Kimileri “Dark Souls benzeri” oyunlar görmekten oldukça sıkılmış olabilir. Özellikle son dönemde bu tarz oyunların sayısında ciddi bir artış gerçekleşti. Ancak bizler gibi bu türün aşığı insanlar için oyun dünyası hiç olmadığı kadar güzel belki de. Ashen, sen de hoş geldin. 2018 yılı bağımsız oyunlar için ne kadar bereketli geçti gerçekten de. Bu türü hayatımıza sokan ve sonrasında sektörde sağlam bir yer edinmelerini sağlayan Braid, Limbo ve Bastion gibi oyunların ardından belki de ilk kez bu kadar güçlü bir indie kataloğu ile karşılaşıyoruz. Şu listeye bir bakar mısınız; Celeste, Dead Cells, Return of the Obra Dinn, Into the Breach, Minit, The Messenger, Florence ve çok daha fazlası… Hayır, bu liste yeterince mükemmel değilmiş gibi, senenin sonunda 3 büyük oyun daha geldi. Uzun zamandır beklediğimiz Below ve son yıllarda oynadığımız belki de en duygu yüklü oyun olan Gris’e ne yazık ki kısıtlı alan sebebiyle bu sayfalarda yer veremiyoruz (Belki önümüzdeki ay bu şansı yakalarız). Ancak ne yapıp edip Ashen’dan sizlere bahsetmeliydik. Çünkü bir “Soulslike” sevdalısı olarak, bundan daha iyi bir indie sezon finali hayal edemezdik sanıyoruz ki. NE KADAR DARK SOULS? Daha önceki pek çok “Dark Souls benzeri” oyunu hangi kriterlerle ele aldıysak, Ashen için de bu kriterleri gözeteceğiz. Sonuçta bir oyun tüm genel yapısı itibarıyla Dark Souls’a benzemeyi seçiyorsa, bunu ne kadar başarılı gerçekleştirdiğini iyi analiz edebilmemiz önemli. İyi bir “Soulslike” oyunu betimleyen iki önemli etmen var; birincisi, Dark Souls’un mekaniklerini, ruhunu, işleyişini ne kadar iyi anladığı. İkincisi ise, basit bir klon olmaktan öteye geçip, türe ne denli farklı bakış açıları getirebildiği. Öncelikle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Ashen’ın yapımcıları Dark Souls’u çok iyi anlamışlar ve oyunlarına entegre etmişler. Hatta belki biraz fazla iyi anladıklarını dahi söyleyebiliriz. Ashen da temel hatlarıyla karanlık ve aydınlığın mücadelesini ele alan bir yapım. Tüm dünyaya ışık veren ve tanrısal bir yaratık olan Ashen’ın zaman içinde ışığını kaybetmesini anlatıyor oyun. Işığı zayıfladıkça karanlıktan yeni ırklar doğuyor ve en sonunda da simsiyah bir perde örtülüyor insanlığın üzerine. Uzun süre bu karanlıkta yaşadıktan sonra bir gün küçük bir ışık parıltısı görülüyor ve Ashen’ın yeniden hayat bulmaya başladığı anlaşılıyor. Biz de Ashen’ı bulmak ve hayata dönmesinde yardımcı olmak üzere yola koyuluyoruz. Görebileceğiniz gibi farklı bir hikaye anlatsa da ışık-karanlık dengesi Dark Souls’u fazlasıyla andırıyor. Tabii benzeşmeler bununla sınırlı kalmıyor. Türün alametifarikası “stamina” barına endekslenmiş dövüş mekanikleri burada da karşımıza çıkıyor. Saldırdığınızda, koştuğunuzda, yuvarlandığınızda veya zıpladığınızda stamina barınız azalıyor. Silahınızın ağırlığı ve saldırı şekliniz de bu barın ne derecede etkileneceğini belirleyen etmenler arasında. Düşmana kilitlenerek, yavaş ve insansı hareketlerle gerçekleşen bu dövüşlerde “stamina kontrolü” büyük önem arz ediyor. NE KADAR DEĞİL? Dahası; checkpoint görevi gören ve her oturduğunuzda tüm düşmanların tekrar canlanmasına neden olan “bonfire” mekaniği, belirli sayıda bulunan ve ancak bonfire’a oturduğunuzda yenilenen sağlık şişeleri ve karakterinizi geliştirmek için kullandığınız ruhlarınızın öldüğünüz noktaya düşmesi ve bir sonraki tur gidip geri almanız gerekliliği gibi Souls elementleri de Ashen’da karşımıza çıkıyor. Kısacası ortada esinlenmekten öte, aynı yapının üzerine inşa edilmiş bir oyun var. Tabii bu da bizi oyunu değerlendireceğimiz ikinci kritere getiriyor; peki ne kadar farklı? İlginç bir şekilde, bu denli benzeşirken farklı hissettirmeyi başarıyor Ashen. Bu hissiyatta kullanılan sanat tasarımının da etkisi var, yaratılmış olan oyun dünyasının da. Dark Souls’un aksine daha doğayla iç içe bir yapı var burada. Yeşilliklerin ve su birikintilerinin arasında gerçekleştiriyoruz yolculuğumuzu. Elbette bu dünya da yitip gitmiş, binalar yıkılmış, doğa zarar görmüş. Ancak Dark Souls’un aksine kasvet omuzlarınıza tüm oyun boyunca oturmuyor en azından. Ha ama tabii bazı bölgeler de var ki, aman aman, çıkana kadar nefes alamıyorsunuz adeta. UMUDA YOLCULUK Ancak tüm bunların ötesinde Ashen’ı muadillerinden ayıran çok önemli bir özelliği var. Diğerlerinde bulunan kalabalıklardan uzaklaşma, tekilleşme burada yok. Bildiğiniz üzere Dark Souls serisi çok bireysel bir yapı içerir. Etrafta bulunan diğer NPC karakterlerle etkileşimler sınırlıdır ve yolculuğunuza çok az dahil olurlar. O sizin yolculuğunuzdur ve dünyada da buna göre şekillenmiştir. Ashen ise birlikte olmaktan, kalabalıktan güç alıyor. Yolculuğunuz boyunca karşılaştığınız karakterler köyünüze yerleşip sizinle bir yaşam oluşturuyorlar. Üstelik sadece arada gidip sohbet edebilesiniz diye de değil. Köyünüze her döndüğünüzde daha da geliştiğini görüyorsunuz. Bu karakterler evler yapıyor, taş ocağı inşa ediyor, iskeleler kuruyor. Kısacası o dünyaya hayat getiriyorlar. Ve elbette her biri ayrı ayrı görevler veriyor. Yetmiyor, bu görevlere sizinle birlikte geliyorlar. Dark Souls oyuncuları bu cümleden irite oldu muhtemelen ama merak etmeyin, isterseniz her göreve yalnız gitmeniz hala mümkün. Ancak bu oyun yanınızda biri varken çok daha keyifli onu da belirtelim. Amacınız bu topraklara yeniden hayat vermek iken, yalnızlığı seçmeniz oluşturulan yapıyla çelişiyor. Kolay olacak diye de endişe etmeyin sakın, Ashen ziyadesiyle zor bir oyun! BİRLİKTEN DOĞAN KUVVET İlginç bir şekilde, yanınızda gerçek insan oyuncular da yer alabiliyor. Ancak Ashen burada farklı bir yol izlemiş. Eğer çevrim içi oynuyorsanız, yanınızdaki karakterin gerçek bir insan olup olmadığını kolayca anlayamıyorsunuz. Çünkü diğer görevlerde sizin yanınızda genel NPC karakterin vücudunda hayat buluyorlar ve oyun bunu hiçbir işaret veya mesajla belirtme gereği duymuyor. Zaten iki oyuncu arasında bir iletişim kurmak da mümkün değil. Bu nedenle ancak karakterin hal ve tavırlarından bir insan olup olmadığını çıkarabiliyorsunuz. Bu tercih Ashen’a çok yakışmış bize göre. Çünkü bu sistem sayesinde “x” bir insanla değil, o karakterlerle yakınlık kuruyorsunuz. Az önceki görevde size gerçek bir insan da yardım etmiş olsa da siz bunu NPC karakterle bağdaştırıyorsunuz kafanızda. Bazılarını daha çok seviyorsunuz bu yüzden örneğin ve her göreve onunla birlikte gitmek istiyorsunuz. Anlatması gerçekten zor, bu yapıyı oyunun içinde hissetmeniz gerekli. Yok, "Ben illa yalnız gezeceğim, tüm bu duyduklarım oyunu çok kolaylaştırırmış gibi geliyor" diyorsanız da karar sizin. Bulacağınız nesnelerle yalnız gezmek de ve hatta sağlık ve staminanızı yarıya düşürmek de mümkün. Kimse sizin mazoşizminize engel olacak değil. BU YILA BÖYLE FİNAL YAKIŞIRDI Ashen; “Soulslike” bir oyun nasıl olmalı bunu çok net ortaya koyuyor. Olması gereken yerlerde tam bir Souls, uzaktan bakıldığında ise oldukça farklı bir oyun. Boss sayısı (5) ve oyun süresi (yaklaşık 20 saat) biraz beklenenin altında kalmasaydı puanı da daha yüksek olurdu. Ancak çizimleri, dünyası ve ruhu bu denli güzel olan bir Dark Souls’a kim hayır diyebilir ki? Kendinizi Ashen ile ödüllendirin ve 2019’a güzel bir başlangıç yapın. DETAYLAR Boss dövüşleri sayıca az olmakla birlikte kesinlikle eğlenceli olmuş. Bazıları görece daha kolay olsa da, oldukça zorlanacağınız bosslar da karşınıza çıkacak. Amiren’e dikkat… Tamamen yoklukta başlayan yolculuğunuz, karşılaştığınız kişilerle birlikte hayat buluyor. Her döndüğünüzde köyünüzün parça parça yaşamla dolduğunu görmekten çok keyif alacaksınız. Dark Souls’ta Anor Londo ile ilk karşılaştığınızda hissettiklerinizi hatırlıyor musunuz? Belli ki Ashen’ın yapımcıları hatırlıyor. Bu anda aynı şeyleri hissetmenizi amaçlamışlar. Oyun her zaman çayır, çimen, mutluluk değil. Bazen öyle karanlık noktalara giriyorsunuz ki, yüreğiniz daralıyor. Oyunda en fazla zorlanacağınız kısımlar da buralar olacak. PUANLAMA