Orta çağda geçen yeni bir rol yapma oyununa hoş geldiniz. Ancak bu kez durum biraz farklı. Burada alev kusan ejderhalar, göklerden yıldırım indiren büyücüler veya ormanlara hükmeden elfler bulunmuyor. KIngdom Come: DelIverance, orta çağın tüm çirkinliğini ve pisliğini olabilecek en gerçekçi şekilde sunmanın peşinde olan bir yapım. Dile kolay, Warhorse Studios oyunun Kickstarter kampanyasını bundan tam dört sene açmıştı. Yaşadığı sayısız sıkıntının ardından sahip olduğu fikirlere oyuncuların destek çıkacağını düşünen yapımcı ekip bu düşüncesinde yanılmadı ve beklenin çok üzerinde bir parayla kampanyayı tamamladı. Ancak sorun şu ki; çok kısa bir süre içinde (1 yıl) çok detaylı unsurlar vadediyorlardı ve bunları başarmak kolay görünmüyordu. Olmadı da… Tüm o gerçekçi ve zorlayıcı dövüş sistemi, hikayeyi baştan sonra sırtında taşıyan katmanlı diyalog sistemi, dönemin standartlarını zorlayacak grafikler ve orta çağ ruhunu birebir yansıtacak atmosfer vaatlerini yerine getirmek için yıllar gerekti. Ancak şu an baktığımızda, süreç beklenenden uzun sürse de verilmiş olan sözlerin büyük oranda tutulabildiğini mutlulukla görüyoruz. Kingdom Come: Deliverance; orta çağda yaşamak nasıl olurdu merak edenlerin bulabileceği en isabetli cevap diyebiliriz… BURADA HER ŞEY GERÇEK! Bu oyunla ilgili bilmeniz gereken ilk şey, hiçbir şekilde bir peri masalının içinde yer almayacağınız olmalı. Bunu söylerken yalnızca büyülerden, orklardan, elflerden veya fantastik yaratıklardan bahsetmiyoruz. Gerçeklik sınırları içinde düşündüğümüzde dahi, burada kahraman bir şövalyenin dillere destan öyküsü anlatılmıyor. Kılıcını çekip düşmekte olan bir krallığı tek başına dize getiren birinin, asırlar sonra bile şarkılara konu olacak maceralarına konuk olmayacaksınız. Çünkü pek çok filmin, dizinin veya oyunun iddia ettiği üzere, orta çağ yalnızca topraklarında flamaların dalgalandığı büyük kalelerden, üzerinde cengaver şövalyelerin korku saldığı atlı birliklerin rüzgara meydan okurcasına kat ettiği fersahlarca uzanan çimenliklerden veya güzel melodiler eşliğinde hancının tüm konuklarına içki yetiştirmeye çalıştığı tavernalardan oluşmuyor. İşin aslı; orta çağ gerçekten de yaşaması oldukça zor dönemdi aslında. Sokaklarına hayvan pisliğinin kokuları yayılmış yerleşkelerde, bir somun ekmek bulabilmek için komşusunu bıçaklayan insanların geneli oluşturduğu bir dönemdi. Ve işte Kingdom Come: Deliverance hikayesinde tam da bu insanlardan birinin, Henry’nin hayatına odaklanıyor. 15. yüzyıl Bohemya’sında, bir demircinin oğlu olarak yaşamını sürdüren Henry, genç bir adamın haytalığını benimsemiş bir şekilde çıkıyor ilk olarak karşımıza. Düşünün ki oyun boyunca yöneteceğimiz karakterle ilk karşılaşma anımızda anne ve babamızdan azar işitiyor, daha bir gece önce girmiş olduğumuz bir sokak kavgasını muhtemelen kaybetmiş olmanın acısını taşıyoruz. Bu detayı özellikle vermek istedik çünkü şu an internette biraz dolaşır ve insanlar Kingdom Come: Deliverance hakkında ne söylemişler bir bakayım derseniz, muhtemelen daha henüz oyunun başında girdikleri bir kavgayı nasıl kaybettiklerinden yakınan ve bu nedenle oyunun dövüş sistemini eleştiren kişilerle karşılaşacaksınız. BAŞARININ SIRRI ANTRENMAN Evet, muhtemelen oyunun hemen başında gireceğiniz yumruk kavgasında çok uğraşacak ve buna rağmen kaybedeceksiniz. Sonrasında ise yaşadığınız yer her yeri zırhlı, elleri kılıçlı savaşçılar tarafından basılacak ve kaçamadan evvel bu kez de bolca öleceksiniz. Pek çoğunuz bu başarısızlığını, oyunun kullanmayı seçtiği detaylı dövüş sisteminin doğru işlememesine bağlayacak. For Honor’ın kullandığı açılı saldırı sistemini daha da geliştiren ve bunun da üzerine doğru zamanlamaya oturtulmuş savunma mekaniğini ekleyen bu sistem başlarda sizi kesinlikle çok zorlayacak evet. Ancak o dövüşleri kaybetmenizin sebebi bu değil. Asıl sebep, diğer rol yapma oyunlarında olduğu gibi eline silahı alır almaz ustaca savurabilen bir karakteri yönetmiyor olmanız. Olmaz ya, günlük yaşam rutininiz arasında bir iş çıkışı günü otobüse binmeden evvel eli kılıçlı bir şövalyenin üzerinize saldırdığını düşünün. Sizin o şövalyeyi alt etmeniz ne kadar akıl dışıysa, Henry’nin oyunun hemen başındaki o dövüşleri kazanması da bir o kadar akıl dışı olurdu. Kingdom Come: Deliverance’ın sahip olduğu dövüş sisteminin en büyük başarısı da bize göre bu. Çünkü gerçekten de; üzerinde zaman harcayıp, yeterince antrenman yaptığınızda, karakteriniz çok da gelişmiş olmasa bile 2-3 kişiyi rahatça dövebilir hale geldiğinizi şaşkınlıkla tecrübe edeceksiniz. YAŞAYAN BİR DÜNYA Oyunun size sunmayı amaçladığı en belirgin deneyim bu. “Eğer şu an zamanda yolculuk yapıp ortaçağa gitseydiniz, ne gibi şeyler başınıza gelirdi?” sorusuna cevap vermeye çalışıyor oyun. Bu sorunun cevaplarını en ufak detaylarda bulmaya özen gösteriyor. Örneğin elinize kılıcınızı alıp bir ormana dalar ve birkaç haydudu öldürürseniz, sağınız solunuz yara bere içinde ve elbiseleriniz düşmanlarınızın kanıyla sulanmış bir şekilde köyünüze geri döneceksiniz. Eğer bu şekilde bir tavernaya giderseniz, üstünüzdeki kan izlerini gören halkın size normalden farklı bir şekilde baktığını fark edeceksiniz. Görev almak istediğiniz bir soylunun ise, kir pas içindeki halinize bakıp acıdığını ve sizinle konuşmaya bile tenezzül etmediğini görüp sinirleneceksiniz. Kingdom Come: Deliverance, bundan 5 dakika önce ne yaptığınızı umursamayan rol yapma oyunlarından biri değil. Üstünüz kirlendiyse gidip yıkayacak, soylu biriyle diyalog kurmak istiyorsanız statüsüne uygun kıyafetler giyeceksiniz. Aman korumam sağlam olsun diye büyük bir miğfer takarsanız, incecik bir delikten dünyayı görmek zorunda kalacaksınız. Bir göreve giderken tepenin üstünde oyalanırsanız, sizi bekleyen karakterlerin yerlerinden ayrıldığını ve göreve sizsiz başladığını göreceksiniz. Kısacası; ciddi anlamda yaşayan ve bunu yansıtan bir dünyası var oyunun… BU NASIL OPTİMİZASYON? Tüm bunlar elde edilmesi zor ve övülmeyi gerektiren öğeler hiç kuşkusuz. Peki madem öyle, oyunun notları neden tüm bu övgülerin karşılığı olabilecek seviyede yüksek değil? Bunun nedeni, sahip olduğu tüm güzelliklere gölge düşürecek önemli günahları da bulunması ne yazık ki. Oyunun tartışmasız en büyük problemi, uzun zamandır gördüğümüz en kötü optimizasyona sahip olması. Hemen her AAA oyunu en yüksek ayarlarda ve akıcı bir şekilde oynatan PC’ler, konu Kingdom Come: Deliverance olunca tökezlemeye başlıyor. Sürekli yaşanan FPS düşüşleri, kaplamaların geç ve kafasına göre yüklenmesi, etrafta dolaşan kafasız NPC’ler derken oyun teknik anlamda can çekişiyor adeta. Evet, grafikleri gerçekten de indie sayılabilecek bir yapıma göre çok üst bir düzeyde. Ancak bu, teknik sorunları ne yazık ki görmezden gelmemizi sağlamıyor. Bir de üstüne oyunu veya görevleri kilitleyen ve sizi çok önceki bir kayıt noktanızdan başlamak durumunda bırakan hatalar eklenince, oyunun sunduğu pek çok güzelliğe yazık oluyor maalesef ki. BEKLEDİĞİMİZE DEĞDİ Neyse ki tüm bunlar teknik sıkıntılar ve konu teknik olunca, yamalar ile çözülmeyecek hiçbir şey yoktur. Optimizasyon sıkıntısının kısa vadede çözülmesi zor görünüyor ancak en azından kaplama ve oyun kilitleyen hataların bir noktada giderileceğini düşünüyoruz. Bu nedenle teknik konuları bir kenara bırakırsak; Kingdom Come: Deliverance gerçekten iyi bir oyun olmuş. Eğer oldukça farklı ve gerçeklik hissiyatı yüksek bir orta çağ deneyimi yaşamak istiyorsanız, makul sayılabilecek fiyatıyla bu oyuna bir şans vermenizi tavsiye ederiz. DETAYLAR Yapımcı ekip, dövüş sistemini oluştururken ortaçağ savaş mekaniklerinde uzman pek çok isimden yardım almış. Kesinlikle alışması zor ama alışıldığında oldukça tatmin edici… Yolculuğunuzda diyalogların büyük bir yeri bulunuyor. Bol bol yazı okumaya hazırlı olsanız iyi ederseniz. Hiç de fena olmayan bir seviyede İngilizce istediğini de belirtelim. Her ne kadar beklediği yatırımın çok üstünde bir rakamı oyunculardan toplamış olmasına rağmen hala bir bağımsız oyun bu ve grafikleri bu şartlara göre hiç de fena değil. Oyunun sunduğu ortaçağ atmosferinde kaybolacak, kendi hikayenizi bu tarifsiz macerada ince ince işleyecek ve karşınıza çıkan absürt hatalara gülmekten kendinizi alıkoyamayacaksınız. PUANLAMA