Assassin’s Creed II

14 Ocak 2010 22:17

İlk Assassin’s Creed, belki de bir oyun için yapılan en ilginç reklam kampanyasına sahipti. Daha oyun çıkmadan gösterilen videolarda, Haçlı seferleri döneminde, dinlerin birbiriyle olan çatışmalarının fon oluşturduğu bir düzlemde Kudüs, Şam ve Masyaf dolaylarında geçen oyunda Altair adlı bir suikastçıyı canlandırıyorduk. Ne var ki yüzlerce yıl geçmişte geçen oyunun tanıtım videolarında ara sıra ekrana düşen kodlar ve geleceğe dair tasarımları gösteren tuhaf şekiller merakımızı körüklüyordu. Öyle ya, neden Orta Çağ’da geçen bir oyunda geleceğe ait birtakım temalar olsundu ki? Sonradan öğrendik ki biz sadece Altair’i değil, Animus adlı teknolojiyi kullanarak bilim adamları tarafından geçmişe yollanan Desmond’ı da yönetiyorduk. Ne var ki ilk Assassin’s Creed muhteşem bir konsepte sahip olmasına karşın, bunu kötü ve tekrar eden bir oyun yapısı ile harcıyordu. Özellikle de bol sürpriz beklediğiniz senaryo çok dağınık ve anlaşılmaz bir şekilde işlenerek hevesinizi kursağınızda bırakıyordu. Fakat anladık ki ilk oyun tamamen bizi ikinci oyuna hazırlamış.

SUİKASTÇININ RÖNESANS REHBERİ
Assassin’s Creed II, ilkinin üzerine katbekat fazlasını eklemiş, üzerine ilk oyunda sevilen ne varsa daha da iyi bir hale getirmiş. Assassin’s Creed II aslında ilk Assassin’s Creed’in bittiği yerden başlıyor ve Desmond ile Lucy, laboratuvardan kaçıp yakınlardaki bir sığınağa yerleşiyorlar. Burada yeni bir ekip toplanmış durumda ve asıl sürpriz ise burada görünüyor: Animus 2.0! Oyunun başından, yeni Animus’a kadar senaryo hakkında epeyce bir bilgi sahibi oluyoruz. Ve emin olun ilkinden çok daha net ve sürükleyici bir anlatımla karşı karşıyayız. Animus’a girdikten sonra asıl oyun başlıyor elbette ki. (Bu arada bilmeyenler için söyleyelim, Animus bir gen okuma cihazı. Deneğin genlerinden atalarının anılarını okuyabiliyor.) 15. yüzyılın sonları, 16. yüzyılın başlarındayız. İlk oyundan yaklaşık 300 yıl sonrası ve Rönesans dönemi… Altair’in direkt olarak soyundan gelen ve soylu bir ailenin oğlu olan Ezio Auditore da Firenze’yi canlandırıyoruz. Ezio’nun babası Giovanni soylu bir adam, hali vakti yerinde bir banker ama gizli bir suikastçı aynı zamanda. Oyuna başladığımızda Ezio, suikastçı olmakla uzaktan yakından bir alakası olmayan masum bir genç adam sadece. Ancak onu acımasız bir suikastçı olmaya yönlendiren olaylar silsilesini oynamaya başladıkça ve başına gelenleri gördükçe oyunu asla bırakamayacaksınız. (Senaryonun bundan sonrasını anlatmak sürprizi bozmak olacağı için en iyisi susmak…) Kontroller aslında ilk oyunla benzerlikler taşıyor ancak oyun içindeki çeşitlilik inanılmaz artmış durumda. Yeni eklenen silahların ve bunların kullanımlarının oyunu oldukça esnekleştirdiğini belirtelim. Örneğin, artık aynı anda iki kişiyi öldürebiliyoruz. Altair’in tek bir elinde saklı olan bıçaklardan Ezio’da iki tane var. Ya da düşmanın silahını alıp ona karşı kullanabiliyoruz. Ancak en önemlisi barut keşfedilmiş ve Ezio da bunun farkında. Kolunun altında değişik bir mekanizma ile çalışan bir tabanca bulunduruyor. Özellikle uzaktan iş bitirmek istediğiniz zaman sıklıkla başvuracaksınız. Düşmanı direkt olarak öldürmeyen silahlar da bulunuyor. Bunlardan en ilginci küçük bir şırınga içinde taşıdığınız zehir. Kalabalık bir grup içinde bir düşmana çaktırmadan enjekte ettiğiniz zehir, kullandığınız kişiyi yavaş yavaş delirtmeye başlıyor. Elindeki silahı amaçsızca etrafındakilere sallamaya başlıyor ve bir süre sonra kendiliğinden yere yığılıyor. Karışıklık çıkarmak istediğiniz zaman çok işinize yarıyor bu taktik. Kısacası bir suikastçı olduğunuzu çok daha fazla hissediyorsunuz Assassin’s Creed II’de.

KALABALIĞA KARIŞMAK
İlk oyundaki en büyük şikayetlerimizden biri korkunç bir güzellikte çizilmiş şehirlerde neredeyse yapacak hiçbir şey olmamasıydı. Kalabalık ve büyük şehirlerde sadece hedefimizi bulmaya ve öldürmeye çalışıyorduk. Assassin’s Creed II’de ise kocaman şehirlerde yapacak tonla şey var ve bu hem sizi oyuna daha çok bağlıyor, hem de oyun süresini uzatıyor. Kimi zaman çatılarda yarışmak için birileri size meydan okuyacak, kimi zaman saklı nesneleri bulmaya çalışacaksınız. Hatta ve hatta esnaf olup bir şehrin kalkınmasına katkınız bile olabilecek. Bu sayede para da kazanabileceksiniz. Kazandığınız paralarıysa yeni ekipman satın alabilmek için kullanıyorsunuz. Tüm bunlar oyunun içine daha fazla girmenizi sağlıyor.

SANAT YÖNETİMİ
Oynanabilirliğin son derece esnek olmasının yanında bir diğer güzellik var ki üzerine sayfalarca yazı yazılabilir. Daha önce içinde bulunduğunuz dönemin havasına sizi bu kadar sokabilen bir oyun görmemiştim. Oyunun sanat yönetimi inanılmayacak kadar başarılı. Örneğin, eviniz için satın aldığınız her tablonun ne zaman ve ne amaçla çizildiğini öğrenebiliyorsunuz. Sadece bu kadar da değil; dönemin mimarisinden, tarihine kadar tonla şey öğreniyorsunuz. Önemli tarihi karakterlerin karşınıza çıkıyor olması da cabası. (Genç ve heyecanlı Da Vinci ile karşılaşmak içlerinden en ilginciydi sanırım.) Oyunu bitirdikten sonra Rönesans dönemi üzerine bir lisans tezi yazabilecek kadar bilgilenmiş oluyorsunuz.

SONUNA KADAR GİTMEK…
Müzikler ilk oyunda olduğu gibi Jesper Kyd tarafından bestelenmiş ve hem dönemin atmosferini yansıtmakta, hem de aksiyon sahnelerini ifade etmekte çok başarılı. Oyunun asıl bombası ise kesinlikle en sonda saklı. Assassin’s Creed II öyle büyük bir sürprizle bitiyor ki uzunca bir süre etkisi altında kalacağınıza eminiz. Kesinlikle bitirmeden başından kalkmayın. Sanırız zaten kalkamayacaksınız.

BAKIN
Etrafa iyice bakın. Çevrenizdeki herkesten ve her şeyden haberdar olmak zorundasınız. Nereden kaçabiliyorsunuz, düşmanlar nerede duruyorlar ya da devriye rotaları ne… Tüm bu konulara hakim olarak oyundan daha fazla keyif alabilirsiniz.

KULLANIN
Tüm silahlarınızı ve kullanım alanlarını iyice öğrenin. Örneğin, çatıdan aşağıdaki sohbet eden iki düşmanın üzerine atlayıp ikisini birden öldürmek mümkün ya da bir düşmanın elindeki silahını düşürmek…

KAÇIN
Çok sıkıştığınız zaman kaçın. Ezio bu konuda inanılmaz başarılı. En yüksek yerlere birkaç saniyede tırmanabiliyor, engellerden rahatça atlayabiliyor. Ancak kendisinden hızlı olan düşmanlar da var. O zaman saklanmak durumundasınız.

SÜRÜN
At sürmek inanılmaz zevkli ve kullanışlı. Uzun mesafelerde çok işinize yarayacak. Kalabalık bir düşman grubuyla dövüşürken atınızın yanında olmaya bakın. Attığı sağlam çiftelerle size yardımcı olacaktır.

TOPLAYIN


Oyundaki tabloları toplamak son derece keyifli. O tabloların arkasındaki tarihi duyumsamak da öyle… Eserlerin hikayelerini anlatan metinler son derece akıcı bir dille kaleme alınmışlar. İngilizceniz varsa okumadan geçmeyin.

OYNANABİLİRLİK

-5YILDIZ-

GRAFİK
-5YILDIZ-

EĞLENCE
-5YILDIZ-

SES – MÜZİK
-5YILDIZ-

YAPIMCI
UBISOFT MONTREAL

DAĞITICI
UBISOFT

PLATFORM
PS3, XBOX 360, PC

Paylaş