İşte vakit geldi. Tam bir senedir kahrımızı çeken, dönmekten incelen FIFA 16 diskimizi emekliye ayırabiliriz artık. Eylül 2017’e kadar bizi oyalayacak, eğlenmemiz için canla başla mücadele verecek yeni bir oyuncağımız var. Bayanlar ve baylar; karşınızda tamamen yenilenmiş FIFA 17! Rekabet ne kadar güzel bir şey öyle değil mi? Sektörde kalitenin artması için bunun gerekli olduğunu söylemekten dilimizde tüy bitti. İşte karşımızda bunun kanlı canlı (aslında hiç de kanlı ve canlı değil ya neyse) bir örneği bulunuyor. FIFA serisi yıllardır alanında zirvede olmasına ve milyonlarca kopya satmasına rağmen PES’in çok ciddi bir atılım gerçekleştirmesi sonucu yerinde saymak yerine, değişmeyi ve gelişmeyi tercih etti. Bakın öyle “daha iyi” olan özelliklerden bahsetmiyoruz, kökünden gerçekleştirilen yeniliklerden bahsediyoruz. Öyle ki, yıllardır kullanmakta oldukları Ignite motorunu bir kenara bırakıp DICE’ın harika Frostbite’ına geçiş yaptılar. Yetmedi, seride ve hatta bir futbol oyununda ilk kez karşılaştığımız hikaye modunu eklediler. Oynanış kısmına getirilen farklı yenilikler de yok değil ve hepsinden yazı içinde bahsedeceğiz. Lakin ilk sırayı Alex Hunter’a, yani hikayenin yıldızına ayırmak isteriz. BAŞKA BİR HİKAYE Geçtiğimiz yıl NBA 2K16, spor oyunlarına senaryo eklemeye başladıktan sonra bu kapının başkaları için de aralanmış olduğunu aslında tahmin etmiştik. Ancak FIFA kanadından bu denli hızlı atılımı bizler de beklemiyorduk. Bu sayfalarda yer alan NBA 2K17 incelememizi de okursanız, oradaki senaryo modundan ne denli rahatsız olduğumuzu görebilirsiniz. Ancak orada ne kadar rahatsız olduysak, burada bir o kadar memnuniyet hissettik. Bunun en temel sebebi; FIFA’nın bu bölüme kariyer demek yerine hikaye demeyi tercih etmesi. FIFA 17’de “Benim kariyerim” adı altında alakasız bir adamın maceralarını kontrol etmiyoruz. Arzu edenin hayata geçirebilmesi için hazır kıta bekleyen kariyer modu bütün ihtişamı ile menüdeki yerini koruyor. “The Journey” ismi verilen hikaye modu ise mevcut bir alışkanlığın yerine gelmiyor, yepyeni bir mod olarak oyuna ekleniyor. Bak böyle olduğu zaman hiç itiraz etmiyoruz. Journey’nin başarılı olmasını sağlayan başka özellikleri de var elbette. Bir kere yönettiğimiz karakter son derece insani, makul ve empati kurmaya müsait hazırlanmış. Ne iki günde şımarık şımarık hareketler sergiliyor, ne de ağzını yüzünü yaya yaya konuşuyor. Alex Hunter aile mirasını devam ettirmek isteyen, hayallerinin peşinden koşan bir genç delikanlı. Bizler de onun yolculuğuna İngiltere Premier Ligi öncesi dahil olarak başarıya ulaşmasında yardımcı olmaya çalışıyoruz. Seçmelerde başarılı olduktan sonra istediğiniz Premier Lig takımını seçme imkanına sahip oluyorsunuz ancak seçim yaparken dikkatli olmanız gerekiyor. Çünkü büyük takımlarda daha çok para kazanmanıza rağmen yedek kulübesine mahkum olma olasılığınız da aynı oranda fazla oluyor. Bu nedenle West Ham, Southampton ve Stoke City gibi üst sıraları hedefleyen orta seviye takımlar makul seçimler olacaklardır. HAKSIZ DEĞERLENDİRME Takımınızı da belirledikten sonra artık iş antrenmanlar ve maçlarda göstereceğiniz performansa bakıyor. Gerektiği gibi oynar ve hocanızın gözüne girerseniz ilk 11’in değişmez ismi haline geliyorsunuz. Kendini tekrar eden başarısız performanslar sonucunda ise kiralık olarak gönderilmek de dahil nahoş sonuçlar sizi bekliyor. Her ne kadar Journey modunu oldukça beğenmiş olsak da, tam bu noktada canımızı sıkan bir detay kendisini gösteriyor. Zira performansınızın değerlendirilme şekli her zaman tutarlı olamayabiliyor. Örneğin bir maçta oyuna girdiğinizde teknik direktör sizden bazı beklentilerini hayata geçirmenizi istiyor. Fakat bu beklentiler kimi zaman öylesine saçmalıyor ki anlamak mümkün değil. Modun özelliği gereği Hunter bir hücum oyuncusu ama “gol yemeden maçı kazan” deniyor mesela. Oyunun savunma tarafı için yapabileceğiniz hiçbir şey yok performansınızın bu yönde değerlendirilmesi çok can sıkıyor. Zira aman gol yemeyelim diyerek savunmaya yardıma geçseniz bu kez de yerinizi terk ettiğiniz için puan kesiyor oyun. Böyle de ironik halleri var işte haylazın… FUTBOLUN KENDİSİ DIŞINDA HER ŞEY Yeni çıkan bir futbol oyununu önceki versiyonuyla karşılaştırdığımız kadar, rakibiyle de kıyaslamamız gerekiyor. PES 2017’nin incelemesinde onu güçlü kılan yönlerden zaten bahsettik, burada da FIFA’nın neleri iyi yaptığından biraz dem vuralım isteriz. Her yıl olduğu gibi FIFA yine işin sunum kısmında harikalar yaratmış. Menülerin tasarımı, sahne geçişleri, stadyum atmosferleri, Martin Tyler ve Alan Smith’in kendisine aşık eden anlatımları derken mest olup gidiyorsunuz. Oyundaki her bir mod ve hatta her bir maç ona karşı daha fazla heyecan hissedebilesiniz diye yaratılmış. Ancak dikkat ettiyseniz, oyunla ilgili iyi özelliklerin tamamı saha dışındaki alanlarda kendini gösteriyor. Ambalaj mükemmel ancak paketi açtığınızda gördükleriniz aynı kaliteyi pek yansıtmıyor. Yanlış anlaşılmasın, FIFA’yı oynamak hala son derece eğlenceli ve keyifli. Ancak bir süre PES’i oynadıktan sonra FIFA’nın işin oynanış kısmında ciddi düzeltmeler yapması gerektiğini daha iyi anlıyorsunuz. Aksiyonlar olması gerekenden daha hızlı gerçekleşiyor, paslar yeterince doğal hissettirmiyor ve özellikle yapay zeka çoğu zaman hayal kırıklığı yaratıyor. Dediğimiz gibi, normalde bu yönler bize hiç batmıyordu ancak PES daha iyisini yapınca ister istemez insanın keyfi kaçıyor. İNCE AYARLAMALAR Oynanış kısmına getirilen en büyük yeniliği duran toplarda görüyoruz. Yapımcılar eski sistemi tamamen ortadan kaldırıp, topu tam olarak atmak istediğiniz noktayı belirleyebileceğiniz bir imleç kullanmayı tercih etmiş. Alışması ilk etapta oldukça zor olan bu yeni sistem, zamanla çok daha isabetli ortalar yapmanıza fırsat tanıyor. Bunun yanında artık serbest atış ve penaltılarda oyuncunun konumunu da belirleyebiliyoruz. İsterseniz çaprazdan gelmek yerine dümdüz bir şekilde koşarak toplara vurabiliyorsunuz. Bazı serbest vuruşlarda bu tercihin şutta önemli farklılıklar yarattığını beğeniyle gözlemledik. Tüm bu yeniliklerin yanında elbette yeni oyun motoru Frostbite’tan da bahsetmemek olmaz. Battlefield ile harikalar yaratan bu motorun FIFA için de çok başarılı bir tercih olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle ışıklandırmalar ve oyuncuların cilt yapılarında resmen seviye atlanmış. Görsel anlamda yeni motor takdirlerimizi toplamakla birlikte, animasyonlar ve oyuncu hareketleri söz konusu olduğunda biraz gözümüze battığını itiraf etmeliyiz. Benzer sorunlar PES tarafında FOX Engine’e geçildiğinde de yaşanmıştı. Önümüzdeki seneden itibaren yeni motorun etinden ve sütünden en iyi şekilde yararlanacaklardır. SEVENİ YİNE ÜZÜLMEYECEK Oyun modlarına detaylı bir şekilde değinmedik çünkü hepsi bildiğimiz gibiler ve kalitelerinde bir değişiklik yok. Her ne kadar bu sene The Journey, Ultimate Team’den rol çalmış olsa da hala sayısız saatimizi burada harcayacağımız da bir gerçek. FIFA 17, işin sahaya yansıyan kısmında rakibinin bariz bir şekilde arkasında kalmasına rağmen, bu açığını sunumdaki başarısıyla kapatmasını biliyor. Bize göre ikisi arasında tercih yapmanın hiçbir anlamı yok, ikisinden de sonuna kadar keyif almak için sayısız sebebiniz var çünkü. DETAYLAR Bu sene FIFA’da duran toplar için yepyeni bir sistem kullanılıyor. İmleç sayesinde topu nereye atmak istediğinizi belirlerken, geniş görüş açısı da analizinizi kolaylaştırıyor. FIFA gibi köklü bir seriye hikaye modunun gelmesini çok doğru bir hamle olarak değerlendiriyoruz. Gelen olumlu eleştiriler, bundan sonra da bu modu göreceğimize işaret. Maç sonları katıldığımız röportajlarda Mass Effect vari bir diyalog sistemi kullanılıyor. Burada vereceğiniz cevaplar da, çevrenizle olan ilişkinizi belirleyen en önemli unsur oluyor. Oyunun kullanmaya başladığı yeni grafik motoru Frostbite, özellikle ışıklandırmalarda harikalar yaratıyor. Şu formadaki yansıma ve gölgelere bir bakar mısınız? PUANLAMA