İlk uzay turistlerinin gündemi meşgul ettiği bu süreç, alınan sürpriz kararlar ile birlikte sanatın gücünü tekrar görmemize yardımcı olacak.
Elon Musk… Son dönemlerin en çok gündeme gelen, genç yaşlı demeden herkesin kulağına çalınan bu isme artık Türkiye de yabancı değil. Kısa süre önce ülkemize gelen ve Anıtkabir‘de yaptığı ziyaretle gündeme oturan Amerikalı girişimcinin hayata geçirdiği projelerse adının çok ötesine geçmiş durumda. Pek çok kişinin Elon Musk’ı otomobil dünyasındaki elektrikleşme sürecine getirdiği damga ile tanıdığı aşikar. Lakin; yer altından ulaşım sağlama planı, geleneksel çatı sistemlerinin yerini alması beklenen güneş enerji panelleri ve uzay araştırmaları gibi farklı alanların hepsinde Musk’ın bir girişim hamlesinin olduğu asla unutulmamalı. Tüm bunlar arasında uzay ve onun keşfine olan hayaller Musk’ın en büyük arzularından birisi olarak karşımıza çıkıyor. SpaceX isimli şirketiyle uzaya bir otomobil göndererek içindeki Tony Stark’ı da karşımıza çıkartmaktan çekinmeyen bu önemli isim, kolonileşme ve farklı gezegenlerde yaşam gibi fütüristik hayalleri de paylaşıyor.
Bu zamana kadar Rusya ve Amerika gibi iki ayrı devin yarışı ile geçen Ay’a ayak basma macerası, günümüz şartları baz alındığında artık çok daha çetin geçecek. SpaceX gibi özel şirketlerin de bu konuda söz sahibi olması şüphesiz bazı adımların beklenilenden de erken atılması için temel etmen olacak. Bu “Bermuda Şeytan” üçgeni arasından sıyrılmak için uzun bir süredir çalışan Elon Musk ve ekibi, Big Falcon Rocket (BFR) adını verdiği roket ile ilk uzay turistlerini yollamaya hazırlanıyor. Her geçen gün yeni bir detayıyla gündeme gelen projenin en önemli gizemlerinden birisi de eylül ayı itibarıyla resmiyete kavuştu; Bu unutulmaz deneyimi yaşayacak ilk turist belli oldu!
Toplamda bir hafta sürecek olan ve Ay’ın yörüngesinde yapılacak bir turu kapsayan bu fantastik yolculuğun gerçekleşmesi için ön görülen tarih ise 2023. Anlayacağınız Maezawa ve beraberinde götüreceği kişilerin eşyalarını hazırlaması için önlerinde bolca vakit var. Peki, ya geri döndüklerinde ne olacak? Bu sorunun cevabını bundan daha önceki gidişlerden ayıran temel özellik, ekip içerisinde astronot etmeninin bulunmuyor olması. Yani bu kesinlikle bir iş değil, Dünya manzaralı tatil gezisi. İçerisinde taşınacak olan sanatçıların orada yaşayacağı deneyim ve gözlemleri, Dünya’ya döndüklerinde kendi alanlarına nasıl aktaracağı ise ondan sonraki süreç için şimdiden heyecanlanmamıza vesile oluyor.
Ay ve uzay macerasını bir kenara bırakıp işin yavaş yavaş otomobil boyutuna geçtiğimizde, uçan modellerle ilgili bir ilginin varlığını hatırlamamız gerekiyor. Özellikle son iki yıllık süreçte ortaya çıkan girişimlerin öncülük ettiği “uçan otomobil” akımı en azından şimdilik daha çok hava aracı karakteri üzerine şekillenmekte. Otomobil dünyasının uzay ile olan kesişmesiye bundan uzun yıllar öncesine dayanıyor. Takvimleri sarıp 50’li ve 60’lı yıllara döndüğümüzde genel çapta var olan bir “uzay çağı” akımının insan hayatındaki pek çok tasarıma yansıdığını anımsayabiliyoruz. Fütürizm dönemi olarak da geçen bu sürecin dört tekerlek alemindeki başlangıcı ise bir dahinin vesilesiyle çok daha öncelerde baş göstermeye başlıyor. Meraklılarının hemen hatırlayabileceği gibi bu kişi General Motors’un figürlerinden birisi olan Harley Earl‘den başkası değil.
Harley Earl üzerinden gerçekleştirdiğimiz bu ufak zaman yolculuğu bize ilerici fikirlerin dünyaya bıraktığı izleri gösterdi. Peki Yusaku Maezawa‘nın geçmişteki bu izleri gelecekte tekrar görme ihtimalimizi sağlama potansiyeli es mi geçilmeliydi? Kendi yaptığı açıklamalarda sanatın dünya üzerindeki etkisinden bahseden bu tutkulu kişiliğin, yanında dünyayı temsil edecek sanatçıları davet edecek olmasının etkisi şimdiden merak konusu olmamalı mı? Bunun üstüne fikirler kurulup farklı alanlardaki tutkular paylaşılmamalı mı? Uzaya hiç gitmemiş Harley Earl’ün hayata geçirdiği bu enfes tasarımlar, Vincent Van Gogh’un çizdiği tablolar, ay ve gökyüzü hayaliyle yapılmış besteler insanoğlunun oraya gitmeden ortaya koyduğu mükemmelliği temsil etmemekte midir?
2023 yılına geldiğimizde tüm bu soruların cevapları artık oraya gitmiş sanatçıların varlığı üzerinden tekrardan değerlendirilecek. Oraya giden bir tasarımcı yaratıcılığını kendi alana yansıtacak. Oraya giden yönetmen filmlerini gördükleri üzerinden tekrar yorumlayacak. Modaya, akımlara yön veren pek çok güçlü sınıf Ay ve uzayı bizzat kendi gözünden görme ayrıcalığına erişecek. Bu da bizlere; belki otomobil, belki moda, belki müzik, belki de heykel gibi farklı alanlarda yeni bir döneminin gelebilme ihtimalini doğuruyor. Şu an yapmamız gerekense, bekleyip “anka kuşunun” yeniden doğuş sürecini takip etmek. Her zaman yaptığımız gibi…