BÜYÜDÜKÇE KİRLENEN DÜNYA
Sadece birkaç dakika içerisinde salıncakta sallanan çocuktan, kardeşini kötülüklerden kollamaya çalışan ağabey pozisyonuna geçiş yapmak durumunda kalıyoruz. Bacağı sakatlanan kardeşimiz yürüyemediği için oyunun sonuna kadar onu taşımamız ve başına bir şey gelmesini engellememiz gerekiyor. Oyunun bulmaca mekaniklerinin temelinde de bu sistem kullanılıyor aslında. Kardeşimizi taşıdığımızda hem daha yavaş hareket ediyor hem de normalden daha az sıçrayabiliyoruz. Bu nedenle hem karşımıza çıkan engelleri aşmalı hem de kardeşimizi arkada bırakmamalıyız. Buna bir de kardeşimizin karanlıktan korkması sebebiyle sadece ışığın aydınlattığı alanlara onu bırakabiliyor olmamız eklenince bulmacaların zorluğu bir kademe daha yükselmiş oluyor.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki oyunda yer alan bulmacalar ciddi anlamda başarılı olmuş. Elbette platform türünün oyun dünyasındaki en eski türlerden birisi olması sebebiyle gözümüze aşina gelen bölüm tasarımlarıyla da karşılaşıyoruz ancak hiçbirisi başka oyundan araklanmış hissiyatı yaratmıyor. Aksine pek çok bölümün Monochroma’yı hazırlayan ekibin yaratıcı zihninden kopup geldiği fazlasıyla kendisini belli ediyor.
KONTROL SORUNLARI
Kontroller ise türün doğası gereği fazlasıyla basit aslında. Koşma, zıplama, itme ve çekme mantığından fazlasına ihtiyaç duymuyorsunuz. Ancak bu kesinlikle bulmacaların kolay ve yaratıcılıktan uzak olduğu anlamına gelmiyor. En basitinden oyunun henüz başlarında karşılaştığımız bir bölümde yanan bir varili kullanmamız gerekiyor ancak önce onu yağmurun altına çekmeli ve ateşini söndürmeliyiz. Baktığınız zaman fazla kolay görünse de özellikle oyunun görsel tadıyla birleşince yaratılan dünyanın içine uyum sağlamış yapılar olduğunu anlıyoruz. Ne yazık ki bu noktada oyunun en önemli problemlerinden biri kendisini belli ediyor.
Bastığımız tuşların oyuna yansımasında ufak gecikmeler yaşanıyor ve özellikle zıplamalarda bu durumun kendini oldukça hissettiriyor. Sonu genellikle ölümle biten başarısız atlama denemelerinden sonra birazcık bıkkınlık hissetmeniz olası. Ancak bu gecikmeye alıştıktan sonra basmanız gereken anı daha iyi anlıyor ve bu sorunun da üstesinden geliyorsunuz. Tüm bunların ötesinde oyunun en güçlü yanı ise kesinlikle görsel tarzı oluyor. Grinin tonlarının ve yer yer kırmızının kullanıldığı bu tarz, özellikle sanatsal anlamda şapka çıkarılacak seviyede.
EKSİKLERİNE RAĞMEN
Özellikle yabancı basında bu görsel tarz nedeniyle oyunun sık sık Limbo ile kıyaslandığına şahit olabilirsiniz. Yapımcı ekip de bunu inkar etmiyor zaten. Limbo’nun görsel lezzetinden etkilendiklerini ancak kendi yemeklerini ortaya koymaya çalıştıklarını belirten ekip bunu fazlasıyla başarmış. Hele hele Gevende’nin hazırladığı oyun müzikleriyle birleşince tadına doyulmaz bir distopya atmosferi ortaya çıkmış. Monochroma, sıkıntılı kontrol problemleri dışında çok bir sorunu olmayan, herkesin mutlaka denemesi gereken bir oyun.
Monochroma
► GİRİŞ
► 1950 DİSTOPYASI
► BÜYÜDÜKÇE KİRLENEN DÜNYA
► DETAYLAR
► PUANLAMA