Ülkelerin emisyon hedefleri doğrultusunda git gide yaygınlaştırdığı elektrikli otomobiller çözüm yerine yeni bir sorun mu doğuruyor?
Yaz ayını yaşadığımız Kuzey Yarımküre’de yaşanan sel felaketleri, mevsim normallerin çok üzerinde seyreden hava sıcaklıkları nedeniyle yaşanan kuraklık ve orman yangınları Küresel Isınma’nın tetiklediği çevre felaketleri olarak görülüyor.
Küresel Isınma’yı tetikleyen karbon salımı değerlerini düşürmek için adımlar atan devletler ve devlet üstü kurumlar ulaşımdan enerji üretimine birçok alanda emisyon değerlerini düşürmek için yeni kısıtlamalar devreye sokuyor. Enerji üretiminde büyük ölçüde yenilebilir kaynaklara geçiş mümkünken, ulaşımda emisyon değerlerini düşürmek için ortaya konulan alternatifler yetersiz kalıyor. Şüphesiz ki bu alternatiflerden biri de elektrikli otomobiller.
Konu hakkında Kadir Örücü, “Cep telefonlarımızda, dizüstü bilgisayarlarımızda kullandığımız lityum bataryalar, elektrikli araçlarda da kullanılıyor. Diğer batarya teknolojilerinde geri dönüşüm mümkünken, lityum-ion bataryalarda geri dönüşüm yüzde 5 civarında gerçekleşiyor.
Birmingham Üniversitesi’nde elektrikli araçlar için batarya teknolojileri üzerinde çalışan ekibin lideri Paul Anderson yakın tarihte İngiliz basın kuruluşu BBC’ye verdiği demeçte lityum bataryaların oldukça zehirli olduğu bu nedenle geri dönüşümünün büyük maliyetlerle gerçekleştiğini belirtmişti.
Elektronik cihazlarımızın görece daha küçük ve geri dönüşüm maliyeti çok yüksek olan kullanılmış lityum bataryaları çöp olarak Afrika ülkelerine gönderiliyor. Elektrikli araçların kullandığı lityum bataryalar çok daha ağır.
Ortalama bir elektrikli aracın 70 kilo lityum barındırdığını ve bu bataryaların 2-3 yıl ömrünün olduğunu düşünürseniz, elektrikli araçların doğa için barındırdığı tehlikenin farkına varabilirsiniz” ifadelerini kullandı.