Firewatch incelemesi

02 Mart 2016 22:30

HER ŞEYİ BIRAKIP KAÇMA İSTEĞİ

Firewatch, arka planı ve geçtiği bölge ile oldukça dikkat çekici bir oyun. Karakterimiz Henry, kendi isteğiyle bu bölgede yangın gözetleme birimi olmaya gönüllü olan biri. Oyuna başladığımızda Yellowstone Yangını’nın etkilerini pek göremiyoruz. İçinde bulunduğumuz ortam her tarafı yemyeşil, alabildiğine doğal güzelliklerle çevrelenmiş cennetten bir parça adeta. Biz de “Aman burada durumlar kötü, gideyim de yangın söndürme işine yardımcı olayım” derdinde değiliz zaten. Firewatch’u kişisel problemlerinden kaçma gayretinde olan Henry’nin, şahsi “Into the Wild” serüveni olarak yorumlayabiliriz.

Hiçbir giriş hikayesi anlatılmadan çimenlerin üzerine atılan bir adımla başlayan macera, çevreyi araştırmamızla anlam kazanmaya başlıyor. Görevimizi, amacımızı, kimlerle birlikte olacağımızı dahi anlamadan önce öğrendiğimiz ilk şey, içinde bulunduğumuz ortamın sarıp sarmalayan atmosferi oluyor. Mutlak bir sessizliğin ortasında, sık dallarıyla yükselen ağaçların yaprakları arasından süzülen güneş ışınlarının kollarına bırakıyoruz kendimizi. Her şey kusursuz, davetkar ve huzur verici görünüyor. Tam o anda bize tahsis edilmiş gözetleme kulesini buluyor ve burada var olma amacımızla yüzleşiyoruz.

Evet biz, olası yangınları gözetlemekle görevliyiz. Ancak bu kadar büyük bir alanı tek başımıza gözetleyecek değiliz. İşte o anda telsizden yükselen ses, bulmayı umduğumuz yalnızlığın çok da kolay olmayacağının habercisi oluyor. Süpervizörümüz olduğunu belirten Delilah isimli bir kadın, gözle zar zor görülebilecek mesafedeki kulübesinden, en başta bizleri pek de hoş olmayan bir şekilde karşılıyor. Bu telsiz konuşması bazı şeylerin sadece başlangıcı oluyor aslında. Çünkü Firewatch’u bu kadar değerli kılan en güzel şey, telsizin iki tarafında yaşanan ilişkiden kaynaklanıyor aslında.

Sayfa: 1 2 3 4 5 6

Paylaş