Ninja Theory, Hellblade: Senua’s Sacrifice ile bizi birazcık gafil avladı. Nasıl ki daha önce Enslaved’i çıkardıklarında pek çok insan o oyunun ilk bombaları Heavenly Sword’un devamı olduğuna inanmıştı, aradan geçen 10 yılın sonunda benzer bir durum bu kez Hellblade ile yaşandı. Üstelik bu kez isimler de kör göze parmak basar nitelikteydi; Heavenly Sword – Hellblade. Ancak yine olmadı… Bu oyunun da Heavenly Sword ile hiçbir bağlantısı olmadığı ortaya çıktı. Dahası, oyun alıştığımız Ninja Theory kıvamından biraz uzak sayılırdı. Çok daha hızlı ve kombo odaklı dövüş mekaniklerini oyunlarına yedirmesine alıştığımız Ninja Theory, bu kez tamamen karakteri merkezine alan ve aksiyonu atıştırmalık niyetine menüye ekleyen bir tutum sergiliyordu. Günün sonunda evet gafil avlanmıştık ve inanın bize, bu durumdan çok memnun olduk. Hellblade: Senua’s Sacrifice; alışık olmadığımız tarzda bir karakteri, inanılmaz bir ustalıkla bizlere yansıtarak bam telimizi tıngırdatmayı başardı. KUSURLU GÜZELLİK Oyunun ilgi uyandıran dünyasından, ayakları yere basan hikayesinden, ziyafet niteliğindeki görselliğinden ve seslerinden az sonra dem vuracağız. Ancak önce oyunun en güçlü yanından, yani ana karakterimiz Senua’dan bahsetmek daha doğru olacaktır. Senua alışık olduğumuz çerçevede bir karakter değil. Kahraman olmak için yaratılmış, kusurları törpülenmiş, “beyaz atlı prens” mükemmelliğinde bir karakter olmaktan çok uzak. İlk olarak Senua’nın sahip olduğu ciddi boyutta bir mental rahatsızlığı var. Gördüklerinin gerçekliğinden hiçbir zaman emin olamıyor ve devamlı beyninin içinde yankılanan farklı farklı seslerle birlikte yaşamaya çalışıyor. Bu hastalığı ve oyunun geçtiği dönemde tıbbın günümüz şartlarından çok uzak olması sebebiyle, çevresindeki hemen herkes tarafından; “İçine şeytan kaçmış” olarak etiketleniyor. HELLBLADE PEK ÇOK YOLCULUĞUN ANLATILDIĞI BİR HİKAYE. BU YOLCULUKLARIN ARASINDA SEVDİĞİ ADAMIN RUHUNA ULAŞMAYI HEDEFLEYEN BİR YOL DA VAR, DANTE MİSALİ CEHENNEME SÜRÜKLEYEN DE. ANCAK EN ÇOK BİR KADININ KENDİ İÇİNDE YAŞADIĞI YOLCULUK VAR, SADECE UZAKTAN EŞLİK ETMESİ BİLE RAHATSIZ EDİCİ OLAN Kendi içinde yaşadığı travmalar yeterince altüst edici değilmiş gibi, bir de etrafındakiler tarafından dışlanması şartları onun için hiç de iyi bir noktaya getirmiyor. Ancak çölde beliren bir vaha misali, bu olumsuz ortamda bir kişi çıkıyor karşısına. Onu olduğu haliyle seviyor ve yaşadıklarının bir hastalıktan ileri geldiğine onu inandırmaya çalışıyor. Seviyor bu adamı Senua, ancak onu da elinden alıyorlar. Lakin yediği gollerin hesabını tutmayı bırakalı yıllar çok olan Senua, sahip olduğu tek güzellikten kolay kolay vazgeçmeye niyetli değil. Sevdiği adamın ruhunu kurtarmak için İskandinav mitolojisinde cehennem yerine geçen Helheim’a yolculuk yapmaya karar veriyor ve Hela ile yüzleşmeyi kafaya koyuyor. Üstelik tüm bunları, kafasındaki onlarca ses ve kesinliği ziyadesiyle muamma gördükleri arasında yapmaya çalışıyor. Nasıl? Pek de düşündüğünüz tarzda bir oyun kahramanı gibi görünmüyor öyle değil mi? HER KAFADAN BİR SES Elinizde bu denli deliliğin dağlarında gezinen bir karakter varsa, yaşadıklarını oyuncuya aktarabiliyor olmak için kılı kırk yarmanız gerekir. Ninja Theory bu oyunda pek çok şeyi gayet iyi yapmış ancak en iyi yaptıkları şey, kesinlikle Senua’nın içinde bulunduğu durumu bize tüm çarpıklığı ile yansıtabilmeleri olmuş. Senua’nın kafasındaki sesler konuşmaya daha yolculuğumuzun başlangıç noktası olan kara parçasına doğru bir kütüğün üzerinde kürek çekerek ilerlerken başlıyor. Alakalı alakasız, farklı ses renklerinden bir sürü kişi sürekli olarak konuşuyor. Kimisi bağırıyor, kimisi fısıldıyor. Bazen biri direkt Senua’ya yönelik konuşuyor, bazen de kendi aralarında atışıyorlar. Hatta yeri geliyor ekranın ötesinden size bile seslendikleri oluyor. “Yahu bir susun da oyunda ne yaptığımıza konsantre olalım” diye düşündüğünüz an, Senua’nın nasıl bir ızdırap içinde olduğunu da anladığınız an oluyor aynı zamanda. Bu sesler elbette Senua’nın kendi alt benliğinden geliyor. O nedenle farklı niyetler de gözetebiliyor. Yeri geldiğinde her şeyi bırakıp geri dönmesini isteyen korkak yanı mikrofonu eline alırken, başka bir zaman ise yakınındaki bir tehlikeye karşı uyaran temkinli tarafı ağır basıyor. Yani bu sesler yalnızca dikkat dağıtmıyor, aynı zamanda oyunun işleyişinin de bir parçası olarak görev alıyor. BURAM BURAM İSKANDİNAV Yukarıda da kısaca değindiğimiz gibi, oyun İskandinav mitolojisinden (ve biraz da Kelt mitolojisi) ögelerin harmanlanmasıyla oluşturulmuş bir dünyada geçiyor. Yeni çıkacak God of War’un da bu mitolojiye geçiş yapması ile birlikte uzun zamandır hasret kaldığımız İskandinav açlığımızı giderebileceğiz gibi görünüyor. Hellblade’in bu kültürden beslendiği unsur tanrılar ve canlılardan ziyade dünyanın kendisi ve hikayeleri olmuş. Adım attığınız her toprak bu doğrultuda tasarlanmış ve birbirinden ilginç görsellikler barındırıyor. Eğer bu mitolojiye fazla aşina değilseniz de üzülmeyin; Hellblade’in “toplanabilir” unsuru olarak bazı taşlar belirlenmiş ve bu taşlara dikkatli bir şekilde baktığınızda kuzeye ait birbirinden ilginç hikayeler dinliyorsunuz. Hatta bu hikayeleri de Senua’nın kafasındaki seslerden biri aktarıyor çünkü aslında Senua bunların hepsini zaten biliyor, biz sadece hatırlama anına denk geliyoruz. Tasarlanmış olan dünyanın oynanabilirlik yönünde de hoş bir kullanımı var. Hedefleriniz doğrultusunda aşmanız gereken bazı engeller çıkıyor karşınıza ve bunun için yeri geldiğinde çevredeki elementlere doğru bir açıdan odaklanmanız gerekebiliyor. Oyunun bulmaca kısmının çok güçlü olduğunu söylemek maalesef mümkün değil ancak en azından belirli bir kaliteyi tutturduklarını söyleyebiliriz. BU NASIL BAĞIMSIZ? Hellblade: Senua’s Sacrifice işin teknolojik kısmında ise adeta şov yapıyor. Diğer oyunlarının aksine Hellblade’i indie yani bağımsız bir yapım olarak piyasaya çıkaran Ninja Theory, buna rağmen teknoloji tarafında büyük bütçeli oyunların kalitesini tutturmayı ve hatta aşmayı başarmış. Görsel anlamda inanılmaz güzel görünen oyun, özellikle PS4 Pro’nun ve güçlü PC’lerin sunduğu 4K seçeneğinde resmen şov yapıyor. İlk oyunlarından beri hareket yakalama teknolojisinde büyük ilerleme kaydetmiş olan yapımcı firma, bu tecrübesini Hellblade’e kusursuz bir şekilde aktarmış. Senua’nın yaşadığı mental çöküşleri ve gitgelleri karakter muazzam yansıtıyor. Lakin grafikler bu kadar iyi olmasına rağmen, asıl alkışı ses ve müzik departmanına ayırmamız lazım. Daha önce bahsetmiş olduğumuz fısıltılar ve kafa sesleri o kadar iyi bir şekilde icra edilmiş ki, oyunu kapattıktan sonra kendi zihninizde bu seslerin yansımalarını hissetmeniz işten bile değil. Bu hengame arasında devreye giren müzikler ise atmosfere nokta atışı bir şekilde katkı sağlamış. HEM TÜRKÇE, HEM UCUZ Hellblade’in genel anlamda başarılı olduğu şeylerin yanında bizleri daha çok ilgilendiren iki büyük avantajı daha var. İlk olarak oyun tamamen Türkçe ve böylesi bir bağımsız oyunda bunu görmek cidden sevindirici. İkinci olarak ise oyun her anlamda büyük bütçeli bir yapım kalitesinde olmasına rağmen, yalnızca 49 lira gibi bir fiyat etiketine sahip. Böylesi bir yapım için bu fiyat gerçekten fazlasıyla makul. Hellblade: Senua’s Sacrifice, İskandinav mitolojisi içinde çok ilginç bir hikayeye eşlik etmek isteyen herkesin mutlaka denemesi gereken bir oyun olmuş kesinlikle. DETAYLAR Oyundaki çevre ve karakter tasarımlarındaki detaylar gerçekten muazzam bir seviyede. Ancak düşman yaratıkların çeşidi maalesef çok az, genel olarak aynı tiplerle kapışıp duruyorsunuz. Eğer insanları kusurlarıyla sevebilen biriyseniz, Senua’yı da seveceğinizden şüphemiz yok. Tamam biraz kırık, tamam yanında ölmüş sevgilisinin kafasını taşıyor. Olamaz mı yani? Oyunda bir bulmaca çözmeniz gerektiğinde genel olarak bu görsellikle karşılaşıyorsunuz. Aradığınız şekil, çevredeki elementlerin duruş şekillerinde gizlenmiş olarak yer alıyor. Hellblade’in en ilginç özelliklerinden biri de, eğer çok ölürseniz kayıt dosyanızı silmesi. Bu her şeye baştan başlama korkusu, gireceğiniz tüm savaşları daha bir heyecanlı kılıyor. PUANLAMA