Duyurulduğu günden bu yana hiç kimsenin bir şey anlamadığı, ne beklemesi gerektiğini de bilmediği ve buna rağmen delicesine beklediği Death StrandIng sonunda bizlerle. Kojima’nın iplerinden kurtulmasının ardından ortaya çıkardığı ilk eseri gelin birlikte irdeleyelim. İncelemeye başlamadan evvel çok önemli bir konunun altını çizmek gerekiyor. Bu inceleme yayınlandığında oyun henüz çıkmamış olacağı için (8 Kasım’da çıkıyor) mümkün olan maksimum eforla oyun zevkinizi baltalayacak bilgiler vermekten kaçınacağız. Bir Hideo Kojima oyunundan bekleyeceğimiz üzere Death Stranding hem hikayesiyle hem de oynanış mekanikleriyle ön plana çıkan bir yapım. Hatta bu iki başlığı ayrı ayrı ele almak dahi mümkün. Bu incelemede tamamen oynanış ögelerine odaklanacak ve hikaye ile ilgili kritik kısımları tamamen sizin kişisel deneyiminize bırakacağız. Lakin oyunun puanını verirken yapımın bu denli önemli bir parçası ile ilgili fikrimizi belirtmememiz abesle iştigal olurdu. Kısacası hikaye hakkında düşüncelerimizi öğrenecek ancak tadınızı kaçıracak hiçbir veri edinmeyeceksiniz. Oyunu satın almadan dahi bu incelemeyi rahatlıkla tüketebilirsiniz. BU NASIL BİR HAYAL GÜCÜ? Oyunun hikayesi ile ilgili düşüncelerimizi en başta bir aradan çıkaralım; Death Stranding, Kojima standartlarına yakışır muazzam bir hikaye sunumuna, mükemmel oyunculardan oluşan kadrosunun (Norman Reedus, Mads Mikkelsen, Lea Seydoux, Tommie Earl Jenkins, Troy Baker ve daha niceleri) hakkını verdiği enfes karakter performanslarına ve tüm bunlara kontrast oluşturacak düzeyde hayal kırıklığı yaratan bir hikayeye sahip. Bu cümleyi kurarken bizler de büyük üzüntü yaşıyoruz ancak oyunun finalinde hikayenin bağlandığı noktayı gördüğümüzde hissettiğimiz üzüntünün yanında bu hiçbir şey. Sunumun ve karakter performanslarının mükemmel düzeyde olması durumu daha acıklı bir hale getiriyor. Çünkü oyun boyunca, Kojima’nın alışıldık gizemli anlatım teknikleriyle büyük büyük olaylara tanıklık ediyorsunuz. Tamamen kendi kurallarına sahip olarak yaratılmış distopik bir dünyanın başından geçenler hakkında son derece derin diyaloglar, kapsamlı, açıklayıcı dökümanlar ve hayal gücünün sınırlarını zorlayacak düzeyde şaşırtıcı olaylar sunuluyor. Sağlanan içerik tatmin de ediyor açıkçası. Kojima’nın ne yapmak istediğini, nasıl yapmak istediği ve ne anlatmak istediğini çok iyi bir şekilde anlıyorsunuz finale geldiğinizde. Hayal gücüne mutlak surette bir şapka da çıkarıyorsunuz ancak bu hayal gücünün ulaştığı sonuç tadınızı kaçırıyor. En azından bizim kaçırdı, bir hikayenin kalitesi ve hissettirdikleri oldukça subjektif bir durum olduğundan bunun nihai kararını verecek olan sizlersiniz. Eğer bizler gibi; “Eh ama yani bu mudur gerçekten?” demezseniz ve hikayeden zevk alırsanız finalde verdiğimiz puanı rahatlıkla 1-2 seviye yukarı çekebilirsiniz nezdinizde. YEPYENİ BİR TÜR Bizim hikaye ile ilgili söyleyeceklerimiz bu kadar çünkü spoiler vermeden “şu nedenden dolayı hayal kırıklığına uğradık” açıklamasını yapmamız mümkün değil. Yalnızca temasından dem vurabiliriz belki. Çoğu kişinin de bu çıkarımı çoktan yaptığı gibi Death Stranding’in öyküsünün temelinde “ölüm” yatıyor ve buradan katman katman şekilleniyor. Güzel tema, güzel yaklaşımlar, kötü sonuç… Neyse, derinlemesine konuşamayacağımız kısım için yeterince karakter harcadık. Şimdi gelin çok daha rahat konuşabileceğimiz oynanış tarafına bakalım. Bildiğiniz üzere Kojima kendi oyun türünü yaratmayı seven bir yapımcı. Ve eğer takip ettiyseniz Death Stranding ile birlikte de yeni bir tür yarattığını iddia etmekten çekinmedi. “Strand Game” adını verdiği ve kimsenin bir şey anlamadığı bu yeni türün karşılığını oyunda bulduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Death Stranding; bugüne kadar oynadığımız hiçbir oyuna benzemiyor ama bu tamamen iyi bir şey demek değil. Bir noktada hikaye için söylediklerimizin benzerini burada da dile getireceğiz ne yazık ki. ZAMANINDA GELEN KARGO Eğer hala bilmiyorsanız evet, Death Stranding bir kargoculuk güzellemesi. Uzun süre insanlar bunu şaka olarak dile getirdiler ancak oyunun tamamında yaptığınız şey bu. Karakterimiz A noktasından siparişleri alan ve zorlu engellere göğüs gererek B noktasına ulaştırmaya çalışan bir taşıyıcı. Ve ister inanın ister inanmayın, oyunda “neredeyse” başka hiçbir şey yapmıyorsunuz. Bu denli tekdüze görünen bir yapıyı uzun uzun oynatabilmek için yepyeni bir yaklaşım getirmek gerekiyor tabii oynanışa. Bunu sağlamak için de zorluk ve mücadele mikro ölçeğe indirilerek sadeleştirilmiş. Bu oyundaki en büyük mücadeleniz yürüyebilmek olacak! Kojima, o kargoyu nasıl taşıyacağınızı ve nasıl götüreceğinizi inanılmaz detaylı bir yapı içine yerleştirmiş. Her kargonun sahip olduğu bir ağırlık ve kapladığı bir alan var. Bu paketleri sırtınıza, omuz ve bacaklarınızdaki bölmelere ve ceplere yerleştiriyorsunuz. Karakterinizin taşıyabileceği ağırlık sınırlı ancak gideceğiniz mesafeler de uzun. Ne kadarını alacaksınız? Nasıl yerleştireceksiniz? Nelerden fedakarlık edeceksiniz? Tüm bunlar oyundaki temel kaygılarınız olacak. Nasıl ki MGS 5’te görev öncesi planlama yapıyor ve finalde puanlama alıyorduysanız, burada da kargolarınız için bir planlama yapacak ve görev sonunda sürat, kargo durumu ve içeriği kapsamında puan elde edeceksiniz. YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR Yürüyeceksin sevgili oyuncu, hem de çok fazla yürüyeceksin. Dağ, bayır, nehir demeden yürüyeceksin. Hatta Amerika’nın bir ucundan diğer ucuna yürüyeceksin. Ve bunca engeli aşmak için bazı ekipmanlara ihtiyaç duyacaksın. Yeri gelecek bir nehri aşmak için iki taş arasına merdiven yerleştirmen, yeri gelecek yol inşa etmek için kilolarca yapı malzemesini sırtlanmak gerekecek. Yürüdükçe botların yıpranacak, yanında yedek bir bot taşıman gerekecek. Yağan yağmurlar kargona zarar verecek, koruyucu sprey taşıman gerekecek. Buradaki mikro yönetimi görebiliyor musunuz? İhtiyacınız olan çok şey ve götürmeniz gereken paketler var, bir şeyleri feda etmek zorundasınız. Ya da çok çok çok fazla yürümek durumundasınız (Alternatif ulaşım yolları açılacak zaman içinde ama bu yürümenize engel olmayacak). Başlarda tüm bu yaratıcı fikirlere çok coşacaksınız ancak 20 saat yürüdükten sonra içiniz sıkılmaya başlayacak. Çünkü burası ölü bir dünya ve yürüdüğünüz yollarda keşfedecek bir şey de yok. Bizler oyunu oynarken Kojima’nın yaratıcı fikirlerine büyük saygı duyduk ancak bir yerden sonra da çok sıkıldık. Neyse ki oyundaki manzaralar o kadar iyi ki, yani o kadar iyi ki, en sıkıldığınız anda bile içinizi ısıtmayı başarıyor… DUYGULARIMIZ ALLAK BULLAK OLDU Oyunun çevrim içi özellikleri kullanım şekli de çok dahiyane. Paketleri taşıdığınız her bölgeyi bir “ağa” bağlıyorsunuz ve ağa bağlanınca diğer taşıyıcıların bıraktığı yapıları da görünür kılıyorsunuz. Başka bir oyuncunun inşa ettiği köprüden geçerken beğeni bırakmayı unutmayın deriz. Ne yazık ki iki sayfada anlatılması çok zor bir oyun Death Stranding ancak fikrimiz büyük ölçüde anlaşılmıştır sanıyoruz ki. Çok yaratıcı fikirleri olan, sık sık şaşırtan, müzikleriyle kalpleri ısıtan ve sonuçta hayal kırıklığı hissettiren bir eser yaratmış Kojima üstat bizler için… DETAYLAR Kojima ve ekibinin yarattığı dünyaya, doğaya ve manzaralara hayran olmamak mümkün değil. Bu hiçliğin ortasında yalnızca etrafı izleyerek yürümek çok keyifli, en azından bir süre. Kargo yönetimi oyundaki en büyük probleminiz olacak. İhtiyacınız olan her şeyi aldıktan sonra sayısız engelin bulunduğu ortamlarda yürüyebilmek ise diğer derdiniz… Kargonuzu taşımanıza engel iki farklı grup bulunuyor. Birini hikayeyi etkilediği için belirtemiyoruz, bunlar ise sizi gördükleri an kargonuzu çalmaya ant içmiş yükçüler. Bir bölgeyi ağa bağladığınız zaman diğer oyuncuların mesajlarını ve yapılarını da görmeye başlıyorsunuz. Diğer taşıyıcıların bıraktıkları işinize yararsa beğeni göndermeyi unutmayın. PUANLAMA