Tsugumi Ohba’nın kaleme aldığı, Takeshi Obata’nın görselleştirdiği psikolojik gerilim Death Note, kısa sürede Japonya sınırlarını aşıp globalde bir fenomen olmayı başarmıştı. 12 kitaplık manga serisini izleyen anime ve filmlerin ardından Netflix dünyaca ünlü fenomenin haklarını satın aldı. Daha önce çok kısa bir fragman hayranların beğenisine sunulmuştu ancak adam akıllı ilk fragman sonunda paylaşıldı.
Death Note’un Netflix uyarlaması olacağını duyduğumuz günden beri heyecanımız had safhada. Death Note ilk kez filmleştirilmiyor ancak seri bir türlü hak ettiği filme de kavuşmuş değil. Haliyle Netflix gibi tecrübeli ellerde ortaya çıkabilecek Death Note filmi için bu kadar heyecanlanmamız normal. Peki ama ilk uzun fragmanın ışığında Netflix güven veriyor mu dersiniz?
Fragmana karşı hiselerimizi açıklamadan önce seriye aşina olmayanlar için kısaca Death Note’un konusuna değinelim. Genç bir adamın üstünde “Death Note” (Ölüm Defteri) yazan bir defter bulmasıyla başlayan hikayede ana karakterimiz (Light) deftere ismini yazdığı kişilerin öldüğünü keşfediyor. Bir ölüm tanrısı olan Ryuk’un defterine sahip olduğunu kısa sürede anlayan Light, kendi adalet anlayışını uygulamaya başlıyor. Şüpheli ölümlerin artmasıyla beraber L isimli bir dedektifle anlaşan hükümet kahramanımızı yakalamak için çalışmalara başlıyor.
Fragmanı izler izlemez Death Note hayranlarının şikayetlerini duyar gibi olduk. Öncelikle evet hikaye “birazcık” değiştirilmiş. Örneğin Light Turner orijinal Yagami Light’ın asla yapmayacağı bir şey yapıp koşa koşa defterin özelliklerini bir kıza anlatmış. Misa’nın Light’ı bulmak için yapmadığının kalmadığı hikaye döngüsüne kıyasla filmde Mia olarak geçen Misa’nın en başında olaya dahil olması en hafif tabirle hikayenin zekice hazırlanmış kurgusunu zayıflatmış hatta ucuzlatmış.
En başından beri düşündüğümüz bir başka sıkıntı da bu fragmanda iyice kendini gösteriyor. Nat Wolff’un Yagami Light ağırlığında bir karakter için çok yanlış bir seçim olduğunu düşünüyoruz. Yagami Light’ın zehir gibi bakışları, sürekli bir şeyler düşündüğü belli olan gözlerine biraz bile yaklaşamamış Wolff. Hep boş bakıyor, elindeki defterin ona verdiği gücü ilk saniyesinde anlayıp plan yapan bakışlara sahip olacağına koşa koşa kız arkadaşının yanına gidiyor… Yani neresinden tutsak Wolff elimizde kaldı bu fragmanda. Filmin tamamında daha iyi bir performans görmeyi umuyoruz.
Buraya kadar haber kör gözlü bir hayranın serzenişi gibi durmuş olabilir ancak fragmanda beğendiğimiz ve umut vadeden noktalar da var elbette. Örneğin Willem Dafoe’un Ryuk‘unun sadece “Başlayalım mı?” demesi bile fragmanı kurtarmış. Ryuk için beklentilerimiz en üst noktada ve bu konuda şaşıracağımızı sanmıyoruz. Dafoe’nin mükemmel bir iş çıkardığı kısacık fragmanda bile belli oluyor. Tabii Misa’nın defteri en başında öğrenmesi ikinci bir ölüm tanrısı, hatta ölüm tanrılarının hikayesini görüp göremeyeceğimiz konusunda dev endişeler uyandırmadı değil. Bir de L mevzusu var. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim Lakeith Stanfield’ın L’i umut vadediyor. Potansiyelinin inanılmaz yüksek olduğunu düşünüyoruz. Sonunda karşımıza başarılı bir L çıkacak gibi.
Öte yandan ırkçılık mevzularıyla ilgili kafanızda soru işaretleri olduğunu da görür gibiyiz. Bu konuya, uyarlamaların nasıl olması gerektiğine ve whitewashing‘e detaylı olarak daha önce yazdığımız makalemizde değinmiştik. L’in ve Light’ın değiştirilmesiyle ilgili düşüncelerimize buradan ulaşabilirsiniz. Death Note 25 Ağustos‘ta Netflix’teki yerini alacak.