Mirror’s Edge: Catalyst incelemesi

07 Temmuz 2016 12:00

E BUNUN ZATEN YAPILMIŞI VAR?

Catalyst’in ilk oyuna göre sahip olduğu en büyük değişiklik ise artık açık bir dünyaya sahip olması. İlk oyundaki farklı yol seçeneklerine sahip lineer yapıdan sonra istediğimiz her yere gitmemize imkan veren bir haritanın gelmiş olması büyük nimet. Bu yapısal değişiklik sayesinde artık sadece senaryo görevleri değil, yan görevler ve serbest dolaşım gibi seçeneklerimiz de bulunuyor. Oyunun süresini ciddi oranda artıran ve yapılabilecek çok daha fazla görevin oluşmasını sağlayan bu sistem elbette önemli bir artı. Lakin ufak bir dezavantajı da var.

Yan görevler genel anlamda A noktasından B noktasına ulaşmayı gerektirdiğinden, bir yerden sonra parkurun verdiği heyecan yerini monotonluğa bırakabiliyor. Oyunun en büyük artısı bu iken, sürekli aynı şeyi yapmaktan dolayı bundan da sıkılır hale gelmek hiç iyi bir durum değil gerçekten de. Ki şunu da söylememiz lazım; parkur bu kez geçen seferki kadar etkilemeyi de başaramıyor. Sonuçta 2008 yılında ilk kez karşılaştığımız ve çok yeni olan bir sistemdi bu. Ancak artık elimizin altında, harika bir içerikle de desteklenmiş olan Dying Light gibi örnekler varken, aynı şeyin açık dünyalı olanı üzerimizde eskisine benzer bir etki yaratamıyor.


HER ŞEYE RAĞMEN

Glass şehrinin fütüristik atmosferi yine oldukça başarılı yansıtılmış. Pek çoklarınız için Catalyst’in dünyası oldukça boş hissettirecektir ancak bunun özellikle tercih edilmiş bir minimalist yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz. Bu dünya içinde koşmak, atlamak, zıplamak ve kaçmak hala çok eğlenceli. Ancak ilk oyunun sahip olduğu eksiklerin büyük kısmının giderilememiş olması ve yapısal özelliklerin bizleri eskisi kadar etkileyememiş olması oyunun değerini biraz düşürüyor maalesef. Fakat bu Faith ile bir kez daha maceraya atılmanıza engel olmamalı bize göre.

Sayfa: 1 2 3 4 5 6

Paylaş