Horizon: Zero Dawn incelemesi

28 Şubat 2017 12:04

Bütün hayatını Killzone çerçevesinde kısıtlamış, FPS türünün kollarında huzur bulan bir firma olarak bildiğimiz Guerrilla Games’in Horizon gibi bir oyuna niyetlenmesi hepimiz için büyük şok olmuştu. Asıl şok, bu türün ağa babası dediğimiz firmaların dahi yapamadığını yapmış olmalarıyla karşımıza çıktı.

Distopya dünyası çok alengirli bir dünya. İyi yaptın mı senden güzeli yok, 100 yıl geçse unutulmazsın. Lakin o iş öyle kolay değil. Muhtemel olumsuz gelecek tasvirlerinin hemen her türlüsü hakkında yazıldı, çizildi, şarkılar söylendi veya sahnelendi. Zamanında 1984’ler, Cesur Yeni Dünya’lar, Biz’ler bu işin ekmeğini o kadar güzel yedi ki, günümüzde ancak; “Bir avuç genç türlü tuzaklara sahip labirente düşer ve olaylar gelişir” minvalinde distopya öyküleri anlatılabiliyor. İşin politik tarafında öyküleştirilebilecek başka bir ihtimal kalmayınca, senaristler çareyi mantık sınırlarını esnetmekte vepost-apokaliptik öyküler yazmakta buldu. Virüsler yayıldı, zombiler bastı, uzaylılar yönetimleri ele geçirdi, zombiler daha çok bastı… Horizon: Zero Dawn da işte buna yakın bir gelecek tasviri barındırıyor ve sırtını Einstein’ın;“3. Dünya Savaşı’nın hangi silahlarla yapılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı’nın taş ve sopalarla yapılacağını biliyorum” önermesine yaslıyor.

Sayfa: 1 2 3 4 5 6

Paylaş