Assassin’s Creed: Origins incelemesi
GARİBANIN KORUYUCUSU
Oyunda yapabileceğiniz çok fazla şey bulunuyor. Ana görevin dışında her bölgede takip edebileceğiniz yan görevler, bulunmayı bekleyen nesneler, keşfedilebilecek sırlar, peşinize düşmüş yüksek rütbeli askerler, atlı savaş arabası yarışları, gladyatör dövüşleri vesaire derken yapabilecekleriniz bitmiyor. Süre anlamında en fazla ağırlığa sahip kısım olan yan görevler; merak uyandırıcı hikayeye sahip olanlardan getir götür işlerine kadar değişkenlik gösteriyor. Normal şartlarda bu söz konusu getir götür işlerinden şikayetçi oluruz aslında. Ancak başta belirtmiş olduğumuz Medjay tanımı nedeniyle, Bayek’in bunları neden yapmak zorunda olduğunu anlayabiliyoruz. Çünkü karşısına çıkmış birine kendisi de; “Çok önemli işim gücüm var, bırak geçeyim” dediğinde, “Sen Medjay değil misin? Benim için uğraşmak senin tek görevin” benzeri karşılıklar alıyor ki Bayek gibi bir karakterin buna hayır demesi pek mümkün değil gerçekten de.
Neyse ki çoğu zaman en basit görünen görev bile dallanıp budaklanıyor da sıkıcı bir hal almıyor bu işler. Bir de işin elbette günümüzde geçen ve serinin geneline yayılmış bilim kurgu tarafını ilgilendiren kısımları var tabii ki ancak bunlardan bahsetmeyeceğiz. Eğer araştırmacı biriyseniz, eski oyunları ilgilendiren pek çok keyifli detayla karşılaşacağınızı söylememiz yeterli olur sanıyoruz ki.
YERSEK DE ÖZLEMİŞİZ BE!
Origins’e dair olumsuz konuşabileceğimiz tek konu, serinin kronik teknik sıkıntılarından bazılarına sahip olması ne yazık ki. Her şey son derece akıcı bir şekilde giderken atınızın bir anda küçücük bir taşa takılıp kalması bir nebze can sıkıcı olabiliyor haliyle. Ancak bu sorunların, Origins gibi zengin bir oyunda nazar boncuğundan öteye gitmediğini de belirtelim. Kısacası; verilen ara Assassin’s Creed’e çok yaramış ve ortaya harika bir işçilik çıkarılmış kesinlikle…