Bazen hayatın en umutsuz hissettirdiği anlarda, insanlar en ufak bir aralık gördüklerinde bu fırsatı değerlendirmek ister. İşte o umutsuzluk çukurunda aynı kapıdan geçmiş iki insanın hikayesi Maniac.
UYARI!
Devam etmeden önce uyaralım; incelememizin bundan sonraki kısmı Maniac dizisine dair spoiler içermektedir. Okuyacağınız inceleme izleme keyfinizi kaçırabilir.
Duyurulduğu günden bu yana heyecanla beklediğimiz dizilerden biriydi Maniac. Jonah Hill ve Emma Stone’u başrollerine oturtan dizi, ilhamını Norveçli bir yapımdan alsa da temelde karşımıza bambaşka bir hikaye çıkarıyor. Tek sezon planlanan dizi 10 bölümden oluşuyor ve girişinden sonucuna kadar doğru noktalara değinen ve soru işaretine mahal vermeyen bir sezona imza atıyor. Açıkçası, Maniac için izleyicilerin tepkileri bize göre biraz abartı. Westworld ve Inception birleşimi gibi gören de olurken; Matrix içine Eternal Sunshine of the Spotless Mind sığdıranlar dahi olmuş. Biz bu yorumları biraz abartılı bulurken, bir yandan da dizinin Netflix’in son dönemlerde yayınladığı en iyi işlerden biri olduğunu da söylemeden geçemeyeceğiz. Maniac, lineer bir hikaye sunmuyor evet. Ortalama bir televizyon izleyicisinin istediği şekilde değil, kendi dilediğince anlatıyor hikayeyi. Yarı yolda bariz ipuçları bırakıyor ve sizin bu ipuçlarını toplayıp büyük finale ulaşmanızı seyrediyor. Elbette sonunda da her şeyi tam olarak açıklığa kavuşturuyor. Ancak Maniac’ı anlamak için önce karakterleri anlamak gerekiyor bize göre. Owen ve Annie’nin zihnine girmek, onları tanımak; Dr. James K. Mantleray’in zihnine girmek ama belki de en önemliği, ağır bir depresyonun ne demek olduğunu bilmek gerekiyor.
Karakterlere geçmeden önce Maniac evreninden biraz bahsetmek daha doğru olacak gibi. Çünkü Maniac evreni bile tepeden tırnağa size o melankolizmi hissettiriyor. Teknolojik ilerlemelerin bambaşka türlü işlediği, ilkelle fütürist bir gelecek arasında sıkışmış, ikilemde kalmış bir dünya karşılıyor bizi. Eski bilgisayarlar, kocaman yazıcılar bir tarafta dururken diğer tarafta sokakları temizleyen bir robot bulabiliyorsunuz bu evrende. Bir de “dijital reklam” versiyonu var ki… Yaka silktirecek cinsten. Ad Buddy sistemine sahip olan bu evrende paranız olmadığında bu şekilde harcama yapabiliyorsunuz. Sizin yerinize para ödemesi yapan sistem ödemeye karşılık gelecek kadar reklamı size anlatan gerçek bir insanı yanınıza gönderiyor ve bunu dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Daha sinir bozucu ve mevcut durumu acınası hale getirecek bir şey düşünemiyoruz. Haliyle böyle bir evrende, zavallılığınıza şahitlerle gezmek işleri daha da kötü hale getiriyor. Tabii parası olanlar için işler her düzende olduğu gibi işliyor. Bir de sahte arkadaş sistemi var. Şehrin melankolisini adeta damgalıyor. Temelde bir firmaya para vererek sahte bir arkadaş tutabiliyorsunuz. O kişi istediğiniz insan olabiliyor. Dilerseniz hayalinizde yarattığınız biri dilerseniz eski sevgiliniz… Şehrin mutsuzluğu böyle böyle anlatılıyor izleyiciye Maniac’ta. Ancak asıl olaylar, şehirden çok uzakta, insan zihninin derinliklerinde gerçekleşiyor.
Başrolde ise karşımıza iki farklı karakter çıkıyor: Owen ve Annie. İkisinin de kendince bunalımları ve yüzleşmeleri gereken sorunlar bulunuyor.
İlk olarak Owen’ı ele alacak olursak, karşımızda ailesi tarafından bugüne kadar dışlanmış “eksik” bir adam bulunuyor. Büyük kardeşi tarafından zorbalığa uğramış olan Owen, kendini ailesinden bir şekilde izole ederek yalnızlaştırmış. Çok zengin bir aileye sahip olmasına rağmen kutu kadar odada tek başına yaşayan Owen’ın insanlara ve daha da önemlisi kendine güveni bulunmuyor. Geçmişte paranoid şizofreni tehşisi konulan karakterimiz düzenli içmesi gereken ilaçlarını bırakalı çok olmuş üstelik. İşinden de atılan Owen bir anda kendini boşlukta çaresiz buluyor. Daha da kötüsü kabus gibi bir skandalın kilit ismi rolünde. Çünkü zorba abisinin mahkemesinde yalancı şahitlik yapması isteniyor. Ailenin “rica” ettiği bu durum, abisinin tehditi ile çıkmaza sürükleniyor. Karşımızda kendine güveni yok edilmiş, kahraman olmayı isterken bu hayalleri çekiçle ezilmiş, kronik korkaklıktan muzdarip silikleştirilmiş bir karakter bulunuyor. Owen’ın boşvermişliği konuşmasına ve tepkilerine de yansıyor. Ağzında gevelediği laflar, uzun dönem ilaç kullanımı sonrası tepkilerde azalma ve hayattan bıkmışlık Owen’ın karakterini tepeden tırnağa yansıtıyor. Verdiği It’s a wonderful life? örneği ise karakterimizin intihara meyilli olduğunu ve kendi kaybı sonrası dünyada hiçbir şeyin değişmeyeceğine inancını gösteriyor. Owen kendi varlığından vazgeçmeye hazır, intiharı bir çıkış olarak gören, derin bir bunalımdan geçen ve çözümü bulamayan bir karakter.
Öbür tarafta karşımıza Annie çıkıyor. Başta kendinden çok ipucu vermeyen Annie basit bir uyuşturucu bağımlısı gibi görünüyor. Beş parasız yeni bir günü geçirmeye çalışan ancak kaldığı yerden kovulmak üzere olan bir karakter. Tam sıfırdan başlayacakken buna gücü yetmeyen, düşündüğünden de zayıf bir karakter. Bunların sebebi ise duyduğu derin suçluluktan geliyor. Annie’nin iliklerine kadar hissettiği bu suçluluğun merkezinde kardeşi bulunuyor. Direksiyon başında olduğu araca bir ağır vasıta aracın çarpmasıyla beraber kazadan iki derin kesikle kurtulan Annie, kardeşini kazada kaybediyor. Annie, duygularını olduğu gibi değil de tam ters yönde yansıtan bir karakter aynı zamanda. Bu da karakterin gururunu nasıl yutamadığını gösteriyor. Kardeşine olan derin sevgisi ve özlemi, onun uzak başka bir yere taşınıyor oluşundan dolayı ortaya çıkan özgüvensizlikle birleşince, ortaya gerçek sorunu saklayıp bunun yerine dikkat dağıtıcı kaba sözleri sarf eden bir karakter çıkarmış Annie. Annie’yi bu noktada pek suçlayamayız. Vedalara hazır olmak mümkün mü emin değiliz. Ancak Annie’nin vedası sonsuzluğa uzanınca, ortaya çıkan suçluluk duygusu ve inkar karakterimizi olduğu kişi yapmış. Kendi sürdüğü araçta kaybettiği kardeşine veda etmeyi reddeden Annie ise çareyi test aşamasında bir ilaçta buluyor. Bu da bizi hikayenin tam merkezine götürüyor.
Şimdi iki karakteri de geride bırakarak bu buluşmanın mimarı ilginç tedaviden bahsedelim biraz. Düşünün ki yeni bir tedavi geliştirildi. En derin, içinden çıkamadığınız sorunu, depresyonunuzun kaynağını önünüzde seriyor ve sizi ondan kurtararak omuzlarınızdaki yükü kaldırıyor. Üstelik bunu bir terapistle değil 3 tane hapla yapıyor. U.L.P denilen bu tedavide A, B ve C hapları bulunuyor. A sizi en büyük travmanızla yüzleştiriyor. B, savunma mekanizmanızı ve davranışlarınızı tartıyor. Yapabileceklerinizi ortaya çıkarıyor. C ise üçüncü ve son aşama. Sorunlarınızla yüzleşmenizi ve böylelikle sonucunda tedavi olmanızı amaçlıyor. Tüm bunlar ise G.R.T.A isimli gelişmiş yapay zekanın hazırladığı düzenekte gerçekleşiyor. Bu ilaçların testlerinin olumlu sonuçlanması durumunda insanlık terapiden sonsuza kadar kurtularak sadece 3 seansta onları belki de intihara kadar sürükleyen, işlevsiz kılan derin ruhsal hastalıklarına veda ediyor. Annie, haplardan A olanını projede çalışan Dr. Muramoto’nun oğlu vasıtasıyla elde ediyor. Onu en büyük travmasına taşıyan bu haplar aynı zamanda Annie’yi her defasında kız kardeşine götürüyor. Böylelikle beraber geçirdikleri son birkaç saati tekrar tekrar yaşama şansı elde ediyor. Ancak haplar bitince Annie, kendini bu teste zorla girmeye çalışırken buluyor. Owen içinse işler bir Ad Buddy ve gizemli bir telefonla başlıyor. O ara sanrıları artan Owen ise, kendini yine bir “kahramanlık” görevinin merkezinde bulduğunu, Annie’nin ise ona işaret verecek gizli ajanlardan olduğunu sanıyor.
İkilinin test macerasında Owen, Annie ona işaret eder diye ilk hapı içmiyor ve biz travmasını göremiyoruz. Ancak dizi Owen’ın travmasını esasen bize anlatıyor. Owen’ın bulduğu yaralı bir kartalı eve getirmesi ve onu iyileştirdikten sonra abisinin çekiçle kartalı öldürmesi karakterimizin ilk travmasını oluşturuyor. Bir diğer travması ise ailesi tarafından ayarlandığına inandığı Olivia. Olivia’nın böyle olduğunu ise Owen’a hayali “dostu” Grimsson söylüyor. Grimsson ise Owen’ın abisini hayal ettiği bir versiyonu. Böylelikle karakterimizin ilk psikolojik krizi de Olivia ile gerçekleşiyor.
İlk testin ardından beklenmedik bir şey oluyor ve Dr. Muramoto ölüyor. Ancak bu beklenmedik bambaşka bir olaya sebep oluyor. G.R.T.A ya da Greta, edindiği yapay zekaya eklenen duygu ve empatiyle insan gibi hissedebiliyor. Muramoto ve Greta arasındaki duygusal bağ Greta’nın yani bilgisayarın yas tutmasına sebep oluyor. Muramoto’nun kaybıyla başa çıkamayan Greta, civa ağlarken Owen ve Annie’nin devreleri birleşiyor. Muramoto’nun gidişi ise projenin mimarı Dr. James K. Mantleray’in geri dönmesini sağlıyor. Bu durumu başlatan Dr. James, G.R.T.A’nın da temelini atan isim. Ancak Dr. James’in gidişinin ardından çıkan sorunları çözmek için devreye giren Dr. Azumi Fujita, G.R.T.A’ya Greta kişiliğini veren karakter oluyor. Terapistleri ortadan kaldırmak için yapılan bu bilgisayara ise evrenin en başarılı terapisti, Dr. James’in annesi Dr. Greta Mantleray’in bilinci yükleniyor. Daha önce Muramoto’nun ilgi duyduğu Dr. Greta’dan sonra doktorun G.R.T.A ile yakınlaşmasının sebebi de bilgisayarın Dr. Greta’nın bir yansıması olması aslında.
Civa olayıyla ikili B aşamasına beraber giriyor. Burada yaratılan fantazi dünyasında kendilerinden bir şeyler katan ikilinin çevresinde belirenlerse kendi geçmişlerindeki insanlar. Owen’ın kardeşleri, Annie’nin kız kardeşi, Owen’ın iş vereni gibi insanlar oluşturuyor bu bilinçaltı dünyalarını. Bu noktada hikaye ikilinin hayatından ipuçları veriyor. Owen’ın nasıl terapist Dr. Greta Mantleray’e hayran olduğunu gördüğümüz bu mini maceralarda Annie’yi ve kız kardeşini de annesinin terk ettiğini öğreniyoruz. Ancak tüm bunların yanı sıra ikilinin birbirine destek olduğunu görüyoruz. Owen’ın bir insanın hayatına nasıl dokunduğunu ve iyileştirmek için neler yaptığına şahit oluyoruz. Annie’nin ise kendi tavırlarını yeniden keşfetmesine ve yaptıklarını fark etmesine tanıklık ediyoruz.
Küçük detayları serpiştiren dizi Dr. James’in annesiyle pek de iyi olmayan geçmişini de ortaya seriyor. Babası tarafından terk edilen Dr. James, annesinin derin bunalımından küçükken hayli etkileniyor. Annesine karşı bilenen James, dünyanın en büyük terapistinin işini itibarsızlaştırmak için U.L.P çalışmasına başlıyor. Ancak G.R.T.A yasla başa çıkamayıp gerçek haliyle görüşmek isteyince, Dr. James istemeye istemeye annesini davet ediyor. Dr. Greta’nın kendi yansımasıyla karşılaşması, G.R.T.A’nın tanrı kompleksine kapıldığını gösteriyor. Bir kayıpla nasıl başa çıkılacağını bilmeyen G.R.T.A, çözümü hastalardan birini kendine arkadaş olarak almakta buluyor. Bunun için de Annie’yi seçiyor. Annie yapısı itibarıyla daha sert görünse de hastalar arasındaki en hassas ve G.R.T.A’yı anlayabilecek isimlerden biri. Çünkü Annie de büyük bir kayıp yaşamış ve bununla nasıl başa çıkacağını bilemiyor. C aşamasına geçen kahramanlarımız Owen ve Annie birbirlerini kollamaya söz veriyor. Owen kendi hikayesinde ailesiyle yüzleşiyor ve kendi çıkışını buluyor. Ancak Annie’ye yardım etmesi gerektiğini anlayınca bir kartala dönüşüp onun bilincine uçuyor. Annie ise kardeşinin ölümünü kabullenmek istemediği için G.R.T.A’nın anlaşmasını kabul ediyor. Geç kalan Owen, başka bir hayalde uyandığında orada bir kez daha Annie ile karşılaşıyor. Bu sefer neler olduğunu kavrayan Owen’a ise abisinin hayali versiyonu Grimsson yardımcı oluyor. Owen hem Annie’yi bu hayalden uyandırıyor hem de kendi içindeki yapbozu çözerek Grimsson’ı geride bırakıp testi sonlandırıyor. Dr. James bu karmaşada G.R.T.A’yı tamamen kapatmak zorunda kalıyor ancak Annie ve Owen testi başarıyla tamamlıyor.
Gerçek dünyaya döndüğümüzde ise Owen, ilk başta taciz davasında abisinden taraf olsa da sonra ailesiyle bir nevi mahkemede yüzleşiyor ve olanları kabul etmeyip gerçeği itiraf ediyor. Ancak daha sonra abisi onu tehdit ettiği şekilde akıl hastanesine kapatıyor. Annie ise Owen’la konuşması gerektiğine karar verdiğinde onun akıl hastanesinde olduğunu öğrenip küçük bir plan yapıyor. Owen’ı kurtaran karakterimiz, kardeşini götürmesi gereken yere, Salt Lake City’e Owen’la bir yolculuğa çıkıyor. Kardeşinin yapamadığı başlangıcı Annie onun için yapıyor. Owen’la arasındaki bağ da her iki karakteri gelecek olasılıklar karşısında heyecanlandırıp güçlendiriyor.
Maniac ise bizi bir garip sonla bırakıyor. Üzücü ve depresif olmaktan çok uzak bir sonla tamamlanan dizi teknik olarak mutlu bir sonla da bitmiyor. Sadece, kahramanlarımız için ucu açık yeni bir macera başlıyor. Hayatın kendisi gibi.