Ortaya koyduğu karakterle sınıfındaki tüm modellerden ayrılmayı başaran Citroen C3’ün ikinci aşamada Türkiye’de satışa çıkan otomatik şanzımana sahip versiyonu, 400 kilometrelik yolculuğun ardından merak edilen cevaplarıyla test konuğumuz oldu.
Otomobil dünyasında kullanıcıların karşısına çıkan her üreticinin, tüketiciyi bir noktadan kendisine çekme parolası mevcut. Bu parola kimilerinde performans, kimilerinde işlevsellik, kimilerinde ise tasarım üzerine kurulu. PSA grubu içerisinde yer alan Citroen’in bu kıstaslar arasında kendisine edindiği parça ise kesinlikle tasarım ve farklılık üzerine kurulu. Modellerinde yer verdiği gerek iç gerekse dış tasarım detaylarıyla kullanıcısına “ben standartların dışındayım” hissini vermek isteyen markanın tıpkı Skoda’nın “basit düşün” olarak aklımıza kazıdığı mottoya benzer bir felsefesi var. Bu arada şirketin bir kadın CEO tarafından yönetildiğini belirtmeden geçersek, bu felsefenin çıkış noktasındaki ekibin daha net anlaşılabileceğini düşünüyoruz. 2014 yılından beridir üst düzey yöneticilik yapan Linda Jackson ile birlikte Citroen’in yol haritası karakteristik farklar üzerine oluştu. Araçlara kullanıcı dostu olan basit ama işlevsel detaylar ekleyen markanın dönüşümü C4 Cactus ile birlikte başladı diyebiliriz. Bu modelle birlikte Airbump adını verdiği özelliği bir özelliğin girişini yapan Citroen’in felsefesi, sizlerle değerlendireceğimiz C3’e de yansımış durumda.
2002 yılından beridir sokaklarda görmeye başladığımız C3, yeni modeliyle birlikte artık üçüncü jenerasyonuyla kullanıcıların karşısına çıkıyor. Citroen’in hafızamızda olumlu yönleriyle yer edinen Saxo‘nun ardından üretime geçirdiği C3’ün tasarımı, doğrusunu söylemek gerekirse Saxo’nun sahip olduğu kullanıcı kitlesini törpüledi. İlk jenerasyonundan itibaren bahsettiğimiz bu tasarım genetiğinden ötürü daha çok kadın kullanıcılarla özdeşleştirilen aracın üçüncü jenerasyonunda ise işlerin bir nebze daha ortadan kalktığını söyleyebiliriz. Airbump teknolojisinin yanı sıra sınıfında yer alan tüm modellerden daha farklı karakter ortaya koyan C3’ün, Linda Jackson’ın da bahsettiği “hitap etmek” konusunu yansıtıyor. Peki ama bir otomobili almak için sadece özgün bir tasarıma sahip olması yeterli mi?