İlk oyun ile ikincisi arasındaki en belirgin fark, ana karakter ve onun motivasyonları üzerinde kendisini gösteriyor. Birinci oyunun kahramanı Oliver, ölen annesini yeniden hayata döndürebilmek ümidiyle farklı bir dünyaya yolculuğa çıkıyordu. Oldukça karakter odaklı, bireysel ve duygu yoğunluğu yüksek bir hikayeydi. Revenant Kingdom ise bundan son derece zıt bir noktada duruyor. Buradaki kahramanımız Evan Pettiwhisker Tildrum, Ding Dong Dell krallığında bir prens. Kendisinin kral olması için gerçekleşen taç giyme töreni sırasında bir darbe yaşanıyor ve tahttan zorla indiriliyor. Şimdi klasik bir hikayede Evan’ın krallığını yeniden alabilmek için girişeceği intikam hikayesi anlatılır öyle değil mi? Lakin bu bir masal ve olaylar bu şekilde gelişmiyor. Evan, herkesin huzur içinde yaşadığı ve yalnızca barışın hüküm sürdüğü bir dünya hayal ediyor. Bu nedenle krallığını zor kullanarak geri alma fikri dahi ona yanlış geliyor. O da bambaşka bir yerde yeni bir krallığı sıfırdan kurarak, hayallerindeki dünyayı hayata geçirebilmek adına yola çıkıyor. Bu yolculuk sırasında da zulüm gören ve baskı altında yaşayan herkesi yanına alarak krallığında kucak açmayı arzu ediyor. Görebileceğiniz gibi Revenant Kingdom’ın hikayesi bireysellikten öte, büyük büyük cümleler kuran ve geneli ilgilendiren bir yapıya sahip. Kahramanımız kendisi için değil, başkaları için fedakarlıklarda bulunan tarzda bir kral. Ve bu değişim yalnızca oyunun hikayesini etkilemekle kalmıyor, oynanışta da değişiklikler yaşanmasına sebep oluyor. Hatırlayacağınız üzere ilk oyunda Oliver, Pokemon benzeri yaratıkları yakalayarak savaşlara onlar aracılığı ile giriyordu. Çünkü o onun hikayesiydi ve başkalarına yer yoktu. Buranın doğası gereği Evan’ın dostları, yol arkadaşları ve hatta akıl hocaları bulunuyor. Bu da savaş sisteminde değişikliğe gidilmesine neden olmuş.