Tarihin en önemli zamanlarına ve en ilgi çekici şehirlerine yolculuk yaptığımız Assassin's Creed serisi, oyuncuların uzun zamandır beklediği döneme geçiş yapıyor. Daha önce pek çok oyunda karşımıza çıkan Victoria dönemi Londra'sı, şehri merkezine almasıyla Assassin's Creed'e çok yakışıyor. Sizi bilmiyoruz ama biz Assassin’s Creed ile ilgili bazı klişelerden çok sıkıldık. Ne zaman yeni bir oyun çıksa insanların kalkıp; “Her sene her sene olmuyor. Ara vermeleri lazım!” tarzı çıkışlarda bulunmaları bize göre geçerliliğini kaybetti. Assassin’s Creed bu ve artık bunu kabullenmek gerekiyor. Desmond’ın hikayesini takip eden üçlemenin bitmesi ile birlikte serinin yönelimini değiştirmesi de bir oldu. O ana kadar geçmişi merkezine alan bir bilim kurgu yapımı iken, modern zaman öykülerinin ikinci plana atılmasıyla tamamen dönem oyunu haline geldi. Çok önemli olduğu hissettirilen Juno ve Minerva gibi isimlerin ansızın sırra kadem basmaları da bu kararın yansıması aslında. Assassin’s Creed yapısal zorunluluklar nedeniyle modern zaman içeriklerini ucundan da olsa dahil ederek artık sadece tarihin önemli dönemlerini ekrana taşıyan bir oyun olma gayesi taşıyor. Bizce de böylesi çok iyi olmadı ama her sene duruma isyan etmenin de bir anlamı yok gibi sanki. TÜM LONDRA BURADA Bu bağlamda yeni bir döneme ve yeni bir şehre gidiyoruz. Son olarak Fransız Devrimi ve Paris’i işleyen hikaye, bu kez saatleri iyice ileri alarak Victoria dönemi Londra’sına hareket ediyor. Bize göre İngiltere, İtalya’dan sonra oyuna en çok yakışan yer olmuş. Sadece atmosferi ve mimari yapılarıyla değil, endüstriyel çağa geçiş yapmış olması ve dönemin önemli karakterleriyle de zenginleşiyor. Leonardo Da Vinci’nin Ezio’nun hikayesindeki önemini yadsıyamayız sonuçta. Bu tarihi önemli karakterler Syndicate ile patlama yaşıyor. Alexander Graham Bell, Charles Dickens, Karl Marx, Charles Darwin ve elbette döneme ismini veren Kraliçe Victoria, Syndicate boyunca hikayemize dahil olan tarihi karakterlerden birkaçı. Üstelik sadece renk katması için eklenmeyen, gerek ana gerek yan görevlerde karşımıza çıkan önemli isimler bunlar. Assassin’s Creed: Syndicate’in görev sistemi son birkaç oyundur karşımıza çıkan en iyi sistem. Ne kadar gereksiz ve kuru kalabalık yapan görev varsa çıkarılmış. Oyundaki görevlerin çeşitliliğini ana hikaye, bölge temizleme ve tarihi karakter etkileşimli hikayeler olarak üçe ayırabiliriz. Ana hikayede her zaman olduğu gibi şehre Templar birliği kan ağlatıyor ve yine bir yerlerde Piece of Eden kovalamacası yaşanıyor. Assassin’ler olarak görevimiz hem bu parçayı ele geçirmek, hem de Templar’ların kökünü kazımak. Bölge temizleme yan görevlerinde ise yine aşina olduğumuz şekilde şehri parça parça Templar’ların elinden kurtarmamız gerekiyor. Yedi farklı bölgeye ayrılmış olan şehri, her biri farklı içeriklere sahip görevleri tamamlayarak Templar uşağı Blighters çetesinin elinden kurtarmamız gerekiyor. Tarihi karakter etkileşimli görevlerde ise şehrin ilginç yanlarını keşfetme şansı yakalıyoruz. Öyküye direkt olarak dokunmayan ancak şehri zenginleştiren oldukça keyifli görevler bunlar. Assassin’s Creed serisinde şehrin önemi ne kadar büyükse, ana karakterin önemi de en az onun kadar büyüktür. Syndicate bu noktada önemli bir atılım gerçekleştirerek seride ilk kez iki ana karakter birden kullanıyor. İkiz kardeşler Evie ve Jacob Frye, farklı karakteristik özellikleriyle dikkat çekiyor. Anlaşılan Ubisoft, Unity’nin çıkışı sonrası oyunda hemen hemen hiç kadın karakter olmamasıyla ilgili eleştirilere fazla bozulmuş. Çünkü sadece ana karakterlerden birisini kadın yapmakla kalmayıp, adeta oyunun her yerine kadın boca etmişler. Önemli mevkilerden, rakip çetenin elemanlarına kadar her yerde bir kadın popülasyonu artışı var ki bununla bir sorunumuz yok, gayet de iyi olmuş ancak özellikle çetelerin içinde bu kadar çok kadın olması biraz absürt duruyor. Daha ziyade yöneten ve yönlendiren karakterlerle sınırlı kalınsaymış daha inandırıcı olurmuş diye düşünüyoruz. SUİKAST AİLE MESLEĞİ OLUNCA Jacob ve Evie, genel anlamda birbirinin tamamen aynısı özelliklere sahip. Özellikle oyunun başlarında oynanış mekanikleri o kadar aynı ki, iki karakter kullanılmasının anlamını çözmekte zorlanıyorsunuz. Ancak oyunda ilerledikçe karaktere özel yetenekler açılıyor ve böylelikle oynanışta farklılar ortaya çıkmaya başlıyor. Evie kardeşine göre daha hızlı ve gizlilik anlamında çok daha yetenekli. Jacob ise doğası gereği gücüyle ön plana çıkıyor. Karakterlerin oyun içi ayrımı ise en çok görevlerde kendisini gösteriyor. Amaçları aynı olsa da amaca giden yolu farklı çiziyor olmaları sebebiyle ana hikayede görevleri ayrılıyor kardeşlerin. Evie, Piece of Eden’ı ele geçirerek Templar’ların oyununu bozabileceklerini düşünürken, Jacob tüm şehri güç kullanarak temizlemeleri ve önlerine çıkan herkesi öldürmeleri gerektiğine inanıyor. Aslında burada enteresan bir tercih var çünkü Evie gizlilik konusunda çok daha başarılı olmasına rağmen suikast görevlerinin tamamına yakını Jacob’a denk geliyor. Ama her şey bir yana, ikisi de süper karakterler. Özellikle Jacob umursamaz ve esprili karakteriyle oyuna öyle güzel bir renk katıyor ki izlemeye doyamazsınız. Tüm oyun boyunca keşke bir ara sahne girse de Jacob bir espri patlatsa diye bekliyorsunuz. DAMDAN DAMA TRANSİT GEÇİŞ Endüstriyel çağ sağ olsun, Syndicate alıştığımız Assassin’s Creed oynanışından çok ciddi farklılıklar içeriyor. Şehirde trenler dolaşıyor, hemen her düşmanın belinde bir silah bulunuyor ve karakterlerimiz çatılara kanca fırlatıyor. Bu kanca olayı ilk açıklandığında bayağı bir endişe etmiştik açıkçası. Batman gibi oradan oraya kancayla salınmak oyunun yapısına yakışmaz diye düşünüyorduk. Neyse ki oyundaki sistem o kadar efektif değil. Yerde sadece ulaşabileceğimiz noktanın altındayken kanca atabiliyor, çatıda ise belirli mesafelerin arasına halat gererek yatay ulaşım gerçekleştiriyoruz. Bu sayede karakterlerimiz sanki birer süper kahramanmış gibi hareket etmiyor ama ulaşılması zor noktalara çok daha kolay erişebiliyor. “Peki iyi güzel diyorsunuz da, sonuçta bu bir Assassin’s Creed ve mutlaka eksikleri vardır” diyeceksiniz. Elbette var. Bir kere yapay zeka hala rezalet. İddia ediyoruz şu serideki kadar kötü düşman yapay zekası ile başka hiçbir oyun hayatta tutunamaz. Seviyoruz diye bir şey demiyoruz ama ayıptır, armuttan farksızlar yahu. Hakeza dövüş mekanikleri de hala kötü. Batman ve Shadow of Mordor gibi aksiyon yapımlarının yer aldığı bir zaman diliminde artık şu dövüş sistemi bizi hiç kesmiyor be Ubisoft… BİLDİĞİMİZ ASSASSIN’S CREED Hepsi bir yana, oyun grafiksel anlamda da yetersiz maalesef. Yapımına Unity ile aynı zamanda başlanmış olmasından kaynaklı olsa gerek oyun eski duruyor. Ana karakter modellemeleri dışında neredeyse her şey “eh işte” seviyesinde. Düşman modellerinin sadece 4-5 çeşit olması da mide bulandırıyor artık. En azından saçlarını sakallarını değiştirmek çok zor olmasa gerek değil mi? Assassin’s Creed Syndicate; dönemi, şehri ve karakterleri ile parıl parıl parlıyor. Ancak oyuncuların isyan ettikleri kusurları hala giderememiş olması bu parlaklığa gölge düşürüyor. En azından Unity gibi bug cümbüşü olmaması tek tesellimiz. DETAYLAR Endüstriyel çağda olduğumuz iyice gözümüze sokulsun diye üs olarak bir treni kullanıyoruz. Devamlı olarak hareket eden bu karargah sayesinde hedefe hızlıca ulaşmak mümkün. At arabalarının kullanımı beklenenden çok daha iyi. Ayrıca Londra büyük bir şehir olduğundan sık sık ihtiyaç da duyuyorsunuz. Dikkat; bolca kovalamaca içerir! Oyundaki tarihi kişilikler olaya büyük renk katıyor. Ancak Darwin üstadı fazla şebek gibi göstermişler. Hep bir heyecan, hep bir hoplama zıplama peşinde kendisi. Evie ve Jacob harika karakterler. Ancak şu görsel bile Evie’nin ne kadar Assassin, Jacob’ın ise ne kadar Kasımpaşa delikanlısı olduğunu ortaya koyuyor sanıyoruz ki. PUANLAMA