Mass Effect: Andromeda incelemesi
BEKLE BİZİ ANDROMEDA
Eğer uzun soluklu bir Mass Effect oyuncusuysanız bildiklerinizin üzerine bir örtü örtebilir, seriye yeni giriş yapanlardansanız endişe duymaksızın oyunun başına oturabilirsiniz. Çünkü Mass Effect: Andromeda ilk üç oyundan farklı bir yöne doğru seyrediyor ve eski oyunlara minimum düzeyde temas ediyor. İkinci oyunla üçüncü oyun arasında bir zaman diliminde, galaksimizin ötesinde yeni bir yaşam noktası bulma amacıyla aksiyon alınıyor. Bunun için bizim galaksimizin en yakın komşusu ve Samanyolu’ndan dahi daha büyük olan Andromeda Galaksisi tercih ediliyor. Galaksi içinde tespit edilen görece yaşama uygun yedi gezegenin tamamına, tüm ırklardan canlılar gönderiliyor. Tam 600 yıllık bir yolculuğun sonunda mürettebat derin uykusundan uyandırılıyor ve yaşama uygunluğu denetlemek için göreve başlıyor. Biz insan ırkının göndermiş olduğu gemide yer alıyoruz ve geminin lideri (Pathfinder) konumundaki Alec Ryder’ın çocuğu olarak hikayeye tesir ediyoruz. Başlangıçta yapacağınız tercihe göre Ryder’ın ikiz çocuklarından kadın veya erkek olanı yönetebiliyorsunuz. İçerikle ilgili çok fazla detaya girip deneyiminizi baltalamayalım ancak bir şekilde öğreniyoruz ki, gönderilmiş olduğumuz gezegen hiç de tahmin edilen özelliklere sahip değil. Olaylar gelişiyor, liderlik ve yol buluculuk görevi bizim kucağımıza düşüyor ve Andromeda içinde yuva bulma maceramız da başlamış oluyor.
Hikayenin başlangıç noktası yeterince ilgi çekici diye düşünmekteyiz. Açılma anından sonrası da hiç fena değil. Çünkü karşılaştığımız gezegenin tahmin edilenden farklı koşullarını araştırma, yaşama daha uygun olması muhtemel diğer gezegenlere yolculuk edip keşfetme, diğer ırkların gönderdiği gemilere ne olduğunu bulma ve söz konusu gezegenlerin kendi ev sahiplerinin iç karşılıklarına müdahil olma gibi dallanıp budaklanan bir ana hikaye örgüsü karşılıyor bizleri.