Sizi bilmiyoruz ama bizler çivisi çıkmış açık dünya oyunlarını bayağı bir seviyoruz. Normal hayatta yapabileceğimiz hemen her şeyi sunan seçeneklerin yanında, mantık süzgecini komple çöpe atmayı seçen yapımların da ayrı bir cazibesi var. Dead Rising 4 de, bu mantık süzgecinin deliklerinden basketbol topu geçiren bir oyun olmuş. Oyuna başlamadan önce beyninizdeki tutarlılık butonunu kapatmanız gereken pek çok açık dünya oyunu bulunuyor. Just Cause bunlardan en makul sayılabilecek olanı. Kabul edilebilir durumların sınırlarında kalıp, helikoptere dikey dalış yapabilmenizi sağlayan bir oyun kalibresinde. Bir de Saints Row gerçeği var elbette. Tepeden tırnağa saçmalıkla dolu olup, kendi dünyası içinde bunu inanılmaz güzel kotaran bir içeriğe sahip. Dead Rising serisi şimdiye kadar bu iki oyunun arasında bir yerlerde sürükleniyordu. Bahsi geçen diğer oyunların aksine, zombi dolu (bundan daha dolu bir zombi dünyası muhtemelen yok) alternatif bir gerçeklikte, absürt yollarla önümüze geleni biçtiğimiz bir yapıya sahip. Buna rağmen ilk oyunların kendisini ciddiye almaya çalışan bir hali de yok değildi ve bu nedenle Just Cause çizgisinden fazla uzaklaşmıyordu. Ama şimdi Dead Rising 4’e bakıyoruz da, Saints Row olmaya ramak kalmış halini sevsek mi yoksa nefret mi etsek büyük kararsızlık içindeyiz. KÖKLERE DÖNERKEN YOLU KAYBETMEK Şu konuda oyuna kesinlikle haksızlık yapacak değiliz; Dead Rising 4 çok eğlenceli bir oyun! Ardı arkası kesilmeyen zombi ordularını, herhangi bir mantığın kabul edemeyeceği çeşitlilikte silahlarla hunharca yok etmek müthiş zevkli bir durum. Son baktığımızda öldürdüğümüz zombi sayısı on binler seviyesini aşalı çok olmuştu. Keyifli olmasa bu noktaya gelmeden kapatıp giderdik muhtemelen. Ancak bu eğlencenin içinde hiç de doğru hissettirmeyen, eksikliğini buram buram yansıtan unsurlar da yok değil. Dead Rising 1’i oynadıysanız ve sevdiyseniz, şimdi karşınıza çıkan oyunun ne kadar farklı olduğunu görüp hüzünlenebilirsiniz. Oysaki yapımcılar bunun tam da aksini söyleyerek oyunu pazarlamışlardı. Dead Rising 4, serinin kökenlerine dönüş oyunu olacaktı. Hadi oradan! Ana karakterin yeniden Frank West olması, tekrardan Willamette’e dönmüş olmamız ve zombi istilasının merkezinde yine bir alışveriş merkezinin olması dışında iki oyunun birbiriyle neredeyse hiçbir alakası bulunmuyor. “Yuh, daha ne olacaktı ki?” diyor olabilirsiniz. Geleceğiz, hepsine geleceğiz. Ama önce köklerine geri dönmüş konuları bir aradan çıkaralım. Üçüncü oyunun ardından yapımcılar fanların ısrarlarına dayanamayarak Frank West’i yeniden seriye dahil etti. Elbette bununla ilgili hiçbir şikayetimiz yok, West muazzam bir karakter. Sorun şu ki, elimizdeki karakterin Frank West’le pek bir alakası bulunmuyor. Seslendirme sanatçısı değiştiği için zaten bir garip hissettiriyor (Ki buna rağmen seslendirme gayet başarılı) ama asıl sorun, Frank’in kişisel özelliklerindeki değişim. Yeni Frank, aradan geçen yıllarla olgunlaşacağına bayağı bir ergenleşmiş. Devamlı ama devamlı espri yapma gayretinde olan bir karakter var elimizde. Sadece kendisine bir şey söylendiğinde değil, zombilere, kapılara, uçan kuşa, vızıldayan sineğe bile laf sokuyor. Ha genel anlamda bayağı limitinin altına pek düşmüyor, hatta yer yer kahkaha attırdığı bile oluyor. Ancak bu onun bildiğimiz Frank olmadığı gerçeğini değiştirmiyor. KOSKOCA ADAMIN DÜŞTÜĞÜ HALLERE BAK West’in dönüşü ile birlikte fotoğraf makinemize de yeniden kavuşuyoruz. Etrafta olan bitenleri fotoğraflayarak puan kazanıyor ve bu sayede seviye atlıyoruz. Hatta sevgili ergen karakterimiz zombilerle selfie falan da çekebiliyor, çok tatlı. Bakın yine o kararsızlık yaşadığımız anlardan birindeyiz. Oynarken bu absürt anlarda çektiğimiz selfieler bizi gülümsetirken, üzerine düşündüğümüzde; “Sebebi neydi ki?” hissiyatı veriyor. Aslında bu kararsızlığımızın sebebini sanırım biliyoruz. Evet, oyun çok eğlenceli ama neredeyse bütün amacını kaybetmiş. İlk oyunda da önümüze geleni biçiyorduk ancak orada bir hayatta kalma gayesi vardı. Burada ise hayatta kalmaya çalışan taraf zombiler olmuş. Oyun eğlenceli olacağım diye o kadar kolaylaşmış ki, en kısa sürede kim daha fazla balonu üzerine oturarak patlatacak minvalinde bir içeriğe evrilmiş, üzücü olmuş. KENDİNİ BİLMEMEK Bir kere o zaman limitini kaldırmak kimin fikriydi bilmiyoruz ancak umarız onun da sevdiği bir oyunu yolunmuş tavuğa çevirirler. Her bölümde belirli bir zaman limitinin olması, sürekli diken üzerinde oynamamızı ve panik olmamızı sağlıyordu. Belki zombiler yine çok zorlayıcı değildi ancak kısıtlı zaman ekstra bir tedirginlik unsuru oluyordu. Neymiş efendim, etrafı daha rahat keşfedebilelim diye kaldırmışlar. Yahu harita keşfetmek istesek Dead Rising mi oynarız? Sanki inanılmaz kuytu köşeleri olan, gez gez bitmeyen bir haritası var da bizi keşfe teşvik ediyor. Her yerinden zombi pırtlayan bir oyunsun sen ya, silkelen ve kendine gel! Hadi onu kaldırdın, psikopatlarımızdan ne istedin? Standart zombiler yalnızca içimizdeki hayvanı dizginlemek için faydalı olduğundan, çok daha zor ve çetrefilli olan psikopatlar güzel bir tat katıyordu. Burada ise onların yerine manyaklar var. Baktığın zaman konsept olarak birbirlerinden pek de farkları yok. Ancak psikopatların bir arka hikayesi, derinliği, karakteri vardı. Bunlar ise öylesine karşımıza çıkıp, hiçbir anlam taşımadan ölümü kucaklıyor. Hiç olmamış gerçekten. SEN DE YALNIZ KALASIN CAPCOM Hadi bir yere kadar tüm bu değişiklikleri kabul edelim. Çok daha kalabalık olan genel kitleye ulaşabilmek amacıyla sahip olduğu yüklerden arınmaya çalışmışlar diyelim. Peki ama senaryo modundaki co-op’u neden kaldırdınız bre vicdansızlar? Bu oyunun en keyifli yanlarından birisi arkadaşınla birlikte kahkahalar atarak zombi temizlemekti. Genel kitle de severdi bunu yani, zerre şikayet etmezlerdi. Seriyi köklerine döndürüyoruz deyip de, tüm bunları çıkarmak nasıl bir ironidir anlamak mümkün değil. Hiçbir amacı ve zorluğu olmayan, yalnızca hunharca öldürerek eğlendirmeyi hedefleyen bir oyun olmuş Dead Rising 4. Hedefinde başarılı oluyor en azından, hakkını verelim. Özellikle silah çeşitliliğinde işin suyu çıkmış resmen. Oyun yılbaşı konseptine sahip olduğundan (zombilerimiz bu defa Black Friday sırasında alışveriş merkezini hedefliyor), bol bol Noel temalı silaha da sahibiz. Ağzından asit fışkırtan mini mini Noel Babalar mı dersiniz, vurdukça Jingle Bells melodisi yayan silahlar mı dersiniz, ne ararsanız var. Birkaç silahı birleştirip, ortaya acayip sonuçlar çıkarmak hala çok eğlenceli ve kesinlikle oyunun en güçlü yanı. Pardon, tek güçlü yanı… SUS VE ÖLDÜRMEYE DEVAM ET! Dead Rising 4 ile geçen zamanımız bizi farklı duygulara alıp alıp götürdü. Sonuca baktığımız zaman, eğlendiğimizi rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Ancak bu birazcık, kendini durduramaz bir şekilde eşyaları korumaya yarayan baloncukları patlatırken hissettiğiniz keyfi andıran bir durum. Hiçbir anlamı yok ama beyniniz vücudunuza söz dinletemiyor o an. Eğer bir anlam, bir amaç, bir zorluk aramaksızın kuru kuru eğlenmeye varım diyorsanız, Dead Rising 4 tam sizlik demektir. Onun dışında çok da zaman harcamaya değmez diye düşünüyoruz. DETAYLAR Yalnızca silahlar değil, araçlar da türlü türlü ve katıksız eğlenceye hizmet ediyorlar. Koskoca adamı, küçücük bir oyuncak arabaya bindirip zombi peşinde düşürmek komik ama şimdi. Dead Rising, dördüncü oyunla birlikte hayatta kalmaya çalışmaktan, zombi öldürmenin eğlenceli yolları haline gelmiş. Ortaya da böyle sonuçlar çıkmış. Çünkü neden olmasın? Hani olur da etrafa şimşekler savuran bir çekiç yeterli etkiyi yaratmazsa diye, bir de robotik zırh eklemişler. Bununla saniyede yüz zombi falan yok edebiliyorsunuz, güzel alet yani. Eğer olur da oyundaki silah çeşitliliğini ve yaratıcılığını sorguladığınız bir noktaya gelirseniz, bu görsele bakıp kendinize gelebilirsiniz. Evet, kılıç balığı atan bir arbalet o… PUANLAMA