Far Cry Primal incelemesi

24 Şubat 2016 09:17

HEPSİNDEN TUTAM TUTAM

Aslında bu durum oyunun her anlamda en büyük eksisini oluşturuyor. Her şey üstün körü, özensiz ve basitleştirilmiş. Ateşli silahlar olmadığından taş ve sopa destekli yakın dövüşe odaklanılmış ancak yakın dövüşe dair hiçbir şey eklenmemiş.

Ne bir mücadele imkanı var, ne de akıcı bir saldırı sistemi. Silah savurmak veya fırlatmaktan başka yapılabilecek hiçbir şey yok.

Oysa dönemin insanlarının atletik yapılarına odaklanılsa, düşmanın üzerinden zıplamak gibi kıvrak hareketler eklense nasıl da güzel olurdu değil mi? Veya kontrol ettiğimiz hayvanlarla hikayeler yaşayabilmek, yakınlaşabilmek isterdik mesela.

Ancak tek yapabildiğimiz, “şuna saldır” demek olunca bunu nasıl yapacağız ki? Peki ya bu güzelim Oros’un hunharca harcanmasına ne demeli? Sen harika bir dünya yarat, her bir noktasından ayrı bir güzellik fışkırsın fakat içine yapılabilecek hiçbir şey koyma. Onu öldür, bunu topla, şunu yakala sisteminin dışına çıkan neredeyse hiçbir şey yok. Tamam, tarih öncesi dönem, şartlar kısıtlı ama şuraya keşfedilecek gizli yerler koymak, ulaşılması büyük çaba gerektiren alanlar yaratmak çok mu zor? Bir şelalenin altındaki oyuktan girip, gizemli bir yer altı dünyasına ulaşabilsek Oros çok daha güzel olmaz mıydı?


TARİH BUNU UNUTMAZ

Far Cry Primal, harika bir potansiyeli çarçur etmekten zerre gocunmuyor. Oros’un güzelliği ve ne kadar yüzeysel olursa olsun vahşi dünya ile olan yakın duruşu sayesinde bir nebze kalbimizi çalabilse de, genel perspektifte sınıfta kalıyor. Ne oynaması eğlenceli, ne hikayesi merak uyandıracak kadar kuvvetli, ne de aksiyonu her şeyi unutturacak kadar keyifli. Her şey var ama hepsi yarım yamalak. Primal, bir yan oyun olmasına rağmen, Far Cry isminin altında ezilen ilk oyun olmasıyla tarihe adını yazdırmayı başarıyor.

Sayfa: 1 2 3 4 5 6

Paylaş