Bu incelemeyi okuyorsanız, 2016 yılının büyük oyunlar dönemine resmi olarak giriş yaptığımızı anlamınızı isteriz. Deus Ex: Mankind Divided, hem bu senenin en büyük oyunlarından biri, hem de sorduğu sorularla uzun yıllar hatırlanacak çok kaliteli bir eser. Oyunun akıllara durgunluk veren uzunluktaki açılış videosu bitip de, ana karakterimiz Adam Jensen olaya dahil olmak adına gökyüzünden süzülerek yere iniş yaptığında, Deus Ex ismine bu denli yakışır bir başlangıca şapka çıkarıyorsunuz. Zira oyuna ismini veren Deus Ex Machina tekniğinde, “makinesel bir tanrı” gökten iner ve hikayenin gidişatını kökünden değiştirir. Antik Yunan’da bunu vinç kullanarak yapıyorlardı mesela. Bu referans, Jensen’in olayların tüm gidişatını değiştirebilecek “tanrı” figüründe bir karakter olduğunu da gözler önüne seriyor. Eğer 2011 yılında çıkmış Human Revolution’ı oynadıysanız, yaşanan yok edici durumları ve Jensen’in buradaki rolünü zaten çok iyi biliyorsunuz demektir. Mankind Divided, Jensen’i çok daha önemli bir konumda hikayeye dahil ediyor ve sıkıntıların ölçeğini de, “tanrısal” bir figürün müdahalesine ihtiyaç duyulacak seviyeye çekiyor. ROBOT DA OLSA, İNSAN İNSANDIR! Hatırlayacağınız üzere, Human Revolution’da insanların artırılmış özelliklere sahip olabilmek adına robotik eklentilerin peşinde koştuğu bir gelecek dünyasındaydık. Günümüzde, ampüte insanların hayatlarını kolaylaştırabilmek için kullanılan bu teknolojinin, çok daha yetkin olmak isteyen insanlar tarafından arzu edilmesiyle seri üretime geçildiği bir dönemden bahsediyoruz. Daha yükseğe sıçramak isteyen insanların bacaklarını, her şeyi görebilmek isteyen insanların gözlerini robotik eklentilerle değiştirdiği bu dönemde, elbette bu teknolojiyi elinde tutan devasa bir şirketin varlığını tahmin etmek de zor değil. İşte ilk oyun, bu şirketin her bir eklentiye dahil ettiği çipleri aktive ederek bu teknolojiye sahip insanların kontrolden çıkması ve istemeyerek de olsa milyonlarca insanın ölümüne sebep olmasıyla sonuçlanmıştı. Düşünün, kendi istekleri dışında çalışan robotik eklentileri sebebiyle ölümlere sebep olan insanlar kısa sürede eski hallerine dönüyor. Her ne kadar şirketin eylemi durdurulsa da, geriye öldürülen taraf ve öldüren tarafın yan yana yaşamak zorunda olduğu bir dünya kalıyor. İşte, Mankind Divided tam olarak burada devreye giriyor. Her ne kadar normal insanlar yaşananların istem dışı olduğunu bilse de, “yeniden yaşanabilme” korkusuyla “cyborg” insanlardan uzak duruyor. Kimileri dini sebeplerle, kimileri korkuyla, kimileri de intikam hırsıyla karşı tarafa savaş açıyor. Sonuç olarak da insanlık iki tarafa bölünüyor ve bir iç savaş çıkıyor. Tabii insanlık diyoruz ancak bir de işin felsefi kısmı var. Bir insanın; kolunu, bacağını, gözlerini, iç organlarını ve bunun gibi parçalarını robotik eklentilerle değiştirirseniz, o kişi hala bir insan mıdır? İşte Deus Ex: Mankind Divided bu denli önemli konuların üzerine düşen ve insanı yaşadığı toplumu sorgulamaya iten sorular soran bir oyun. ONLAR NASIL ANİMASYON ÖYLE? Önceki oyunun yaptıkları ve bu oyunun hikaye olarak barındırdıkları ile beklediklerimiz buydu en azından. Ancak Mankind Divided, çok daha fazlasını yapabilecekken ne yazık ki biraz tökezliyor. Özellikle oyunda ilerledikçe, hikayenin çok hızlı akmaya başlaması ve sormak istediklerinde yeterince net olamaması sebebiyle bir önceki oyun kadar etkileyici olamadığını kabul etmemiz lazım. Hala çok iyi bir oyun ve hala hikayesi son derece başarılı. Sadece, yine kendisinin belirlediği çıtanın biraz altında kalıyor hepsi bu. Bir de karakterlerin mimikleri bizi çok rahatsız etti, diyaloglara kendimizi kaptırmakta çok zorlandık ki bunun da etkisi olabilir bu düşüncemizde. Yani karakterlerin seslendirmeleri bu kadar başarılı iken, karakter animasyonlarının bu kadar çiğ olmasına akıl sır erdiremedik. Bazen dünyanın en mühim konusu konuşulurken, ekrana bakıp kıkır kıkır gülerken kendinizi yakalamanız işten bile değil. Grafiksel anlamda genel bir “eskiden kalma” hissiyatı mevcut zaten. Hani oyun iki yıl önce bitmiş de, bu sene çıkarmışlar gibi bir hali var. YAN GÖREVLER ROL ÇALARSA Her ne kadar ana senaryo etkileyicilik olarak önceki oyunun gerisinde kalmış olsa da, yan görev ve hikayelere mutlaka değinmek zorundayız. Sayısız şunu getir, bunu götür tarzı yan görevle bizleri isyan ettirmiş oyundan sonra Mankind Divided ilaç gibi geldi. Her bir yan görevin kendi hikayesi, dinamikleri ve oyun dünyasına etkisi bulunuyor. Hiçbiri öylesine yerleştirilmemiş ve hiçbiri kolaylıkla çözüme kavuşmuyor. Matruşka bebekleri gibi açtıkça yeni bir parçasıyla karşılaştığınız bu görevler, oyundan alacağınız zevki inanılmaz bir seviyeye çıkarıyor. O nedenle oyunun ana haritası olan Prag’da gezinirken girebileceğiniz her yere göz atmanızı, konuşabileceğiniz herkesle konuşmanızı tavsiye ediyoruz. Hiç beklemediğiniz bir yerden, başka bir oyunun rahatlıkla ana hikayesi olabilecek seviyede bir yan görevle çıkmanız son derece muhtemel çünkü. Lakin tüm bu yan görevlere rağmen oyunun süresinin aşağı yukarı 25 saat olduğunu görmek bizim için biraz üzücü oldu. Deus Ex seviyesindeki bir yapımdan çok daha fazlasını beklediğimizi saklamayacağız. Belki de Witcher 3 şımarttı bizi bu kadar, bilemiyoruz… DÜŞMAN GÖRMEDEN OYUN BİTİRMEK Deus Ex, 2000 yılında çıkan ilk oyunundan bu yana tamamen seçimlerle ilgili oldu. Görevi nasıl tamamlayacağınız, ne söyleyeceğiniz ve hatta nasıl söyleyeceğiniz tamamen size kalmış durumda. Mankind Divided da bu düsturu devam ettiriyor. Özellikle oynanış şeklinizi nasıl belirleyeceğiniz, oyundan alacağınız zevk üzerinde büyük önem taşıyor. Ölümcül bir Adam Jensen tercih edip kim çıkarsa hunharca harcayacak mısınız? Yoksa tamamen gizlenerek ve düşmanları bayıltarak sessizce mi ilerleyeceksiniz? Belki de etkileşimi komple saf dışı bırakıp, finale kadar bir kez bile görünmeden ilerlemeyi seçersiniz. Tüm bunlar Mankind Divided içinde mevcut. Bize göre düşmanla mücadeleden kaçınarak, alternatif yolları hackleyerek ve bir kez olsun görünmeme gayesi güderek oynamak hem verdiği zevk açısından hem de mücadele dozu yüksek olmasıyla tercih edilesi duruyor. Ancak nasıl oynayacağınız size kalmış ve hatta oyun içinde değişkenlik de gösterebilirsiniz. Bu değişkenlik önceki oyunda pek mümkün değildi. Sürekli gizliliği tercih eden birinin önüne boss dövüşü atıp harcanmasına neden olabiliyordu. Burada ise, gizlice oynasanız dahi dövüş yeteneklerinizi de bir yandan geliştirebiliyorsunuz. BİLDİĞİNİZ FPS’LERDEN DEĞİL Deus Ex’i, sorguladığı ahlaki değerler, toplumsal sorunlara getirdiği yaklaşımlar ve etrafında döndüğü komplo teorileri için oynarsanız büyük keyif alırsınız. Ancak çatışma aşkıyla, salt FPS özellikleri nedeniyle oynamayı düşünüyorsanız, bizce boşuna paranızı ve zamanınızı harcamayın. Deus Ex: Mankind Divided ondan ne istediğinizi bildiğiniz sürece gerçekten iyi bir oyun. Bundan çok daha iyisi içinse, CD Projekt Red’in yeni oyunu Cyberpunk 2077’i beklememiz gerekiyor. DETAYLAR Adam Jensen, oyun tarihinin gördüğü en karizmatik ana karakterlerden biri. Nasıl olmasın, adam İsviçre çakısı gibi, her tarafı oynar başlıklı maşallah… Mankind Divided sert sorular sormaktan çekinmeyen, sorgulamaya değer veren bir yapım. Yalnızca hikaye örgüsünde değil, alelade bir apartmanda bile karşınıza çıkabiliyor bunlar. Jensen o kadar biyonik bir adam ki, kollarından gözlerine, derisinden akciğerlerine kadar her yerini geliştirebiliyorsunuz. Şimdi bu insansa biz neyiz? Oyun içinde hackleyebileceğiniz pek çok yer bulunuyor ve hack işlemi mini bir oyunla hayata geçiriliyor. Bugüne dek pek çok hack sistemi gördük ama bizce bu hiç fena değil. PUANLAMA