Tarihler bugünden çok sonrası. Medeniyet yitip gitmiş, insanlık dünya üzerindeki kontrolünü çoktan kaybetmiş. Sanki o selfie çekenler, drone uçuranlar, check-in yapanlar hiç bunlar değilmiş gibi, yüzleri boyalı neandertaller gibi kabile hayatı yaşıyorlar. Tek dişi kalmış canavara boyun eğmiş olan insanoğlu, “humpa gumpa” efektleri ile danslar edip güneşe ve bilimum mantık dışı ögeye tapınırken, iki adım ötelerinde paçalarından teknoloji akan dinozor benzeri robotik yaratıklar fink atmakta. “Kardeşim, madem o kadar teknolojiksiniz, azcık da şunlara verin, sevaptır” diye geçiriyorsunuz aklınızdan ekran karşısında ama nafile. Belli ki bizimkiler teknolojide ilerlemiş, yapay zekalar havada uçuşmuş, sonunda da Ultron görevi devralmaya karar vermiş. En azından oyuna başladığınızda alacağınız hissiyat bu yönde, gerçekleri araştırıp bulmak ise sizin göreviniz. Zira oyunun her saniyesi ayrı bir gizem, ayrı bir merak unsuru.
Oyunun tanıtım videolarını izleyip, “İnsanlık robotlara karşı” tadında bir içerikle karşılaşacağınızı düşünmüş olabilirsiniz. Büyük oranda bu doğru ancak Horizon’ın sundukları bu yüzeysel bakış açısının çok üzerinde. Bir kere o nasıl güzel bir açılış sekansı? Ana karakterimiz Aloy’un bizlere tanıtıldığı ilk anlar bir yandan eğitim görevi üstlenmekle birlikte, bir yandan da çevresindekilerle ilişkilerini ve içinde bulunduğu dünyayı da gözler önüne seriyor. Yetmiyor, arka planda anlatılmak istenen teknoloji-ilkellik çarpışmasının nasıl olup da bu hale geldiğini gösteren detaylar da sunuyor. Henüz daha bir çocukken kontrolünü devraldığımız Aloy’un büyüyüp serpilmesiyle birlikte de asıl cevapları aramak üzere yollara düşüyoruz.