Oyun sektörünün arkası kesilmez bir şekilde suratımıza Battle Royale, MOBA ve FPS fırlattığı bu günlerde, yaratıcı fikirlere oldukça hasret kalmış durumdayız. Bağımsız oyunların dahi kendisini tekrar etmeye başladığı düşünülürse, A Way Out’un yapmaya çalıştıklarını takdir etmemek elde değil. Josef Fares biraz ilginç bir adam. Pek çoğumuz kendisini bu yıl gerçekleşen Video Oyun Ödülleri sırasında Oscar Ödülleri’ne ettiği küfürlerle hatırlıyoruz. Geçmişine baktığımız zaman neden bu denli tepkili olduğunu anlamak çok güç değil aslında. Bütün kariyerini vasat filmler yazarak ve yöneterek geçirmiş olan bu adam, bir noktada canına tak ederek oyun sektörüne geçmeye karar veriyor. İlginç bir şekilde, bu kararın sonuçları hiç de fena olmuyor. İlk oyununu 2013 yılında Brothers: A Tale of Two Sons ismiyle piyasaya süren Fares, hem ortaya koyduğu yaratıcı vizyonla hem de oyunun getirdiği başarıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Oyunlarda hikaye anlatımının değişmesi gerektiğine kafayı takan Fares, tek kişilik bir oyunda iki kardeşi aynı anda yönetmemizi sağladığı oyunu ile bunu belirli ölçüde de başarabilmişti. Oyunların etkileşim ve paylaşım odaklı olması gerektiğini savunan bu adamın yeni oyununun, iki kişinin sürekli iletişimde olmasını zorunlu kılan bir yapıda olması da hiç şaşırtıcı değil elbette… İKİ ELİN SESİ VAR A Way Out; hapisten kaçarak kendilerini haksız yere buraya mahkum edenlerden intikam almayı amaçlayan iki karakterin hikayesini anlatıyor. Onu bu kadar özel kılan nokta ise, oyunu oynayabilmek için 2 kişi olmayı zorunlu kılması. İsterseniz aynı koltukta, isterseniz de çevrim içi olarak bir arkadaşınızla oynamak durumunda olduğunuz oyunda iki karakteri de aynı anda yönetiyorsunuz. Ancak bu noktada alıştığınız co-op deneyimlerini unutmanız gerekiyor. Çünkü A Way Out, hikaye anlatımı için kullandığı ekran bölme sistemiyle taşları yerinden oynatmayı başarıyor. Bütün oyunu, devamlı olarak dinamik bir şekilde değişen bölünmüş bir ekran üzerinden oynuyorsunuz. Siz kendi parçanızda kendi işinizle ilgilenirken, hemen yan ekranda arkadaşınızın nelerle cebelleştiğini de görebiliyorsunuz. O an yaşanan aksiyona göre ekranı ayıran çizgi çok farklı şekillerde kendisini gösterebiliyor. Bazen dikey ve bazen de yatay bölerken, o an yaşananlarda hangi tarafın yaptıkları daha önemliyse o kısımda daha büyük bir alan bırakarak da bölünebiliyor. İşte bu yapı, co-op oyun deneyimini bambaşka bir seviyeye çıkarıyor. Arkadaşınızla beraber, aynı şeyleri aynı anda yaptığınız oyunların aksine aynı amaç için farklı aksiyonlara girdiğiniz bir oyun deneyimi sunuyor. Siz bir yandan hapishanedeki diğer mahkumlarla iletişim kurarak bilgi toplarken, arkadaşınız ise gardiyanların dikkatini dağıtmakla meşgul olabiliyor. Bir aksiyonu birlikte icra etmeniz gerektiğinde ise oyunun dinamikleri resmen şov yapıyor. Biriniz kaçmak için koğuştaki duvarla uğraşırken, diğerinin parmaklıklar arasından gelen giden var mı diye kontrol ederek sizin arkanızı kollaması muazzam bir heyecan yaşatıyor. Hemen her hapishaneden kaçış hikayesinden aşina olduğumuz bu dinamiği arkadaşınızla birlikte deneyimlemek klişeyi dahi çekici kılmış diyebiliriz. BİZ BUNLARI GÖRMÜŞTÜK Son kısmı üstünkörü geçmeyelim; A Way Out gerçekten de sırtını büyük oranda klişelere yaslayan bir oyun. Bütün yaratıcılık mermilerini oynanış mekaniklerine saklayan yapım, hikaye kurgusunda hiçbir şekilde şaşırtmayı başaramıyor. Hapishaneden kaçış süreci de, dışarıdaki yakalanmama gayreti de, intikam koşturmacası da baştan aşağı bildiğimiz denklemler üzerine kurgulanmış. Dahası, iki ana karakter de olabilecek en jenerik özelliklerle donatılmış. Biri çabuk sinirlenen, dilinin kemiği olmayan ve her sıkıntıyı güç kullanarak çözmeyi tercih eden tarzda iken, diğeri ise aklı başında, sakin ve planlı bir görüntü sergiliyor. Karakterler arasında kontrast yaratabilmek için yapıldığı çok bariz olan bu tercihlerin, daha önce sayısız defa yapılmış olması söz konusu zıtlığı yansıtmakta sorunlar yaşanmasına sebep oluyor. Tüm bunların üzerine bir de basit ve sıradan diyaloglar eklenince, oyunun hikayesel örgüsü büyük bir darbe yemiş oluyor. Ancak işte oyunun mekanikleri o kadar sağlam ki, oyunun büyük bölümünde bu bayatlığı görmezden gelebilmenizi sağlayabiliyor… KÜÇÜK MUTLULUKLAR PEŞİNDE A Way Out; hikayelerini anlatmaya çalıştığı iki karakterin arasında bağ kurarak benzer bir bağı da oyuncular arasında kurmaya çalışıyor. Oyun boyunca yaptıklarımıza baktığımız zaman, yapımın iki kişinin keyif aldığı bir eğlencelik olmaktan ziyade paylaştıkları bir deneyim olmaya gayret gösterdiğini anlayabiliyorsunuz. Her ne kadar oyunun genelinde, ekranın size ayrılmış kısmında mücadele ediyor olsanız da, tek ekranda birlikte uğraştığınız zamanlar da oluyor. Çeşitli mini oyunlar olarak tasarlanmış bu kısımlarda yeri geliyor ortak çaba ile engellerin üstesinden gelmeye çalışıyor, yeri geldiğinde ise birbirinizle mücadele ediyorsunuz. Sırt sırta vermiş bir şekilde, hapishanenin havalandırma boşluğundan ayaklarınızla aşağı inmeye gayret ederken hem takım olmanın tadını çıkarıyor, hem de inanılmaz eğleniyorsunuz. Açıkçası aksiyonun ön plana çıkartılmayı çalışıldığı gereksiz sekanslardan ziyade, birlikte basketbol oynadığınız ve balık kovaladığınız anlar çok daha anlamlı ve keyifli hissiyatlar sunuyor. Hikaye ve diyalog tarafında oyun büyük çuvalladığı için, iki karakterin birbirleriyle olan ilişkilerini zenginleştirmek sizin oyunda yaptıklarınıza kalıyor birazcık… ELEŞTİRDİĞİN ŞEYE DÖNÜŞMEK Oyun her kaçış hikayesinde olması gereken kovalamacaları da barındırıyor içerisinde. Bu kovalamaca anları yüksek bir heyecan sunsa da, tamamen doğru zamanda doğru tuşa basmayı gerektiren sinematiklerden oluşmaları vermeyi amaçladığı hissiyatı büyük oranda öldürüyor. Hatta bu anların, Fares’in en çok eleştirdiği yapının bir örneği olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Deneyimi, hissiyatı ve paylaşımı bu kadar ön plana çıkaran bir kişinin, sinematiklerle hayata geçen tuş bombardımanlarına oyununu kurban etmesi son derece ironik. Hele bir de aralara silahlı çatışmalar ve benzeri aksiyonlar koymuşlar ki sormayın gitsin, evlere şenlik… A Way Out; bazı şeyleri çok iyi yaparken gittikçe her şeyi yapmaya çalıştığı için okyanusu geçip derede boğulan bir yapım. Oyunun ilk bölümlerini oluşturan hapishaneden kaçış ve sonrasındaki saklanma süreci ne kadar iyiyse, intikam alma kısımları da bir o kadar kötü. Keşke intikam gibi herkese gına getirmiş bir konsept yerine, çok daha karakter odaklı ve duygu yoğunluğu yüksek bir hikaye anlatmayı tercih etselerdi dememek elde değil. BİR OYUN FİYATINA İKİ OYUN A Way Out, bugüne kadar oynadığınız en iyi co-op deneyimi veya gördüğünüz en iyi hapishaneden kaçış öyküsü olmayacak kesinlikle. Çok daha iyilerini, çok daha farklı şekillerde gördük geçmişte. Ancak deneyimlediğiniz en ilginç tecrübelerden biri olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle birlikte vakit geçirmekten keyif aldığınız bir arkadaşınızla beraber oynarsanız çok iyi zaman geçireceğinize şüpheniz olmasın. Üstelik oyunu yalnızca 1 kişinin satın alması da yetiyor, daha ne olsun? DETAYLAR Oyun boyunca karşınıza çıkacak olan engellerin ekip olarak üstesinden gelmeniz gerekiyor. Tabii arkadaşınızı zor durumlara sokup, debelenmesini izlemek de bir seçenek… A Way Out denileceği zaman, yıllar sonra akıllara gelecek en ikonik sahne muhtemelen bu olacak. Omuz omuza bir şekilde birlikte başarmayı, en iyi yansıtan kare diyebiliriz. Oyun bir kaçış hikayesi olduğundan, doğal olarak kovalamaca sekansları da barındırıyor içinde. Ancak kuşkusuz oyunun en zayıf ve sinematik anlatımdan uzak kısımları da bunlar. Yapım bünyesindeki karakterlerden ziyade, oyunu oynayan iki kişi arasında bir bağ kurmaya gayret gösteriyor. Bunun gibi mini oyunlar bu amaca güzel bir şekilde hizmet etmiş. PUANLAMA