Call of Duty’nin “Warfare” markasının en son üyesi olan Infinite Warfare’e hoş geldiniz. Zaman çizgisinde adım adım daha uzak bir geleceğe sürüklenen seri, bu oyunla birlikte yalnızca gelişmiş teknolojileri değil, bilim kurgu elementlerini de bünyesine katmaya başlıyor. Bugünün gelmesini o kadar heyecanla bekledik ki. 2 Mayıs 2016 tarihinde Call of Duty’nin kendisine ait YouTube kanalından yayınlanan Infinite Warfare tanıtım videosu “dislike” rekoru kırdığında (an itibarıyla 3,5 milyon barajını zorluyor), bu oyun için bir şeylerin çok yanlış gideceği ortadaydı. Henüz çıkmamış bir oyuna toplu bir şekilde gösterilen nefretin elbette pek çok sebebi vardı; serinin giderek düşen kalitesi, gelecek zaman konseptinin tutmamış olması ve elbette günümüzün laneti fanboyluk. Bugünün gelmesini bu denli heyecanla beklememizin sebebi de işte biraz buydu. Çünkü sonrasında gösterilen oyun içi aksiyonlar, hiç de fena olmayan bir oyunun geleceğini açık bir şekilde göstermekteydi ancak oluşan nefret bulutu tüm bu kaliteyi gölgeledi. Şu an dönüp de o videolara atılan son yorumlara bakmak ve “Nasıl da yanılmışım, bu oyunun senaryosu efsane!” mesajlarını görmek istemsizce gülümsetiyor bizleri. E BU HİÇ FENA DEĞİL? Kabul edelim; Ghosts, Advanced Warfare ve Black Ops III çok iyi oyunlar değildi. Battlefield serisinin aksine, her zaman senaryosu ile ön plana çıkmış Call of Duty külliyatı içinde kolaylıkla zihinlerden silinecek hikayeler anlatılmıştı. Savaşı geleceğe taşımakta bir problem yok ancak bunu yalnızca çok daha üstün teknolojik imkanlar noktasında ele alınca istenen derinliği de yakalayamadılar. Serinin ihtiyacı olan, daha fazla bilim kurgu ögesinin damarlarına enjekte edilmesiydi. İşte Infinite Warfare tam olarak bunu yapıyor. Düşünün ki oyunun açılış sekansında kendinizi Europa’da buluyorsunuz. Hayır, Avrupa değil, bizzat Jüpiter’in en gözde uydusu olan Europa’dan bahsediyoruz. Güneş Sistemi içindeki en pürüzsüz yüzeye sahip gök cisminin üzerinde, arka planda Jüpiter’in nefes kesen görüntüsü eşliğinde koşturarak bir hikayeye başlamak tarifsiz bir keyif patlaması yaşatıyor insana. Eğer uzayla ilgiliyseniz ve konuyla ilgili belgeselleri izlemeyi seviyorsanız, Infinite Warfare’in hikayesi sizi mutlak suretle ihya edecektir. Çünkü burada “Hadi kafamıza göre gök cismi seçelim ve üzerinde koşturalım” denmiyor. Yolumuzun Europa’ya, Satürn’ün uydusu Titan’a düşmesinin çok bariz sebepleri var. Şu an Güneş Sistemi içinde, bünyesinde yaşam barındırması en muhtemel iki gök cismi bunlar ve insanoğlu olarak, oyunun yarattığı kurgusal gerçekliğin ilk adımlarını atmaya hazırlanıyoruz. 2022 yılında uzaya fırlatılacak olan JUICE (Jupiter Icy Moons Explorer), 2030 yılında Jüpiter’e ulaşacak ve tam üç yıl boyunca bu esrarengiz gezegen ve uyduları hakkında bilgi toplayacak. İşte tüm bunları takip ediyorsanız, Europa’nın Dünya’dan daha fazla suya, Titan’ın tıpkı Dünya gibi sıvı göllerine sahip olmasına heyecanlanıyorsanız, Infinite Warfare sizin için biçilmiş kaftan demektir. Çünkü burada, doğru temellere oturtulmuş çok iyi bir bilim kurgu hikayesi anlatılıyor. SCI-FI SEVENLER YAŞADI Her ne kadar oyun çok iyi bilim kurgu elementlerine sahip olsa da, içinde türün gedikli bir takipçisini şaşırtabilecek çok fazla öge barındırmıyor. Oyun sırtını milyonlarca kilometre uzaklığa saniyeler içinde sıçramalar, konuşan ve hatta insani tepkiler veren robotlar, yaşanması imkansız denen noktalara kurulan istasyonlar ve bunun gibi pek çok alıştığımız yapıya yaslıyor. Senaryonun kendisi de orijinal olmaktan uzak; Dünya’nın kaynakları tükenmektedir ve insanoğlu daha fazlası için gözünü uzaya çevirir. Sonunda da bu kaynaklar için mücadele eden iki düşman taraf oluşur. Tüm bunlar, Call of Duty: Infinite Warfare’in son derece ortalama bir bilim kurgu hikayesine sahip olduğunu gözler önüne seriyor. Peki bu hikayenin etkileyici olmasına engel oluyor mu? Hiç alakası yok! Zira Titan’ın metan göletleri arasında dolaşmaya başladığınızda tüm bu klişe ögeler aklınızdan uçup gidiyor ve sadece anın tadını çıkarmaya başlıyorsunuz. Bir de üstüne Call of Duty’nin kendisine has hızlı ve aksiyona dayalı oynanışı eklenince, yemeyip yanında yatılası bir oyun ortaya çıkmış oluyor. GECE NÖBETİNDE İŞLER KESAT Oyunda alıştığımızın dışında bir görev sistemi kullanılmış. İlerletmemiz ve sonuca bağlamamız gereken bir ana senaryo bulunmakla birlikte, sistemdeki gezegenlerin etrafına yayılmış yan görevlerle de ilgilenmemiz gerekiyor. Her görevin sonunda gemimizin kontrol merkezine gelerek, bir sonraki adımımızın ne olacağına karar veriyoruz. İstersek ana görevden devam edebiliyor, istersek de Pluto’nun hemen dışından bir askerimizi kurtarmaya gidebiliyoruz. Tavsiyemiz, yan görevlerin tamamını mutlaka yapmanız. Zira hiçbiri üstün körü hazırlanmamış. Hatta hikaye süreci içinde yaşayacağınız en unutulmaz 2-3 maceranın yan görevlerde karşınıza çıkacağını bile söyleyebiliriz. Baş düşmanımız Salen Kotch’a (kendisini Game of Thrones serisinden Jon Snow olarak hatırlayabileceğiniz Kit Harington canlandırıyor) mutlak darbeyi indirmeden önce, gücünü zayıflatıyor olmak da hikayeye daha fazla derinlik katıyor üstelik. Bu noktada oyundaki karakterlerden de söz etmek uygun olacaktır. Harington da dahil olmak üzere hiçbir karakter, oyuncu için unutulmaz bir performans sergileyemiyor. Buna istisna tek isim, insani yönü fazlasıyla baskın bir robot olan Ethan. Özellikle esprileriyle hikaye boyunca sizi oldukça eğlendireceğini söyleyebiliriz. RİSK ALMAKTAN KAÇININCA Her ne kadar Call of Duty serisi senaryo kısmına daha fazla önem gösteriyor olsa da, bu oyunu büyük ölçüde multiplayer modları için oynayan önemli bir kitle bulunuyor. Oyunun senaryosunu bitirdikten sonra bir kenara atmamak adına elzem olan bu kısım, standart bir CoD çoklu oyuncu modundan ne bekliyorsanız onu veriyor, daha fazlasını değil. Açıkçası hikayeye son derece güzel yedirilmiş uzay mekiği kapışmalarının ve sıfır yer çekimi ortamlarının multiplayera farklı bir renk katabileceğini düşünüyorduk lakin komple görmezden gelmeyi tercih etmişler. Yenilik arayan oyunculara sunabilecekleri böylesi enstrümanları varken garantici hareket etmelerini beğenmedik. Battlefield 1 ve Titanfall 2 gibi seçenekler varken, Infinite Warfare’i çoklu oyuncu modunda tercih sebebi kılabilecek hiçbir özelliği bulunmuyor. Bu noktada eğer arkadaşlarınızla beraber keyifli zaman geçirmek isteğindeyseniz, zombi modu doğru seçenek olacaktır. Artık serinin alışıldık bir parçası haline gelen bu modda, bu kez 80’ler dünyasının film seti atmosferine yolculuk ediyoruz. Yine çok heyecanlı, yine çok eğlenceli… MODERN WARFARE’IN GÖLGESİNDE DETAYLAR Oyun, gittiğiniz ortamları da olabilecek en iyi şekilde yansıtmaya çalışmış. Merkür civarında bir görev için koştururken güneşe direkt maruz kalmak ölüm anlamına geliyor mesela. Uzay mekiğinizle birlikte bolca mücadeleye girişiyorsunuz. Kullanımı fazla kolaya indirgenmiş ancak bu sayede aksiyon çok daha üst bir seviyeye çekilebilmiş. Call of Duty, bir süredir ünlü isimleri oyuna eklemekten keyif alıyor. Kit Harington’ı severiz ancak Kavin Spacey sonrası ayağına geçirdiği bot biraz büyük gelmiş haliyle. Zombi modu oldukça keyifli, hele de arkadaşlarınızla oynuyorsanız. Neon aromalı bu 80’ler atmosferi de moda çok yakışmış. Ancak burası için de bazı yenilikler artık şart. PUANLAMA