Bird Box ikilemi: Övüldüğü kadar iyi mi?

07 Ocak 2019 20:00

Platformda ilk haftaki izlenme oranıyla rekor kıran Netflix filmi Bird Box çok sevildi, çok övüldü. Peki film övüldüğü kadar iyi mi? Gelin tartışalım.

Yönetmen koltuğunda Susanne Bier’ın oturduğu, Josh Malerman Türkçeye Kafes olarak çevrilen kitabından uyarlama olan Bird Box, Netflix’in yeni hiti olmuş durumda. İlk haftasında 45 milyon hesap üzerinden izlenerek platformda yayınlandığı ilk haftada en çok izlenmeye ulaşan film olan yapımın viral olması ise çok uzun sürmedi. Övenlerin yere göğe koyamadığı, eleştirenlerin ise adeta yere gömdüğü Bird Box’ı kendi terazimize oturttuğumuzda neler çıkacağını kaleme almak istedik. Bu yazı filme dair ciddi spoilerlar içerecektir. Eğer filmi izlemediyseniz yazının geri kalanının seyir keyfinizi bozacağını belirtelim.

Bunu daha önce izlememiş miydik?

Her şeyden önce gelin Bird Box’ın konusundan bahsedelim. Başrolünü Sandra Bullock’un üstlendiği hikaye kahramanımız Malorie çevresinde şekilleniyor. Yalnız bir anne olan Malorie doğacak çocuğuna hamileyken, nereden geldiği belli olmayan ve başta biyolojik bir saldırı sanılan bir virüs şehri kaplıyor. İnsanların baktığı anda etkisi altına girdiği “görünmez canavarlar” insanları intihar etmeye “teşvik” ediyor. Teşvik hafif bir tabir tabii. İnsanlar adeta ölümlerine bile isteye koşuyor. Burada hikayemiz de tahmin edeceğiniz üzere bir hayatta kalma savaşına dönüşüyor. Malorie sokak ortasında bulduğu ilk eve zor da olsa sığınıyor ve olaylar başlıyor. Tek kural var o da görmemek.

Daha hikayenin anlatış kısmından yapımı hiç ama hiç izlemediğimizi var sayarsak akla birkaç benzer yapım geliyor. Örneğin Stephen King’in hem filmi hem de dizisi çekilen kısa hikayesi Sis, bizim aklımıza gelen ilk yapım. Ancak görünmez yaratıklar sebebiyle değil çok benzer bir kurguyu temel aldığı için. 2007 yapımındaki filmde yer alan hikayeyi spoilersız hafifçe anlatmak gerekirse şehre bir gün birden bire bir sis çöküyordu. Sisten kaçan baba ve oğul markete sığınıyordu ve tahmin edeceğiniz gibi gizemli sisin içinde de yaratıklar bulunuyordu. Hikaye bu noktada yine kapalı bir alan içinde birbirinden kişilik olarak hayli farklı insanın hayatta kalma mücadelesine dönüşüyordu. Sis’te Bird Box’ın aksine canavarlar kanlı canlı, görebildiğimiz fiziksel yaratıklardı.

Ancak Bird Box’ın talihsizliği burada bitmiyor. Sis biraz eski bir yapım olduğu için aklınıza gelmemiş olabilir. Ancak bu film en çok bu yıl izlediğimiz, gişede de hiç fena bir iş çıkarmayan A Quiet Place ile karşılaştırıldı. O filmden de kısaca bahsetmek gerekirse bu kez yine distopik bir evrende hayatta kalmaya çalışan bir aileyi takip ediyorduk. Bu filmin teması ses çıkarmamak üzerineydi çünkü ses çıkardığınız anda yaratıklar sese geliyordu ve kaçmanız neredeyse imkansız oluyordu. A Quiet Place’te yaratıkları özellikle sese çağıran delirmiş insanlar da bulunuyordu. Sessizlik temasını körlük olarak değiştirince, e delirmiş karakterleri de ekleyince Bird Box’ın aşağı yukarı benzer “ama farklı” bir deneyim sunduğunu söylemek mümkün.

Filmin ilk handikapı da bize göre bu durum aslında. Çünkü bu film ortaya farklı bir şey koymuyor. Hoş öyle bir iddiası da yok. Ancak çok bildiğimiz bir hikayeyi yeniden izliyoruz Bird Box ile. Bu da övgülerin abartısını biraz törpülüyor açıkçası.

Zayıf final

Gelelim ikinci büyük handikapa. Bird Box size neler olduğunu asla tam olarak açıklamıyor aslında. Bu kötü bir şey mi? Durumdan duruma değişir. Örneğin bizce yaratıkların çıkış noktası veya tam olarak nasıl göründüğü, nasıl bir etki yarattığının ucu açık bırakılması gerilimi artıran doğru bir tercih olmuş. Biraz hayal gücüne bırakılması hiç de fena bir unsur değil anlayacağınız. Öte yandan deliren ve farklı tepki veren insanların hikayesi bize göre biraz daha detaylı işlenebilirdi. O kısım çok havadaydı ve “Bunu da izleyicinin hayal gücüne bırakalım” denilebilecek kadar sağlam bir taş üzerinde durmuyordu. Filmin sonundaki “kurtuluş” noktası da yine, apar topar, “Bunlar da kurtulmuş işte” tadında önümüze sunuldu. Bu kısım da kesinlikle geliştirilebilirdi.

Hikayenin gidişatı ise sürprizlerden uzak ilerliyordu. Yani Bird Box’ı izleyip gelen herhangi bir sahnede şaşırmak neredeyse mümkün değil diyebiliriz. Şaşırtıcı hiçbir unsur barındırmayan filmi daha önce izlemiştik çünkü. Benzer temalar üzerinde ilerlerken belki de biraz daha cesur adımlar atmak gerekiyor. Bird Box o adımı ne yazık ki asla atmıyor.

Üçüncü ve en büyük sorun ise final. Tüm hikaye boyunca atılmayan o cesur adımın finalde atılmasını beklerken karşımıza mutlu son çıkıyor. Yani bin kere izlediğimiz sonu Bird Box bize yeniden sunuyor. Walking Dead’de sığınak bulan kaçaklar gibi kalakalıyoruz filmin sonunda. Sis örneği verdiğimiz için yine oradan gidelim. Örneğin Sis kitabını okursanız hikayenin filmden farklı bittiğini görürsünüz. Sis filmi cesur adımı finalde alıyor ve karşımıza tokat gibi bir finalle çıkıyor. Kitabın finalinden daha iyi final sunan az sayıdaki film arasına da adını yazdırmayı başarıyor. İşte Bird Box’tan beklediğimiz his de tıpkı Sis filminde yaşadığımız, boğazımızın ortasına yerleşen yumru gibi bir his. Ama buna ulaşmak ne yazık ki mümkün olmuyor.

Peki “Günün sonunda Bird Box nasıl bir film?” diye sorarsanız cevabımız ne olur? Bize göre Bird Box ne övüldüğü kadar iyi ne de yerildiği kadar kötü bir film. Bird Box tam ortada duran, size kendini izleten, yeni bir şey sunmayan ama yine de mevcut hikayesini olabildiğince iyi anlatmaya çalışan, izlenebilir bir film. Öneri listesine koyarız, ancak göklere çıkarmayız diyebiliriz.

İlgili video

Filmin fragmanı

Paylaş