Assassin’s Creed: Origins incelemesi

30 Ekim 2017 21:00

SONUNDA: ANTİK MISIR!

Assassin’s Creed: Origins; isminden de anlaşılabileceği üzere, her şeyin başlangıç noktasına ve ilk suikastçıya odaklanıyor. Serinin fanatiklerinin uğruna yıllardır imza kampanyaları düzenlediği Antik Mısır talebine kayıtsız kalamayan yapımcılar, Origins ile birlikte bizleri bu kez Ptolemaios Hanedanlığı dönemi Mısır’ına götürüyor. Zaten ortam ve dönem buram buram mistik, her yerden bir gizem fışkırıyor. Hele hele ikinci oyunda İtalya’nın bilimum tarihi yapısına girip, gizli yapıtları talan etmeyi sevenler için tam bir cennet. Sağ tarafta piramit, sol tarafta sfenks, arkamızda tarihi mezar derken araştırılmayı bekleyen sürüyle gizem vadediyor. Bu şekilde hayatına bir sıfır önde başlayan Origins, hikayesi ve atmosferiyle de farkı rahatlıkla açmayı başarıyor.

Oyunda Bayek isimli bir Medjay’ı, yani koruyucuyu yönetiyoruz. Bayek’in söylediklerinden yola çıkarsak, bu Medjaylar yalnızca yönetenleri değil, tüm insanlığı ve hatta şehirleri korumakla mükellef insanlar. Bu görev tanımının altını özellikle çizmek istedik çünkü yan görevlerden bahsederken bu kısma döneceğiz. Spoiler vermeden en basit haliyle anlatmak gerekirse, Bayek’in Kratos benzeri bir hikayesi var. Güç sahiplerine karşı beslediği intikam arzusu ve motivasyonu, benzer bir şekilde ortaya çıkıyor. Lakin bu benzerliğin bizi rahatsız ettiğini söyleyemeyiz. Hatta Assassin’s Creed serisine Ezio’dan beri ilk kez bu denli duygularıyla empati kurulması mümkün, çıktığı yola eşlik etmek için istekli olduğumuz bir karakter gelmiş. Yürüttüğümüz bu intikam mücadelesi, Mısır’ı gizli kapılar ardından yöneten Order of the Ancients veya Bayek’in deyimi ile Maskelilere karşı ve tahmin edebileceğiniz üzere bunlar da aslında Templar Birliği’nin öncüleri konumunda.

Sayfa: 1 2 3 4 5 6

Paylaş