Detroit: Become Human incelemesi
FahrenheIt, Heavy RaIn ve Beyond: Two Souls ile kendine has tarzını ortaya koyarak başarısını ispatlamış olan QuantIc Dream, yeni oyunu DetroIt: Become Human ile karşımızda. Firmanın alıştığımız tarzını sürdüren yapım, işin felsefik tarafına bu kez daha fazla kafayı takmış gibi görünüyor.
Oyunun sorgulamaya çalıştığı konuya fazlasıyla aşinayız. Yapay zekaların kontrolü ele alarak kan kusturması, robotların ayaklanması, makinelerin benliklerini keşfetmeleri… Sadece bugün değil, geçmişte de defalarca karşımıza çıkmış konseptler. Son yıllarda bu yönde daha da fazla eser üretiliyor çünkü söz konusu geleceğe oldukça yaklaştığımızın işaretleri her gün biraz daha fazla kendisini gösteriyor. Bugün Google Duplex gibi cebimize girmiş yapay zekaların, bizim yerimize restoranı arayıp, gerçeğinden ayırt edilemez bir ses ve tepki şekliyle rezervasyonumuzu gerçekleştirdiği bir dönemin içindeyiz. Ne zaman olur kestirmek güç lakin bir noktada bu yapay zekaların benlik kazanacağını, duygular edineceğini, düşünmeye başlayacaklarını tahmin etmek zor değil. Bu korku belki de bizleri bu yönde çok fazla eser üretmeye itiyor. Önemli olan; Detroit: Become Human bu konu hakkında sorulmamış herhangi bir soru sorabiliyor mu o aslında…