Yazımızın içinde bir Bethesda oyunundan bekleyeceğimiz güzellikle kurgulanmış tüm detaylara değineceğiz. Ancak oyunu henüz almamış ve yazının sonuna kadar bekleyemeyecek olan arkadaşlarımızı şimdiden uyarmamız iyi olacak. Fallout 4, çıktığı hali itibarıyla oldukça kusurlu bir oyun. Yamalara ve düzeltmelere rağmen durum böyle üstelik. Yakın bir gelecekte, 9gag gibi sitelerde bol bol Fallout 4 şapşallığı göreceğinizden şüpheniz olmasın. Fizik kurallarını hiçe sayan karakterler, oyunu komple kilitleyen hatalar, konuşmanın bittiğine inanmayan NPC’ler ve olur olmadık yerde yaşanan yavaşlamalar nedeniyle Fallout 4, sunmak istediklerinin ancak belirli bir kısmını oyuncuya yansıtabiliyor. Özellikle konsol sürümlerinde bu sıkıntıların daha yoğun olduğunu da
belirtelim. Hem hali hazırda daha stabil olması hem de modlar sayesinde çok daha düzgün bir seviyeye rahatlıkla getirilebilecek olması sebebiyle PC versiyonunu tercih etmeniz mantıklı olacaktır. Ya da tıpkı oyunda olduğu gibi şans özelliğinizin gelişmiş olmasını umut edecek ve bu kusurların sizde yaşanmaması için dua edeceksiniz.
Yazının sonunda göreceğiniz puana direkt olarak etki etmiş bu durumun altını çizdiğimize göre, keyifli olan kısma geçiş yapabiliriz.
Bethesda’nın uzmanlık alanı olan açık dünya yaratma, Fallout 4 ile kendisini bir kez daha gösteriyor. Piyasada pek çok açık dünya oyunu olsa da, bu tanımın karşılığını sadece Bethesda ve Rockstar oyunları verebiliyor. Çünkü açık dünya demek, hiçbir istisna gözetmeksizin tüm dünyaya ulaşabiliyor, sınırsızca keşif yapabiliyor ve en önemlisi de karakterden bağımsız sürdürülen bir hayat sunabiliyor olmak demek. Her ne kadar Fallout gibi post apokaliptik bir ortamda hayatın sürdürülebiliyor olması ironik bir durum olsa da, burada da gerçek bir açık dünyanın yaratılmış olduğunu söyleyebiliriz.
Seride ilk kez oyuna “normal” bir şekilde başlıyoruz. Kuşlar uçuyor, çiçekler büyüyor, çocuklar sokakta kukalı saklambaç falan oynuyor… Her şeyin felakete sürüklendiği patlamaya şahitlik ederek sığınağa kendimizi attıktan sonra, dondurulmuş bedenimizin 200 yıllık uykusundan uyanmasıyla gerçek Fallout’a giriş yapmış oluyoruz.
Bize göre bir Fallout oyununun en ikonik sahnesi, Vault’un kapısından ilk kez güneş ışığına çıktığımız andır. Burada da Vault 111’den kafamızı uzattığımız anda uçsuz bucaksız bilinmezlikle baş başa kalıyoruz. Oyunumuz Boston şehrinin nükleer felaket sonrası halinde geçiyor. Yüzey genişliği olarak Skyrim kadar büyük olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak Bethesda her bir santimetrekareyi o kadar yoğun kullanmış ki, attığınız her bir adım size yeni bir oyun tecrübesi olarak geri dönüyor. Normal görünen bir binanın alt katı, yapmayı amaçladığınız şeyi komple unutarak peşine düştüğünüz yeni bir maceranın girişi olabiliyor. İşte bu doluluk sayesinde oyunun fazlasıyla doyurucu bir oyun haritasına sahip olduğunu söyleyebiliriz.