Kişilerin bilinçleri açık bir şekilde bedenlerinin dışında gezmeleri anlamına gelen “astral seyahat” kimilerine göre insan ruhunun varlığını ortaya koyan bir durum olsa da, gerçekliği kanıtlanamamış, spekülatif bir fenomen. Ottawa Üniversitesi’nde bu konu üzerinde çalışmalar yürüten bir grup araştırmacı, astral seyahat yapabildiğini söyleyen bir gönüllünün beynini inceleyerek bu fenomenle ilgili ilginç bulgular elde etti.
Astral seyahat sırasında kendini havada, bedeni üzerinde uçarken görebildiğini ancak bedenini hala hissedebildiğini belirten gönüllü, bu olay gerçekleşirken duygusal olarak hiçbir şey hissetmediğini de ifade etmiş. Bu deneyimi yaşarken gönüllünün beynini MRG ile izleyen bilim insanları, görsel korteksin devre dışı kaldığını ancak beden hareketlerini zihinsel olarak işleyen ve bedenin çevreyle olan etkileşimini algılayan kinestetik imgelemde yoğun bir aktivite gözlendiğini belirtiyor.
Araştırma türünün tek örneği olsa da, aslında hepimizin öğrenmek istediği tek bir şey var: Astral seyahat gerçek mi, değil mi?
Öncelikle, bu durumu deneyimleyen kişi açısından her şey gerçek. Beyin tarama görüntüleri de kişinin anlattığı her şeyi yaşadığını gösterir nitelikte. Ancak bu durum ruhun bedenden ayrıldığını göstermiyor. Konuyla ilgili görüşler genellikle teoriye dayalı olsa da, pek çok bilim insanı astral seyahat gibi beden dışı deneyimlerin nörolojik mekanizmalarca tetiklenen halüsinasyonlar olduğunu düşünüyor.
Ancak beden dışı deneyimler, tıpkı sinestezinin eskiden gördüğüne benzer bir muamele görüyor da olabilir. Kişilerin harf, sayı ve kelime gördüğünde veya duyduğunda beyninde otomatik olarak çeşitli renkler görmesi gibi duyular arası deneyimlere neden olan sinestezinin gerçekliği de 20’nci yüzyıl ortalarına kadar kabul görmemişti.