E AMA HANİ HİKAYE?
Metal Gear Solid serisinde alışık olduğumuz şey, ortalama bir oynanış ve kusursuz bir senaryo/hikaye aktarımı olmuştur daima. Bu durum The Phanton Pain ile 180 derece değişiklik gösteriyor. Oyunun sahip olduğu ortalama hikaye ve basiretsiz hikaye aktarımı bile tek başına 1 puan kesmeye yeterli. Yıllardır süre gelen; “Kardeşim film mi izliyoruz, oyun mu oynuyoruz? Nedir bu kadar sinematik!” eleştirileri belli ki Kojima’yı (veya Konami’yi, emin değiliz) bir şeyleri değiştirmeye itmiş.
Oldukça minimal ölçekte kullanılan sinematikler nedeniyle o alıştığımız MGS atmosferine hiçbir şekilde giremiyoruz.
Ama diğer taraftan öyle muazzam bir oynanış var ki bu sefer oyunda, açık dünya ile gizliliğin bu derece kusursuzca harmanlanmış olmasına inanamıyor insan. İşte bu noktada baştaki ikileme düşüyoruz. Eğer oyunun ismi; “xxx: The Phantom Pain” olsaydı herhalde methiyelerden methiyeler beğenemez, burun kıvıranları İrlandalı abiye sevk ederdik. Ama başına Metal Gear Solid ekleyince bir anda durum; “meh” halini alıveriyor.
EVDEKİ HESAP ÇARŞIYA UYMAYINCA
Biz yine de oyunun parladığı kısımlara eğilelim. Açık dünya gibi görünüp aslında açık dünya olmayan oyunumuz (her yere aşılamaz engeller dikince açık dünya olmuyor efendi!), görevleri tamamlama noktasında seçenek cümbüşü yaratıyor. 20 farklı kişiye bir bölümü nasıl tamamladığını sorsanız, 20 farklı cevap alırsınız. Tüm görevler planlama, işleyiş ve kaçma sekanslarından oluşuyor. Planlama evresinde göreve uygun teçhizatları, yoldaşınızı, iniş noktanızı ve malum noktaya ilerleme şeklinizi belirliyorsunuz.
Tüm bu ögeler kendi içinde onlarca seçenek barındırıyor. Susturucu silahlar gizleneceğinizi, ağır hasar verenler ölümüne ilerleyeceğinizi işaret ediyor. Yoldaş olarak atınızı alırsanız hızlı hareket etmeye öncelik vereceğiniz, köpeğinizi alırsanız ise her düşmanın yerini işaret etmesiyle gizlilik planlarınıza artı değer katacağınız sonucu çıkıyor.
Quiet’ı alıp ikinci bir silah gücü de eklemek isteyebilirsiniz. Eylemin kendisine geldiğimizde tüm bu planlar tıkır tıkır işleyebildiği gibi beklenmedik olaylarla da yüzleşmek durumunda kalabiliyorsunuz. Siz yavaş yavaş ve gizlice hareket ederken hedefiniz bir anda aracına atlayıp harekete geçme kararı alabiliyor. Ondan sonra hop, gönder köpeği ve bekle ki at gelsin…