seviyede bir aksiyon vadediliyor. Tabii burada söz CGI’a geliyor. Fantastik yaratıkların yer aldığı dizide Schmidt CGI’ya yer yer başvurduklarını ancak makyaj ve efektlerin ağır basacağını kaydediyor.
Schmidt’le sohbetimizde en dikkat çekici noktalardan biri hikayeye yaklaşım tarzının ipuçlarını verdiği an oluyor esasen. Bildiğiniz gibi Witcher kitapları Geralt’ın kısa hikayelerinden oluşuyor. Bunu lineer bir diziye dönüştürmek elbette ilgi çekici bir proje haline gelmiş. Kısa hikayelere çok önem verdiğini belirten Schmidt, kitapları sırayla takip etmeyeceklerini de belirtiyor. Yani birinci sezon doğrudan Son Dilek’in ekrana taşınmış hali olmayacak. Biraz başka noktalardan da öykü evrilecek. Zaten Ciri’nin fragmandaki varlığı da buna işaret ediyor. Elbette bu röportaj Şubat 2019’da yapıldığı için edindiğimiz bilgiler hayli sınırlıydı. Fakat Schmidt, kitaplara sadık kalınsa da beklenmedik ve kitaplardan farklılaşan bazı sürprizlerin olacağını da çekinmeden dile getirdi.
Dizide en çok zorlandığı anın ise ilk sezonu 8 bölüme sığdırmak olduğunu kaydeden Schmidt “Anlatmak istediğim o kadar çok şey vardı ki 60 dakikalık bölümler az geldi.” diyor. Neyse ki önümüzde Witcher için daha uzun vadeli planlar bulunuyor. Konu elbette dönüp dolaşıp dizinin yıldız ismi Henry Cavill’a geliyor. Schmidt, Cavill’ın projeyi sahiplenişini ve projeye karşı tutkusunu övmeden geçemiyor. İnsanların onu izlediklerinde Superman’i göreceğine dair bir endişesi de yok. “Görevimiz Tehlike’de Cavill’ı hepimiz izledik ve kimse Superman’i düşünmedi. Bu konuda bir çekincem yok.” diyor. İlk sezonla ilgili ağzından alabildiğimiz tek detay ise Yennefer ve Geralt’ın meşhur unicorn sahnesinin bu sezon olmayacağı. Schmidt “Ama bir sonraki sezon için umut hep var…” demeden de duramıyor. Schmidt’le röportajı noktaladıktan sonra setin yolunu tutuyoruz.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Yennefer ve Ciri
Bizi tabiri caizse devasa bir set karşılıyor. Asker kostümlerini kuşanmış onlarca figüran bizi adeta Witcher dünyasının içine çekiyor. Cintra düğününün bir kısmını izlemek için setin arkasında yerimizi alıyoruz. İşte Henry Cavill’ı tüm kostümüyle ilk kez o an görme şansı elde ediyoruz. Sahne çekiminde ise Cavill repliğini söylediğinde Geralt rolüne nasıl büründüğüne emin olduk diyebiliriz. Cavill beyaz peruğu ve kostümüyle sahnesini tekrarlarken bir süre sonra oradan ayrılıp Yennefer ve Ciri’yi canlandıran Anya Chalotra ve Freya Allan ile sohbet etmeye gidiyoruz. İki oyuncu da bizi heyecanla karşılıyor. Chalotra da Allan da kariyerlerinin şimdilik en büyük rollerinden birini hayata geçiriyor. Bu yüzden ikilinin proje için ne kadar heyecanlı olduğu tavırlarına yansıyor. Evrenin iki önemli ismi olarak karşımızda duran Chalotra ve Allan’ın arasında ise büyük bir dostluk başladığı hemen görülebiliyor. Sette bol bol vakit geçiren ikili birbirleriyle olan iletişimlerinde akıllara Sophie Turner ve Maisie Williams’ın ilişkisini getiriyor. Elbette ilk soru seriye olan bilgileri üzerine oluyor. Chalotra seriyi dahil olduğunda öğrendiğini kaydediyor. Allan da role hazırlanırken Ciri’nin yer aldığı Elflerin Kanı kitabını okuduğunu ve role öyle hazırlandığını belirtiyor.
Chalotra’ya hayran tepkilerinden çekinip çekinmediğini de soruyoruz. Yennefer hayranların favori karakterleri arasında yer alıyor. Hayranların da oyuncu seçimi sırasında düşüncelerini dile getirme konusunda çok çekingen olmadığını biliyoruz. Chalotra, hayranları hayal kırıklığına uğratmaktan çekindiğini kaydederken “Yennefer hakkında çok şey öğrendim. Ona hayat vermek beni çok mutlu ediyor. İlerledikçe kendi hayatıma da Yennefer’i yansıttığımı hissediyorum. Kocaman bir kalbi var, çok inatçı, çok kararlı, kafasına koyduğunu yapan biri.” diyor. Yennefer ve Geralt’ın tanışma anının kitaptaki gibi olup olmadığını da sorduğumuz Chalotra, bu soruyu pas geçmek zorunda kalıyor. Ancak ikilinin ilişkisinin kitaptaki gibi hayli karmaşık bir şekilde yansıtılacağını garanti ediyor. “Yennefer kimin ondan hoşlanacağını kimin hoşlanmayacağını kontrol edebilen biri. Onun bu yönünün nedenini de öğreneceksiniz.” diyor. Ciri’ye hayat veren Allan ise karakterinin naifliğinden dem vuruyor bize.
“Doğal güçleri ve öğrenecek çok şeyi var.” diyen Allan da ilk sezon için ipucu veremiyor. Son Dilek’te yer almayan Ciri’nin hikayeye ilk sezonda nasıl ekleneceği bu yüzden gizem olarak kalıyor. Ancak Allan bizimle oyunculuk deneyimini paylaşabiliyor. Ciri’yi canlandırmanın ona çok doğal geldiğini belirten Allan, en çok duygusal sahnelerde zorlandığını ancak gün sonunda karakterle bir bağ kurabildiği için role rahat girdiğini belirtiyor. Bu noktada şunu da belirtelim, Allan gerek enerjisi gerek özgüveniyle rolün altından kalktığı konusunda bize adeta güvence veriyor. İkili uzun yıllar bu projeye bağlı olmaktan bir çekince de duymuyor. Hatta mutlu ve heyecanlı olduklarını dile getiriyor. İkiliyle röportajımızı noktaladıktan sonra kostüm ve set ile ilgili ayrı bir röportaj yapma şansı elde ediyoruz. Set ve kostümlerin hazırlığındaki detaylar ise etkileyiciliği bir seviye daha yukarı çekiyor. Karakter kostümlerinde kullanılan kumaşlardan, kostümler için yapılmış fotoğraf çekimlerine kadar detayları gördükten sonra sıra Henry Cavill röportajına geliyor.
The Witcher: Rivialı Geralt
Henry Cavill’ı sette rol sırasında gördükten sonra sıra sorulara geliyor. Cavill’a ilk sorduğumuz soru ise baskı hissedip hissetmediği oluyor. Dizi ilk duyurulduğunda rolü istediğini açık bir şekilde belirten Cavill bu konuda pek utangaç davranmamıştı. Nitekim kendisi hem kitapların hem de oyun serisinin büyük bir hayranı olduğunu dile getiriyor ve projeyi duyduktan sonra doğrudan ajansıyla görüştüğünü ve bu işi istediğini onlara ilettiğini söylüyor. Dizi resmileştiğinde rol için talip olduğunu ancak henüz oyuncu seçmelerinin başlamadığı yönünde yanıt aldığını kaydeden Cavill, işi nasıl takip ettiğini ve sonunda rolü kaptığını anlatıyor. “Kendime çok fazla baskı uygulamıyorum çünkü bunun üzerine çok düşünmek performansı da etkileyebilir. Geralt da karakter olarak çok endişelenen biri değil. Onun düsturunu uyguluyorum.” diyerek pek baskı hissetmediğini itiraf ediyor. Karakter gelişimi konusunda ne yazık ki bize pek ipucu veremeyen Cavill, Geralt’ın inandığı değerlerin değişeceğini kaydediyor. Kostüm ve peruk konusunda hayranların beğenip beğenmeyeceğini sorduğumuzda “Kesinlikle beğenecekler. Hem bir okuyucu hem de bir oyuncu olarak kostümün çok başarılı göründüğünü düşünüyorum. Peruğa alışmam biraz vakit aldı ancak alıştıktan sonra artık kendi saçımmış gibi geliyor.” diyor.
Kitaplar arasında hangisinin favorisi olduğunu da merak ettiğimiz Cavill, kitapları geçtiğimiz yıl hızla okuyup bitirdiğini, Son Dilek kitabının ise favorisi olduğunu kaydediyor. Aynı zamanda, Gölün Hanımı’nı da çok sevdiğini ve aklında yer ettiğini belirtiyor. Şimdilerde Total War Warhammer II’yi yeniden oynadığını kaydeden Cavill’a Witcher oyunlarını da sormadan edemiyoruz. Üçüncü oyunun sonunda Triss’i mi Yennefer’i mi seçtiğini sorduğumuz Cavill bu soruyu gülerek yanıtlıyor ve “Bunu şimdilik kendime saklayacağım, hikayenin önüne geçmesini istemiyorum.” demekle yetiniyor. Uzun zamandır bir dizi projesinde görmediğimiz Cavill’ın bu işe kendini adadığını ise rahatlıkla söyleyebiliriz. Cavill uzun yıllar Geralt rolünü üstlenmeye hazır. Aktör, “Bu karakteri ve rolü çok seviyorum. Geralt’ı oynama şansına eriştiğim için çok heyecanlıyım ve karakteri önümüzdeki yıllarda geliştirmeye hazırım. Bu benim için hayallerimin işi.” sözlerini dile getiriyor. Karakteri iyi tanıdığı için rolde pek zorlanmadığını kaydeden Cavill, aksiyon sahnelerinde de figüran kullanmadığını belirtiyor. Rol için at sürmeyi de yeniden öğrenen Cavill, ağır bir çalışma programını takip ettiğini ekliyor. Cavill’i böylesine heyecanlı ve role karşı sahiplenici görmek ise bizi dizi için daha da heyecanlandırıyor. Schmidt’in röportajında bahsettiği tutkuyu Cavill’in cevaplarında yakalamak mümkün oluyor diyebiliriz. Bu da elbette beklentilerimizi artırmış durumda.
The Witcher, 20 Aralık’ta toplam 8 bölümle ilk sezonu yayınlayacak. Geralt’ı televizyon izleyicisiyle ilk kez tanıştıracak olan diziden önce ise kitapları okumak isterseniz hala vaktiniz var. Altı kitabın Türkçe çevirisi yayınlanmış durumda ve kitapların dilinin hayli hafif olduğunu belirtelim. Belki altı kitabı birden değil ancak en azından ilk iki kitabı çok rahatlıkla 20 Aralık’a kadar bitirebileceğinizi söyleyelim. Öte yandan dizi şüphesiz karakterlerle ilk kez tanışanlar için de açıklayıcı olacaktır. Yapımın daha ilk sezonu yayınlamadan ikinci sezon için onay aldığını da kaydedelim. Önümüzde hayli uzun bir maceranın ilk adımı bulunuyor ve hikaye daha yeni başlıyor…
İlgili video
Netflix dizisinin fragmanı