Bir süredir sağda solda Battlefield 1 ile ilgili olarak bolca yaygara kopmakta olduğunu görmüş olabilirsiniz. İşimize geldiğinde “As bayrakları” moduna saniyesinde girerken, dünyanın en mükemmel insanları olarak gösterilmediğimiz herhangi bir duruma karşı sergilediğimiz tavır gerçekten komik olmaktan öteye gidemiyor Savaşlara odaklanmış olan FPS oyunları kaynak materyalleri fazlasıyla tüketti. Özellikle 2. Dünya Savaşı’nın etinden ve sütünden o kadar faydalanıldı ki, bugün ortalama bir FPS oyuncusu pek çok tarih mezununa göre konuya daha hakimdir muhtemelen. Haliyle kaynak materyaller tükendikçe yapımcılar modern döneme ağırlık göstermeye ve sonunda da gelecekte geçen hayali savaş senaryoları yaratmaya başladı. Bir süredir sağa sola drone uçurmadığımız bir FPS görmek imkansız halde. İşte böylesi bir ortamda Battlefield serisi şaşırtıcı bir manevra sergileyerek köklere geri dönme kararı aldı. Üstelik de bunca yapım ortaya koyulmuş olmasına rağmen, sürekli görmezden gelinmiş olan savaşa, 1. Dünya Savaşı’na odaklanmaya karar verdiler. Bu çok ilginç bir hamle çünkü 1. Dünya Savaşı’nın bugüne dek görmezden gelinmiş olmasının en büyük sebebi, silah ve ekipman çeşitliliğinin oyuncuları tatmin etmeyeceği düşüncesine dayanıyordu. Battlefield 1 ile görüyoruz ki doğru uygulandığında 1. Dünya Savaşı oldukça nokta atışı bir tercih aslında. SENARYO MU YA O? Bildiğiniz üzere Battlefield serisi daima çoklu oyuncu modlarına odaklanmış ve senaryoyu genel anlamda yok saymıştır. Ayıp olmasın diye eklendiği son derece belli olan hikayeler o kadar yüzeysel ve baştan savma hazırlanıyordu ki, geçmişe dönüp baktığımızda akılda kalan hiçbir şeyin bize sunulmadığını üzülerek görüyoruz (Bad Company hariç). Ama işte öyle bir multiplayer deneyimi sundu ki oyunculara yıllardır, dandik senaryo modlarına rağmen çoğunluk tarafından hep en iyi olarak gösterildi. İşte böylesi bir serinin yeni oyununun incelemesine senaryo modundan başlayacağız. Açıkçası biz de şaşkınız ama bu kez işin hikaye kısmına da ciddi emek harcanmış. Oyuna başladığınız ilk andan itibaren savaşın ne kadar iğrenç, mide bulandırıcı ve hiçbir şeyi değiştirmeyen bir olgu olduğunun altını çizmeye gayret ediyor oyun. Bakın bu çok önemsiz bir ayrıntı gibi görünebilir ancak inanılmaz değerli. Çünkü bu insanlar, savaşın bir parçası olmak isteyenler üzerinden para kazanıyor ve kalkıp da bunun kirli yüzü üzerinde durmak cesaret gerektiren bir davranış. Hangi cephe ve hangi amaç olursa olsun, her silahın arkasında bir insan olduğunu ve ölümün tüm bu insanların gerçekliği haline geldiğini gözler önüne seriyor oyun. Hikayeye başladığımızda ise alışık olduğumuzun dışında bir sistemle karşılaşıyoruz. Yapımcılar bir noktada başlayıp, finale kadar takip ettiğimiz bir hikaye oluşturmak yerine birbirinden bağımsız savaş hikayeleri oluşturmuş. Kendi içinde de farklı bölümlerle ayrılan beş ana hikayeyi istediğimiz sırada oynayabiliyoruz. Her biri farklı karakterlere, cephelere ve oynanış şekillerine odaklanıyor. Birisinde kumarbaz bir adamın savaşta insanlığı öğrenmesini, bir diğerinde ise kardeşinin hayatını kurtarmak uğruna her şeyden vazgeçen bir adamın hikayesini izliyoruz. Hepsinin temelinde ise insani değerlere gösterilen önem yatıyor. MERMİ KUSMADAN SAVAŞMAK Bu hikayeler uzaktan bakıldığında birbirlerinden tamamen alakasız görünüyor ancak aslında hepsinin ortak noktaları bulunuyor. Örneğin hepsinde farklı bir araç/teçhizat (tank, uçak, at, zırhlı birlik) kullanımı yer alıyor. Ha keza yine hepsinde bir noktada gizli bir şekilde ilerleme imkanı yakalanabiliyor. Sonuç olarak baktığımızda, oyunun hikaye kısmının multiplayer için ustalıkla hazırlanmış bir eğitim vazifesi üstlendiğini rahatlıkla görebiliyoruz. Herhangi bir maça girmeden evvel hikayeleri tamamlarsanız, oyunda yer alan istisnasız tüm mekanikler hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. Özellikle gizliliğin, Battlefield gibi büyük ölçeklerde nefes alabilen bir oyuna entegre edilmiş olmasını biz mutlulukla karşıladık. Elbette gördüğümüz en iyi tasarım değil ama yine de ateş ederek ilerlemenin ötesinde plan yaparak ilerleme imkanının sunulmuş olması sevindirici. Pek çok kısmı, doğru hareket ettiğiniz takdirde tek bir mermi dahi harcamadan tamamlamanız mümkün. 1. Dünya Savaşı gibi yakın muharebenin fazlasıyla önem arz ettiği bir ortamda bunun gözden kaçırılmamış olması yakışıklı bir hareket olmuş. SEN BİZİM KİM OLDUĞUMUZU BİLİYOR MUSUN? Hikayeler boyunca farklı cephelere uğradığımızdan bahsetmiştik ve 1. Dünya Savaşı söz konusu olunca, işin ucunun bize dokunmaması da imkansız oluyor haliyle. Bu aralar internette kısa süre de olsa vakit harcadıysanız, Türkiye kanadından kopmuş olan yaygaraya da mutlaka denk gelmişsinizdir. Bunun sebebi, oyunun hikaye modunda Osmanlı tarafının seçilebilir değil saldırılan tarafta olması. Haliyle insanlar Türkleri öldürmeyi problem haline getirdi ve Türkiye’nin haksız olan tarafmış gibi gösterildiğini iddia etti. Ancak düşünün ki bunca laf edilen oyunda bir Avustralyalı olarak Gelibolu’ya çıkarma yapıyorsunuz ve ele geçiremiyorsunuz. Hikaye tamamlandığında oyun ekrana; “Gelibolu’yu aşamadınız. Bu savaşın sonunda zafer elde eden askerlerden Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran önemli liderler çıktı” bilgisini düşüyor ve “Çanakkale Geçilmez” başarısını elde ediyorsunuz. Yani burada hangi küçük düşürmeden bahsediyoruz? Tüm amacı savaşın ne denli iğrenç bir durum olduğunu anlatmaya çalışan bir oyuna, hala kendi üstünlüğümüzün yeterince dile getirilmemiş olması üzerinden vurmaya çalışmak ne denli doğru bir yaklaşım? Bazen bağcıyı dövmek için harcadığımız zamana insan hayret ediyor doğrusu… MULTIPLAYER BİLDİĞİNİZ GİBİ Oyunun çoklu oyuncu moduna ancak gelebildik farkındaysanız. Bunun nedeni, yıllar sonra eli yüzü düzgün bir Battlefield senaryosu görünce oldukça heyecanlanmamız. Diğer taraftan çoklu oyuncu tarafında öyle aman aman bir farklılık da bulunmuyor zaten. Lakin “Operations” üzerinde biraz durmakta fayda var. Bildiğiniz üzere 1. Dünya Savaşı, yapısı gereği hendek düzeninin kullanıldığı ve parça parça bölgeleri ele geçirerek ilerlenen bir savaştı. Operations da bu yapıyı bir oyun modu haline getiriyor. Pek çok parçaya bölünmüş olan haritalarda bir taraf ileri doğru hücum ederken, diğer taraf ise bölgelerini korumaya çalışıyor. Bölge düştükçe, savunma hattı geri çekilerek arkadaki bölgeyi savunmaya başlıyor. Oldukça uzun süren karşılaşmalara ev sahipliği yapan bu mod, ilk kez savaşın olması gerektiği gibi yansıtılmasını sağlamış. Normal şartlarda bir bölgeye atılmış bir grup insanın birbiriyle çatışmasından öteye gidemeyen çoklu oyuncu modları, burada çok daha anlamlı ve doğru bir hissiyata kavuşmuş. Bunun dışında sevdiğiniz ve seriden alışık olduğunuz diğer tüm modların da oynanabilir olarak oyunda yer aldığını belirtelim. BÖYLE ATMOSFERE CAN KURBAN Grafiksel anlamda Battlefield 1 üstün bir performans sergiliyor. Olayı yalnızca grafiklere indirgemek de doğru değil aslında. Muazzam bir atmosferden söz etmek daha doğru olacaktır. Sesler, müzikler, haritalar ve bunun gibi tüm unsurlar bir araya geldiğinde, içinde bulunduğunuz ortam sizi gerçeklikten koparmayı başarıyor. Battlefield 1, çok iyi olan çoklu oyuncu modlarının yanına eklediği hiç de fena olmayan hikayeleri ile serinin en başarılı oyunlarından birisi olmuş kesinlikle. Siz hiç gerekli gereksiz konuşanlara kulak asmayın ve bu enfes oyunun tadını çıkarın. Afiyet olsun. DETAYLAR Şu ekran görüntüsü üzerine konuşmaya dahi gerek yok. Oyunun sahip olduğu atmosferin güzelliğini, kurabileceğimiz hiçbir cümle bundan daha iyi anlatamaz çünkü… Ne kadar da huzurlu bir akşamüzeri öyle değil mi? Manzaranın tadını doyasıya çıkarın zira ufukta yer alan zeplinlere yaklaştıkça bu huzurdan eser kalmayacak. Hikayelerin bir noktasında mutlaka yaya kalıyor ve gizlilikle ilerleme fırsatı yakalıyoruz. Ormanda geçen bu bölüm, harita tasarımının da etkisiyle en akılda kalıcı olanı diyebiliriz. Yanlış görmüyorsunuz. Oyunun bir noktasını güvercin olarak oynuyorsunuz. Neden? Eh, o kadarını açık etmeyelim ancak son derece duygusal bir sahne olduğunu söyleyebiliriz. PUANLAMA