Nier: Automata’nın bu denli ön plana çıkması ve geniş kitlelere ulaşması bizler için sürpriz oldu. Çünkü serinin gerek ana, gerekse de yan oyunlarının hiçbiri, “Niş bir kitle tarafından sevilen kült oyunlar” olmaktan öteye gidememişti. Üstelik hepsi en az Automata kadar harika oyunlardı. Bugüne kadar oynadığınız en garip oyun hangisiydi desek ne cevap verirsiniz? Absürtlük noktasında Goat Simulator ipi göğüsleyebilir örneğin. Değişik kafalar kategorisinde ise Stanley Parable’a değinmeden geçmek olmaz kesinlikle. Ancak bugüne kadar herhangi bir Yoko Taro oyunu oynamadıysanız, çok özel bir garipliği ıskalamışsınız demektir. Nier: Automata, köklerini Drakengard serisine kadar uzatıyor. Ancak Drakengard’ın Nier serisine evrilme süreci hayli ilginç aslına bakarsanız. Yoko Taro’nun oyunları farklı sonlara sahiptir, ancak bunu hiç alışmadığınız bir şekilde yapar. Diğer oyunlar, oynayış süreciniz boyunca verdiğiniz kararlara göre bir final koyar önünüze. Yoko Taro ise oyunu ilk kez bitirdiğinizde karşınıza bir final koyar ve sonra der ki “Hadi bir daha oynasana!”. Oturur baştan oynarsınız ve karşınızdaki oyun artık aynı oyun değildir. Ya karakter değişmiştir, ya özellikleriniz ya da her şey. İkinci sefer bitirdiğinizde farklı bir son elde edersiniz. Sonra üç, ardından dört ve hatta beş… Drakengard’ın sonlarından biri Drakengard 2’ye uzanırken, bir diğeri yolun sonunda Nier serisine dönüşmüştü. Hem farklı finaller yap, hem bunlardan farklı devam hikayeleri çıkar, bravo… BAZEN SON, SON DEĞİLDİR İşin ilginç yanı, Drakengard’ın Nier’e uzanan finali en kafa bulandıran tarzda olanıydı. Olaylar bir anda günümüz dünyasına geçiş yapıyor, Drakengard’ın sorunlarını modern Japonya’ya kanalize ediyordu. Nier aldı bundan on numara beş yıldız bir oyun yaptı. Tabii Nier’in de pek çok sonu vardı, Nier: Automata da bu sonlardan bir tanesini devam ettiriyor. Eğer söz konusu oyunların hiçbirini oynamadıysanız Automata’ya başlarken büyük bir eksikliğe sahip olmayacaksanız. Çünkü Nier’de yaşanan gelişmelerin çok çok uzak bir geleceğinde geçiyor hikayemiz ve her şey çoktan maziye karışmış durumda. Dünyamız robotlar tarafından istila edilmiş durumda ve insanlık, türünü devam ettirebilmek umuduyla gezegenden kaçarak Ay’a yerleşmiş. Dünyayı tekrar ele geçirmek için de insansı androidler geliştirmişler ve biz de “2B” olarak bu androidlerden birini yönetiyoruz. Automata, gördüğünüz gibi kendi iç hikayesi ile oyuna başlayıp bitirmeyi mümkün kılıyor ancak dünya neden post-apokaliptik bir noktada, diyaloglar arası yapılan referanslar neye hizmet ediyor merak ediyorsanız, hiç olmazsa önceki oyunların hikayesini bir yerden bulup okumanızı tavsiye ederiz. Derinlik ve ince ince işleme noktasında neredeyse Metal Gear Solid serisiyle yarışabilecek bir külliyattır, kaçırırsanız üzülürsünüz. Yoko Taro imzası taşıyan bir oyunla ilk kez Automata ile tanışacak oyuncular fazlasıyla afallayabilir çünkü yukarıda bahsettiğimiz eski oyunlardaki özellikler burada da yer alıyor. Hani farklı son dedik ya, Nier: Automata’nın tam 26 farklı sonu bulunuyor (İngiliz alfabesindeki her harf için bir son). Bu sonların 5 tanesi asıl son olma özelliği taşıyor ve oyunu gerçek anlamda bitirdiğinizde ortaya çıkıyor, diğer 21’i ise “şaka sonu” olarak değerlendiriliyor. Nasıl yani? Şöyle ki; diyelim oyuna başladınız, insanlığın komuta merkezi olma özelliği taşıyan gemideyken androidin kendini imha etme özelliğini devreye soktunuz, bum, oyun bitti, credits ekranı aktı ve geçmiş olsun. ÖZGÜRLÜK DEDİĞİN BÖYLE OLUR Şaka sonları bir yandan “Easter egg” olma özelliği taşıyor olsa da, aslında oyunun sunduğu yaratıcılığın da en net göstergesi. Her zaman oyuncuya sunulan özgürlükten bahsederiz, peki bunu gerçek anlamda kaç oyun sağlıyor ki? Diyelim; “Ben senin yazdığın senaryoya göre ilerlemek istemiyorum, bence benim karakterim savaşmaktan vazgeçiyor ve gidip kendi hayatını yaşıyor” dediğinizde bunu herhangi bir oyunda gerçekleştirebilir misiniz? Automata’da gerçekleştirebilirsiniz. Görev sırasında sırtınızı dönüp yandaki yoldan koşarak uzaklaştığınızda; “Savaşmaktan bıkarak yalnızlığı seçtin ve balık tutmaya başladın” mesajı eşliğinde credits ekranı ile karşılaşabiliyorsun. Yahu bakın, oyunda karakteriniz android olduğu için boştaki slotlarına çipler yerleştirerek geliştiriyorsunuz ve sahip olduğunuz her özellik bir çiple ifade ediliyor. Ki buna size yaşam veren ana çip de dahil ve oyunun herhangi bir noktasında bu çipi çıkarıp, oyunu bitirebiliyorsunuz. Asıl size özgürlük! TEKRAR VE TEKRAR VE TEKRAR Tüm bunlar bir yana, serinin yeni oyuncularına en büyük tavsiyemiz oyunu “tam olarak” bitirdiklerinde kesinlikle kenara kaldırmamaları. Çünkü Automata’yı bir kez bitirdiğinizde, aslında hikayeye başlangıç yapmış oluyorsunuz. İkinci kez başladığınızda bu kez tüm oyun boyunca yanınızda olan ve yan karakter olma özelliği taşıyan androidi yöneterek hikayede ilerliyorsunuz. İçerik değişiyor, diyaloglar değişiyor, deneyim komple değişiyor. Automata’yı tam olarak anlamak ve tüm boşlukları doldurarak bitirebilmek için beş kez sona ulaşmanız gerekiyor. Bunun her oyuncuya hitap etmeyeceğinin çok net farkındayız. Hatta her yeni oynayışta sunulan farklılaşmanın önceki oyunlar kadar çeşitlendirilmediğini de kabul etmemiz gerekiyor. Özellikle şok etkisi yaratması amacıyla eklenmiş özel lokasyonların, sonraki ziyaretlerde anlamını yitiriyor olması önemli bir kayıp. Ancak buna rağmen her bir yeni yolculuğun farklı deneyimler sunma garantisi taşıdığından emin olabilirsiniz. Nier: Automata, tekrar oynanabilirliğin nasıl yapılması gerektiğini çok net bir şekilde gözler önüne seriyor. VUR, KIR, PARÇALA! Bu oyunla birlikte seriye Platinum Games dahil oluyor ve dokunuşları anında kendini belli ediyor. Bayonetta, Vanquish ve Metal Gear Rising gibi oyunların altında imzası bulunan Platinum’dan ne bekliyorsanız, burada onu bulacağınızdan şüpheniz olmasın. İnanılmaz hızlı bir aksiyon, yeri geldiğinde cehenneme dönen dövüş sekansları ve su gibi akıp giden karakter hareketliliği burada da kendini gösteriyor. Yoko Taro’nun çılgınlığı ve Platinum’un kendine has aksiyon lezzeti harika bir karışım olmuş gerçekten de. Önceki oyunlarda da yer yer karşımıza çıkan ancak burada tavan yapmış farklı oyun türlerini aksiyona yedirme mekaniği de muazzam. Düşmanın yapısına göre bir anda izometrik açıya geçiş yapıp “Shoot-em up” tarzı bir içerik de çıkabiliyor karşınıza, 2D platform tadında kaçış sekansları da. Bu değişkenlik oyunun daima taze kalmasında büyük önem taşıyor. Bütün bunların yanında grafiksel anlamda oyunun biraz eski göründüğünü de itiraf etmek durumundayız. Sanatsal anlamda oldukça güzel bir işçilik çıkarılmış olmakla birlikte, 2017 standartlarının gerisinde kalınmış olduğunu görmezden gelemiyoruz. Diğer tarafta ise müziklerle resmen şov yapılmış, kulaklara ziyafet hedeflenmiş. Oyunun müzikleri o kadar iyi ki, soundtrack albümü çok uzun süre işlerinize arka plan olma özelliği taşıyabilir. BİTİRMELERE DOYAMAMAK Nier: Automata, serinin diğer oyunlarının aksine genele ulaşmayı başarmış bir yapım oldu ancak buna rağmen sevmeyeni kesinlikle çok olacaktır. Lakin size hitap etmiyor diye, sadece bir kez bitirip bu oyunu yermek büyük bir insafsızlık olur. Katman katman açılan hikayesi, barındırdığı felsefik yaklaşımları, harika dövüş mekanikleri ve pek çok farklı oyun türünü harmanlamasıyla Automata eşsiz bir oyun olmuş. Şimdi izninizle biz kalan diğer şaka sonları bulmak üzere oyuna dönüyoruz… DETAYLAR Ekranın hemen sağ alt köşesinde görmüş olduğunuz mini harita da, androdinize eklediğiniz çiplerden biri. Karakterinizi daha çok geliştirmek için, ondan vazgeçebilirsiniz mesela. Oyunda çeşitli boyutlarda pek çok robotla dövüşmek zorunda kalıyorsunuz. Zorunda kalıyorsunuz diyoruz çünkü karakterimiz onların yaşam haklarını sık sık sorguluyor. Oyun farklı türlere çok hızlı ve doğal bir şekilde geçiş yapıyor. Normal bir aksiyon rol yapma görüntüsünden, iki boyutlu bir platforma dönüşmek Automata için çocuk oyuncağı. Nier: Automata’da şu gördüğünüz arkadaşın sırtına atlayıp dağ bayır dolaşabiliyorsunuz. Neden? Çünkü neden olmasın? Yoko Taro’yu sorgulamak bize düşmez. PUANLAMA