2016 yılı şimdiye kadar sizin adınıza nasıl geçiyor bilmiyoruz ancak, yılın ilk yarısı oyunlar açısından hiç de fena geçmedi aslında. Bir süre oyunsuz kalacağımız yaz dönemine girerken, DOOM gibi üzerinde oyalanabileceğimiz bir yapımın çıkagelmiş olması oldukça sevindirici Eğer dinozor dediğimiz kalibrede bir oyuncu iseniz, yalnızca ismiyle bile sizi heyecanlandıracak pek çok oyun bulabiliriz. Duke Nukem veya Quake kelimelerini bir kutunun üzerinde gördüğünde, nasıl olduğunu dahi araştırmadan satın alacak milyonlarca kişi bulabiliriz mesela. İşte DOOM da bu özelliğe sahip oyunlardan bir tanesi, hatta belki de en önemlisi. Zira üç boyutlu FPS çılgınlığını başlatan ve devrim yaratan isim Wolfenstein olsa da, bunu milyonlara yayarak en sevilen türlerden biri haline gelmesini sağlayan DOOM olmuştu. 1993 yılında ilk kez hayatımıza girdiğinde bu denli büyük bir yaygara koparmasında pek çok etken vardı elbette. Ancak en önemlisi; bırakın senaryoyu, hikayeyi falan ve önünüze gelen her iblise sıkarak eğlenmenize bakın demiş olmasıydı. DOOM adrenalin demekti, aksiyon demekti, onu bunu düşünmeksizin stres atmak demekti ve pek çok oyuncu için bu bulunmaz bir nimetti açıkçası. Günümüzde bunu yapabilen kaç oyun var ki sonuçta? KÖKLERE DÖNÜŞ Neredeyse hiç yok. Çünkü teknolojik imkanların ilerlemesi ile birlikte firmalar zaman içinde farklı içeriklere yönelmeyi tercih etti. Öyle ki, 2004 yılında çıkan DOOM 3 bile bu değişimden nasibini almıştı. Hızını ve eğlence odağını kaybetmiş, korkutmayı birincil önceliği haline getirmişti. Yanlış anlaşılma olmasın, DOOM 3 gayet iyi bir oyundu aslında. Ancak bildiğimiz DOOM değildi işte. Korkuyu, sıkışmışlık hissini, karanlıkta kaybolmayı diğer oyunlar bir şekilde bizlere sunuyor zaten. O nedenle DOOM, DOOM olarak kalmalı ve en iyi yaptığı işi yapmalıydı. Ve arkadaşlar, 2016 model DOOM tam olarak bunu yapıyor. Kendisinden görmeyi beklediğimiz, alıştığımız, özlediğimiz ne varsa her şey bu oyunda var. Hikaye mi? Kimin umurunda? Siper alarak ilerlenen çatışmalar mı? Çok beklersiniz! Bu oyun tam bir; “Vur, kır, parçala, bu maçı kazan!” temasına sahip. Yeni nesil oyuncular bu tarzı ne kadar severler ondan pek emin değiliz. Zira kendilerinin suçu olmayan bir şekilde, durağan ve siper alarak ilerlenen oynanışa fazla alıştırıldılar. 3-4 mermi isabet ettiğinde bir duvarın arkasına saklanıp, kendiliğinden iyileşmeyi beklemek kanlarına işlemiş durumda. Şimdi onlara sağlıklarını doldurmak istiyorlarsa sürekli hareket etmelerini ve etrafa yayılmış sağlık paketlerini toplamaları gerektiğini söylediğimizde bir ihtimal canları sıkılabilir. Ancak eminiz ki sırf bu cümleyi okuduğunda dahi oyuna daha fazla ilgi duyacak bir o kadar insan var. Wolfenstein da son oyununda köklerine dönmeyi ve buna benzer sistematikleri kullanmayı tercih etmişti hatırlarsanız. Anlaşılan o ki, 90’ların başında popüler olmuş oyunları günümüze taşıyan firmalar oyunların lezzetini dönemin kurallarıyla bozmaktan sonunda vazgeçmeyi öğreniyor. Madem öyle biz de geç olsun ama güç olmasın diyelim. BURASI CEHENNEM, BURADAN ÇIKIŞ YOK! DOOM’da bildiğiniz üzere cehennemin bilumum iblislerine karşı mücadele veriyoruz. Bunca yıldır yaşanan onca olay hiçbir ders vermemiş olacak ki, bizim akılsız insanoğlu Mars üzerinden portallar oluşturup, cehennemin kaynaklarını kullanarak enerji elde etmeyi amaçlamış kendisine. Bravo, muhteşem bir hareket gerçekten! Tabii ki cehennemi kurcalayınca işler bir noktada sarpa sarıyor ve açılan portalların hiç de tek taraflı olmadığı ortaya çıkıyor. Bir saniye yahu, yoksa DOOM’da bir senaryo mu var? Yok yok merak etmeyin, olup olacağı bu kadar işte. Sessiz ve isimsiz ana karakterimizin kontrolünü elimize aldığımız andan itibaren hikayenin de, arka planın da hiçbir anlamı kalmıyor zira. Kendimize gelir gelmez elimize bir silah alıp, karşımıza çıkan ne varsa yok etmeye başlıyoruz. Öyle ki, karakterimiz yaşanan olayları kendisine anlatmaya çalışanları bile dinlemiyor. Bir bilgisayar ekranında ansızın bir surat belirip neden iblislerle mücadele ettiğimizi açıklamaya mı kalkıştı? “Yav he he!” diyerek ekranı yumruklayıp, avına devam ediyor kahramanız. İşte DOOM tam olarak bu. Oh be! SOLUKLANMAYA İZİN YOK Yazının başından beri sizlere oyunun ne kadar “oldschool” olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Düşmanların saldırma şekilleri, silah kazanım ve kullanımı, sağlık ve cephane arayışı derken oyunun her parçası buram buram 90’lar kokuyor. Mesela oyunda şarjör değiştirme bile yok. Bir silahı aldığınızda sıka sıka ilerliyorsunuz, cephane bulursanız anında yenileniyor. Duraksamanıza asla izin vermiyor oyun. Zaten durmaya çalışırsanız muhtemelen ölüyorsunuz çünkü oldukça hareketli yaratıklarla mücadele etmek zorundasınız. Devamlı olarak zıplayan, arkamıza geçmeye çalışan, yerinde durmayan bir iblis ordusu var önümüzde. Bununla mücadele etmenin yegane yolu da aynı oranda hareketli olmak. Hatta oyun sizi düşmana mümkün olduğunca yakın olmanız adına teşvik de ediyor. “Glory Kill” ismi verilen bir sistem sayesinde sağlığı azalmış yaratıkları, birbirinden estetik ve iğrenç yollarla öldürebiliyoruz. Bu bitirme hareketleri göze hoş geldiği kadar, sağlığınızı doldurmak ve ekstra cephane bulmak için de elzem bir rol oynuyor. Zira kalabalık düşman gruplarına karşı her zaman yanı başınızda bir sağlık paketi bulamıyorsunuz ve sağlınızı doldurmanın yegane yolu Glory Kill elde etmek oluyor. Oyunun her anında yaratıklarla burun burun kalmak ve onlara yakın olmaya çalışmak adrenalini oldukça üst bir seviyeye çıkarmış. YAHU BIRAKIN İŞTE MODERN OLMA ÇABASINI! Lakin elbette bu bir 2016 oyunu ve bittabi bazı güncel özelliklerin entegre edilmiş olması gerekiyor. Hastalık gibi bir şey bu, yapmayınca rahat batıyor yapımcılara. Buraya da silah ve zırh geliştirmeleri olarak yansımış. Oyunda ilerledikçe bulduğunuz parçalar sayesinde kendinizi geliştirebiliyorsunuz. Bize soracak olursanız hiçbir gereği yokmuş. Oyunda ilerledikçe öldürdüğümüz düşman sayısına göre kendiliğinden gelişse olurmuş yani. Cehennemden enerji kaçırmayı senaryosu olarak kurgulamış bir oyunda mantıksız durmazmış hani. Zira bu şekilde, oyunun hızını bazı noktalarda düşürmekten öteye gidememiş bu sistem. Oyunun hızını düşüren yegane özellik bu değil. Haritalarda bol bol gizli yol ve saklanmış toplanabilir eşya bulunuyor ve bunlara ulaşmak için sürati azaltıp etrafa bakınmak gerekiyor. Lakin bu tamamen opsiyonel olduğundan bizce bir sorun yok, isteyen bakar istemeyen de keyfine bakar. Günümüz özelliklerini daha ağır şekilde hissettiğimiz yer ise çoklu oyuncu oldu. Hemen hemen her oyundan alıştığımız seçenek ve oynanış şekillerine sahip bu mod bizi pek çekmedi. Bir tek kısa süreli olarak iblise dönüşmemizi sağlayan Demon Rune mantığı güzel olmuş, o kadar. Oyunsuz geçecek olan yaz döneminde oyalar, sonbahardan itibaren kimse yüzüne bakmaz bizce. DÜŞÜNMEYİ BIRAK, EĞLENMENE BAK Ortalama çoklu oyuncu modlarına rağmen, oyunun tek kişilik senaryo modu bize göre fazlasıyla tatmin edici. Pek çok FPS oyununa göre daha uzun sürdüğünü de belirtelim. Üstelik 1080p ve 60 fps’de yağ gibi akıyor. Hem görselliği, hem eğlencesi hem de bitmek bilmeyen aksiyonuyla dört dörtlük bir oyun olmuş. Eğer ki bazen beyninizin sağ yamacında yer alan şalteri indirmeye ihtiyaç duyuyor ve düşünmeksizin eğlenmeyi arzuluyorsunuz, DOOM tam olarak aradığınız oyun! DETAYLAR Görmekte olduğunuz görüntü gözünüzü korkutuyorsa DOOM size göre bir oyun değildir belki de. Zira iblisler tıpkı burada olduğu gibi ordu olarak üzerinize saldırıyor. Koluna ve omzuna devasa plazma topları geçirilmiş olan irili ufaklı cehennem yaratıkları. Mantıksız mı? Belki de… DOOM’a uygun mu? Offf, hem de nasıl! Glory Kill sistematiği oyuna inanılmaz bir keyif kazandırmış. Hem düşmanları bu şekilde öldürmek çok daha keyifli, hem de sağlığı doldurduğu için tercih sebebi. Oyunun multiplayer modları, tek kişilik kısmına göre biraz sönük kalmış ne yazık ki. Ancak hiçbir şekilde oynanmaz değil, bir süre stres atıp unutursunuz. O da yeterli… PUANLAMA