Daha önceki pek çok “Dark Souls benzeri” oyunu hangi kriterlerle ele aldıysak, Ashen için de bu kriterleri gözeteceğiz. Sonuçta bir oyun tüm genel yapısı itibarıyla Dark Souls’a benzemeyi seçiyorsa, bunu ne kadar başarılı gerçekleştirdiğini iyi analiz edebilmemiz önemli. İyi bir “Soulslike” oyunu betimleyen iki önemli etmen var; birincisi, Dark Souls’un mekaniklerini, ruhunu, işleyişini ne kadar iyi anladığı. İkincisi ise, basit bir klon olmaktan öteye geçip, türe ne denli farklı bakış açıları getirebildiği. Öncelikle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Ashen’ın yapımcıları Dark Souls’u çok iyi anlamışlar ve oyunlarına entegre etmişler. Hatta belki biraz fazla iyi anladıklarını dahi söyleyebiliriz. Ashen da temel hatlarıyla karanlık ve aydınlığın mücadelesini ele alan bir yapım. Tüm dünyaya ışık veren ve tanrısal bir yaratık olan Ashen’ın zaman içinde ışığını kaybetmesini anlatıyor oyun. Işığı zayıfladıkça karanlıktan yeni ırklar doğuyor ve en sonunda da simsiyah bir perde örtülüyor insanlığın üzerine. Uzun süre bu karanlıkta yaşadıktan sonra bir gün küçük bir ışık parıltısı görülüyor ve Ashen’ın yeniden hayat bulmaya başladığı anlaşılıyor. Biz de Ashen’ı bulmak ve hayata dönmesinde yardımcı olmak üzere yola koyuluyoruz. Görebileceğiniz gibi farklı bir hikaye anlatsa da ışık-karanlık dengesi Dark Souls’u fazlasıyla andırıyor. Tabii benzeşmeler bununla sınırlı kalmıyor. Türün alametifarikası “stamina” barına endekslenmiş dövüş mekanikleri burada da karşımıza çıkıyor. Saldırdığınızda, koştuğunuzda, yuvarlandığınızda veya zıpladığınızda stamina barınız azalıyor. Silahınızın ağırlığı ve saldırı şekliniz de bu barın ne derecede etkileneceğini belirleyen etmenler arasında. Düşmana kilitlenerek, yavaş ve insansı hareketlerle gerçekleşen bu dövüşlerde “stamina kontrolü” büyük önem arz ediyor.
NE KADAR DEĞİL?
Dahası; checkpoint görevi gören ve her oturduğunuzda tüm düşmanların tekrar canlanmasına neden olan “bonfire” mekaniği, belirli sayıda bulunan ve ancak bonfire’a oturduğunuzda yenilenen sağlık şişeleri ve karakterinizi geliştirmek için kullandığınız ruhlarınızın öldüğünüz noktaya düşmesi ve bir sonraki tur gidip geri almanız gerekliliği gibi Souls elementleri de Ashen’da karşımıza çıkıyor. Kısacası ortada esinlenmekten öte, aynı yapının üzerine inşa edilmiş bir oyun var. Tabii bu da bizi oyunu değerlendireceğimiz ikinci kritere getiriyor; peki ne kadar farklı? İlginç bir şekilde, bu denli benzeşirken farklı hissettirmeyi başarıyor Ashen. Bu hissiyatta kullanılan sanat tasarımının da etkisi var, yaratılmış olan oyun dünyasının da. Dark Souls’un aksine daha doğayla iç içe bir yapı var burada. Yeşilliklerin ve su birikintilerinin arasında gerçekleştiriyoruz yolculuğumuzu. Elbette bu dünya da yitip gitmiş, binalar yıkılmış, doğa zarar görmüş. Ancak Dark Souls’un aksine kasvet omuzlarınıza tüm oyun boyunca oturmuyor en azından. Ha ama tabii bazı bölgeler de var ki, aman aman, çıkana kadar nefes alamıyorsunuz adeta.