Oyunun size sunmayı amaçladığı en belirgin deneyim bu. “Eğer şu an zamanda yolculuk yapıp ortaçağa gitseydiniz, ne gibi şeyler başınıza gelirdi?” sorusuna cevap vermeye çalışıyor oyun. Bu sorunun cevaplarını en ufak detaylarda bulmaya özen gösteriyor. Örneğin elinize kılıcınızı alıp bir ormana dalar ve birkaç haydudu öldürürseniz, sağınız solunuz yara bere içinde ve elbiseleriniz düşmanlarınızın kanıyla sulanmış bir şekilde köyünüze geri döneceksiniz. Eğer bu şekilde bir tavernaya giderseniz, üstünüzdeki kan izlerini gören halkın size normalden farklı bir şekilde baktığını fark edeceksiniz. Görev almak istediğiniz bir soylunun ise, kir pas içindeki halinize bakıp acıdığını ve sizinle konuşmaya bile tenezzül etmediğini görüp sinirleneceksiniz. Kingdom Come: Deliverance, bundan 5 dakika önce ne yaptığınızı umursamayan rol yapma oyunlarından biri değil. Üstünüz kirlendiyse gidip yıkayacak, soylu biriyle diyalog kurmak istiyorsanız statüsüne uygun kıyafetler giyeceksiniz. Aman korumam sağlam olsun diye büyük bir miğfer takarsanız, incecik bir delikten dünyayı görmek zorunda kalacaksınız. Bir göreve giderken tepenin üstünde oyalanırsanız, sizi bekleyen karakterlerin yerlerinden ayrıldığını ve göreve sizsiz başladığını göreceksiniz. Kısacası; ciddi anlamda yaşayan ve bunu yansıtan bir dünyası var oyunun…