ConarIum, oldukça sessiz ve derinden, kimselere belli etmeden çıkışını gerçekleştirdi. Böylesi gözlerden uzak kalmış bir oyunun, kalite anlamında görece başarısız olduğunu tahmin edebilirsiniz ister istemez. Ancak ilginç bir şekilde, Türk oyun sektöründen çıkmış en iyi işlerden biri bu kesinlikle. Muhtemelen farkında değilsiniz ama İstanbul’da H.P. Lovecraft ile kafayı bozmuş bağımsız bir oyun stüdyosu bulunmakta. Galip Kartoğlu, Onur Şamlı ve Oral Şamlı’dan oluşan Zoetrope Interactive, ilk olarak Darkness Within serisi ile karşımıza çıkmıştı. Daha ilk oyunlarından itibaren “Lovecraftvari” bir tarzı benimsemiş, özellikle hikaye anlatımları ve yarattıkları atmosferlere usta yazarın çizgilerini serpiştirmişlerdi. Ancak Darkness Within serisi yalnızca “tarz” olarak Lovecraft ile ilişkilenen, hikayesel anlamda ise yazarın; “Charles Dexter Ward Olayı” öyküsüne göndermelerde bulunan bir yapıdaydı. Firmanın yeni oyunu olan Conarium ise atmosfer olarak; “Ben bir Lovecraft ürünüyüm” diye bağırmasının yanında, direkt olarak Deliliğin Dağlarında öyküsünün devamı olma niteliğini de taşıyor bir yandan. Bu da özellikle o hikayeyi sevenler için Conarium’u inanılmaz değerli bir noktaya taşıyor elbette. BİLİNMEYENİN KORKUSU Korku edebiyatını şekillendirmiş ve türün kendisine has bir kimlik kazanmasında öncü rol oynamış Lovecraft’ın eserlerinin, diğer medyalara uyarlanırken sonucun ekseriyetle başarısızlık olması tesadüf değil. Gerek film gerek oyunlar olsun, Lovecraft’ın öykülerine hayat verildiğinde bir şeyler daima eksik kalır. Bunun en büyük sebebini yazarın kendi cümlelerinde bulmak mümkündür: “İnsanoğlunun sahip olduğu en eski ve güçlü duygu korkudur ve en eski ve güçlü korku türü ise, bilinmeyene karşı duyulandır.” Lovecraft’ın tüm hikayelerinde bu bilinmeyene karşı duyulan korku kendisini gösterir. Söz konusu yaratıklar ve tanrılar daima tasvir edilemez, anlatılamaz, göz ucuyla dahi bakılsa insanı delirtecek özelliklere sahiptir. Eh hal böyle olunca da, görsel medyada bu yaratıkların tasvir edilme çabası hep hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Zira kitabı okurken hayal gücünüzün bu tasvir edilemez canlılara karşı duyduğu korku, gözlerinizle gördüğünüzde hiç de aklınızın yerinden çıkmadığı gerçeği ile örselenir. İşte bu sebeple Zoetrope Interactive Lovacraft hikayeleri anlatmaya çalışarak oldukça zor bir işin altına giriyor. Özellikle de Cthulhu mitosunu derinleştiren ve Yüce Eskiler’i hayatımıza sokan Deliliğin Dağlarında gibi bir esere yoğunlaştıklarını düşünürsek. Bu noktada yapımcıların, diğer örneklerin düştüğü çok önemli bir hatayı tekrarlamamış olmaları bizi mutlu etti. Conarium özünde bir korku oyunu değil. Lovecraft’ın kelimeleriyle sunabildiklerini animasyonlarla sunamayacağını bilen ekip, bunun yerine o dünyada geçen bir gerilim-macera hikayesi ortaya koymaya çalışmış ve bu gerçekten de son derece doğru bir karar olmuş. LOVECRAFT’I ANLAMAK Tıpkı kitapta olduğu gibi, oyunda da Antarktika bölgesini keşfe giden bir grup bilim adamının hikayesi anlatılıyor. Karakterimiz Frank Gilman, adeta boşluğun içinden çekip çıkarılıyormuşçasına yatağında uyanıyor ve içinde bulundukları merkezde kendisinden başka hiç kimse olmadığını fark ediyor. Yaşadığı travmatik deneyimler nedeniyle hiçbir şey hatırlamayan Gilman, hikayede ilerledikçe hem ekibe neler olduğunu öğreniyor, hem de derinlere inerek keşfetmemesi gereken sırların kapılarını birer birer aralıyor. Lovecraft’ın amansız bir asosyal olması sebebiyle öykülerinde hemen hemen hiç diyaloglara denk gelinmez. Öykü karakterin gözünden anlatılır ve öğrenilen bilgiler genellikle mektuplar, günlükler, gazeteler ve bunun gibi yan unsurlar aracılığı ile elde edilir. Oyunda da bu tarzın aynen korunduğuna şahit oluyoruz. Hikayenin parçalarına sahip olabilmek için bol bol metin okuyacak, bazen de görüler görerek yaşananlar hakkında bilgi edineceksiniz. Etrafa serpiştirilmiş olan metinlerin dahi Lovecraft tarzında kaleme alınmış olması detaylara gösterilen önemi gözler önüne seriyor. Hiçbir şey olmasa bile şundan eminiz ki, yapımcı ekip Lovecraft’ı gerçekten çok iyi anlamış ve dersine çalışmış. İYİ KULLANILAN BULMACALAR Oyun mekaniksel anlamda yer yer dar, kimi zaman da geniş koridorları takip ederek hikayeyi ilerleten ve eser miktarda bulmaca çözmeyi gerektiren bir yapı sunuyor oyunculara. Bulmacaların oyun içine dağılımını oldukça beğendik. Hikayenin akması için çözülmesi elzem olanlar, ortalama bir oyuncunun rahatlıkla çözebileceği bir zorluk seviyesi barındırıyor. Ancak bir de hikayeyi zenginleştiren, öğrenildiğinde oyunu çok daha keyifli hale getiren opsiyonel bulmacalar var ki, onlar gerçekten de zor olabiliyor. Örneğin bir noktada kendinizi kontrol odasında buluyorsunuz ve önünüze bir radyo çıkıyor. Dinlemeniz gereken frekans ve dalga boyu hakkında hiçbir bilgiye sahip değilsiniz, o nedenle arkanızı dönüp çıkmanız en doğal sonuç. Lakin odada bir süre kalıp dikkatli dinlerseniz, sessiz ve derinden gelen bir mors kodu sinyalini yakalıyorsunuz. Kodu anlayabilir ve sayısal karşılığını bulabilirseniz, radyodan hikayeye renk katan son derece önemli bir mesajı elde edebiliyorsunuz. Bu ve bunun gibi opsiyonel bulmacaların oyuna büyük bir zenginlik kazandırdığını söyleyebiliriz. Hele bir osiloskop bulmacası var ki aman aman… Siz siz olun, karşınıza çıktığında sakın çözmeden geçeyim demeyin. SEN SUS, GÖZLERİN KONUŞSUN! Conarium, Lovecraft’ın yaratmış olduğu çevresel elementleri ekrana yansıtma noktasında harika bir iş çıkarıyor. Her eşya, duvar kaplaması, mağara ve bezeri yapı adeta kitaptan fırlamışçasına gerçekçi aktarılmış oyuna. Ancak yaratıklarla ilgili problem burada da kendisini gösteriyor ne yazık ki. Oyun haliyle söz konusu mitostan yaratıkları karşımıza çıkarıyor ve üzülerek belirtmek gerekiyor ki, tasvir edilemez ve baktığında insanı çıldırtacak seviyede olmaktan çok uzaktalar. Bazı noktalarda bu yaratıkların başrolde olduğu kovalamaca anları da yaşanıyor ki, muhtemelen oyunun en zayıf olduğu yerlerin burası olduğunu söylesek yanılmış olmayız. Neyse ki çok sık karşımıza çıkmıyor bu aksiyonlar da, ağzımızın tadı fazla bozulmuyor. Eksi olarak sayabileceğimiz bir başka nokta da seslendirmelerde kendisini gösteriyor. Özellikle ana karakterimizin seslendirmesi o kadar kötü ki, bazen sırf konuşmasın diye nesnelerle etkileşime girmekten çekinir hale geliyorsunuz. Oysaki yazılmış olan monologlar son derece kaliteli ancak seslendirme tüm o kaliteyi ve duygu aktarımını yok ediyor. Seslendirmenin İngilizce olduğunu ancak oyun içi tüm metinler için Türkçe seçeneğinin yer aldığını da belirtelim. LOVECRAFT SEVENLER ALDI BİLE Conarium’u oynamaya niyetlenirseniz, karşınıza kanla, vahşetle, “jump scare” ile korkutmaya çalışan bir oyun çıkmayacağını bilmelisiniz. Oyunun, tıpkı Lovecraft öykülerinde olduğu gibi, hikayenin bizzat kendisi ve atmosferi ile oyuncuyu germeyi amaçlayan bir tarzı var. Yaklaşık olarak 5 saat kadar süren hikayenin biraz daha uzun olmasını tercih ederdik elbette ama, bu denli küçük bir stüdyodan çıkmış olan içeriğin yeterince büyük olduğunu da kabul etmeliyiz. Özellikle Lovecraft kitaplarını seven biriyseniz, Conarium’u ıskaladığınıza çok üzülebilirsiniz. DETAYLAR Oyunun çevre tasarımları o kadar iyi ki, 3 kişilik bir ekip tarafından icra edildiğine inanmakta güçlük çekebiliyor insan. Özellikle ışıklandırmaların kalitesine ayrıca değinmekte fayda var. Bir Lovecraft öyküsünü ekrana taşımanın en büyük handikabı, tasvir edilemez olanı tasvir etmeye çalışmak muhtemelen. Bu yaratıkların pek de korkutucu olduğu söylenemez hani. Belki yaratıkları yansıtma konusunda çok iyi bir iş ortaya koyulamamış olabilir ancak yaratılmış olan atmosfer kesinlikle Lovecraft isminin ağırlığı altında ezilmiyor. Oyunda irili ufaklı pek çok bulmaca ile karşılaşıyorsunuz. Zor olanlar genellikle opsiyonel olarak yer alıyor. Ancak bu arkadaşı çözün mutlaka, sonucundan memnun kalacaksınız. PUANLAMA