No Man’s Sky hiçbir şey olmasa bile, bundan yıllar sonra tam bir pazarlama mucizesi olarak anılacak. Beklenti seviyesini 0’dan 100’e en hızlı çıkarmayı başarmış oyun olan No Man’s Sky, ne yazık ki aynı hızla düşüşe geçmekten kendini alıkoyamıyor. Oysa ne hayaller kurmuştuk Düşünün ki bağımsız bir oyun geliştiricisiniz. Bir gün aklınıza harika bir fikir geliyor ve pek çok ekip arkadaşınızdan dahi saklayarak bu fikri birkaç kişi ile hayata geçirmeye çalışıyorsunuz. İmkanlarınız kısıtlı ancak fikriniz devasa, lakin kendi yağında kavrulacak kadar heyecan verici olduğunu biliyorsunuz. Derken ofisinizi sel basıyor, yaptığınız işin bir kısmı gidiyor ancak siz çabalamaya devam ediyorsunuz. Sonra bir gün, bir etkinlikte oyununuzu halka açıklıyorsunuz ve kıyamet kopuyor. Devasa bir galaksiler topluluğunu keşfedebileceğiniz bir oyun gösteriyorsunuz insanlara. Sonra Sony çıkıp geliyor ve bu güzelliği sahiplenerek destek olacağını söylüyor. Bir bakıyorsunuz, E3 fuarında bir firma konferansı sırasında tam zamanlı tanıtılan ilk bağımsız oyun haline gelmişsiniz. Milyonlar, sizin oyununuz hakkında birbirlerini parçalıyor. 2016 yılının en çok beklenen oyunu artık sizin. Ve işte o, kendi ekip arkadaşlarınızdan bile saklama ihtiyacı duyduğunuz mütevazı oyun, bir anda aslında hiç sahip olmadığı büyüklüğün altında eziliveriyor. Bilerek veya bilmeyerek. HAYALLER VE HAYATLAR No Man’s Sky’ın yapımcısı Hello Games bundan yıllar sonra nasıl hatırlanacak kestirmek gerçekten güç. Bağımsız bir ekip olmasına rağmen bu denli büyük bir oyunu hayal edebilmiş ve yaratıcılığını yansıtmış bir firma olarak mı anılacaklar, yoksa pazarlama süreci boyunca oyuncuları kandırmış, vadettiği ile sunduğu arasında uçurumlar olan bir firma olarak mı; bunu zaman gösterecek. Tek bildiğimiz, bizim beklediğimiz No Man’s Sky’ın kesinlikle bu olmadığı. Ne yazık ki bu beklentiye sahip olmak bizim suçumuz değil. Anlatılanlar, gösterilenler, “olacak” denilenler ne ise, biz de onu bekledik haliyle. Ancak nasıl da yanılmışız… Eğer oyunu hala oynamadıysanız ve bugüne dek oyunla ilgili pek çok tanıtım materyaline denk geldiyseniz, oyuna sahip olduğunuzda bunların neredeyse hiçbirine sahip olamayacağınızı üzülerek söylememiz gerekiyor. Evet, gerçekten de ortada rastgele bir şekilde yaratılan 18 kentilyon gezegen bulunmakta (Yani herhalde vardır, hepsini gidip görmeye insan ömrü yetmiyor). Gerçekten de başka pek çok oyun için uzun sayılabilecek oyun süreleri sunan oyunda, kendinizi görsel anlamda birbirinden tamamen farklı gezegenlerde adım atarken buluyorsunuz. Gerçekten de bu gezegenlerde keşfedilmeyi bekleyen envai çeşit yaratık ve bitki bulunuyor. Tüm bunların keşif süreci bile tek başına No Man’s Sky’ı harika yapmak için yeterli biliyoruz. Ancak gerçeğin karanlık yüzü kendini gösterdiğinde aslında Truman Show misali bir yalanın içerisinde nefes alıp vermekte olduğunuzu anlıyorsunuz. Çünkü tüm bu farklılıkların, çeşitliliklerin ve keşfedilmeyi bekleyen ögelerin kozmetik güzellemelerden öteye gidemediğini anlıyorsunuz. Tamamen buzul olan bir gezegenden çıkıp da, kum fırtınalarıyla kaplı çorak bir gezegene geçiş yaptığınızda hayata geçirdiğiniz her eylemin birbirini taklit eden tekrarlar olduğunu görüp hüzünleniyorsunuz. Kısacası No Man’s Sky; sizi devasa bir çölün ortasına atıp, eve yalnızca bir avuç kumla dönmenizi sağlıyor. BAŞLADIĞINI BİTİREMEMEK Oysaki oyunun o kadar muazzam bir başlangıcı var ki... İddia ediyoruz; No Man’s Sky’ın başlangıç sekansı ve ilk birkaç saati hayatınızda deneyimlediğiniz en iyi oyun tecrübelerinden biri olacak. Kendinizi, neresi olduğu hakkında ufacık bir bilginizin dahi olmadığı bir gezegende, yanı başınızda arızalı bir şekilde yatmakta olan uzay geminizle baş başa buluyorsunuz. Nasıl bir gezegende olacağınız tamamen şansınıza kalmış. Radyoaktif etkiyle mücadele etmek zorunda kalacağınız dağlık bir gezegen de olabilir, uçsuz bucaksız bitkilerin arasında koşturacağınız cennetten bir köşe de… İşte bu bilinmezliğin ortasında, bazı cevaplar bulabilmek adına yabancı bir gezegende yürümeye başladığınızda tarifsiz bir lezzet çalınıyor damağınıza. Uzak köşede zıplamakta olan yaratıklar ilişiyor önce gözünüze, ardından işleyerek sahip olabileceğiniz onlarca maden seçeneği. Her bir tepenin ardında ne olduğunun merakıyla bir adım daha fazla atmak istiyorsunuz. Saatler saatleri kovalıyor bu süre içinde. Bir noktada kafanızı kaldırıp yukarı bakıyorsunuz ve kendi halinde takılmakta olan başka bir gezegenin varlığını fark ediyorsunuz. Sizi çoktan sarmış olan keşif tutkusu yerinizde durmanıza izin vermiyor ve derhal uzay geminize atlayıp, yabancı bir gezegenden bir başka yabancı gezegene doğru yola çıkıyorsunuz. Bu iki gezegen arasında geçen süre, gözlerinizi yaşartacak kadar mutlu ediyor sizi. VER BANA DÜŞLERİMİ Ama sonra diğer gezegene iniyorsunuz. İlk başta her şey çok güzel, çevrenizde hiçbir şey olmasa bile farklı bir ortam var. Keşif duygusunu doyurmanın tam sırası! Ancak zamanla bir önceki gezegende yaptığınız şeylerin aynılarını yapmaya devam ettiğinizi fark ediyorsunuz. Benzer yapılardan aynı madenleri topluyor, bu kez zıplamak yerine koşturan yaratıkları seyre dalıyorsunuz. Ve uğradığınız her bir yeni gezegende, oluşan heyecan dalgası yerini giderek monotonluğa bırakıyor. Bakın, bünyesinde 18 kentilyon gezegen bulunan bir oyunda, 4-5 gezegen sonunda monotonluk hissettiğinizi söylüyoruz. Bunun ne denli büyük bir günah olduğunun farkında mısınız? Nasıl bazı gezegenlerde keşfedilecek esrarengiz lokasyonlar olmaz, nasıl eski medeniyetlerin izleri bizleri şaşkınlığa uğratmaz ve nasıl en büyük gücü keşif olan bir oyun keşfedilelecek bu denli az içerik sunar oyuncuya? Anlamak mümkün değil. Hani birbiriyle savaş halinde olacak fraksiyonlar, hani bambaşka yerlere açılan portallar, hani yaşam tarzları oyuna doğrudan etki edecek diğer uzaylı türleri? Nereye sakladınız tüm bunları? KUTUCUK YÖNETİM SİMÜLASYONU Ne beklediysek, ne görmek istediysek maalesef hiçbirisi yok. Peki tamam, olana odaklanalım biz öyleyse. Boş boş dolaşalım, maden toplayalım, ticaret yapalım, hayatta kalmaya çalışalım, uzay gemimizle kapışalım ve galaksinin merkezine doğru yola çıkalım. Yapmasına yapalım da, keşke yapmamıza izin verseler. Envanter yönetimi ve felaket düzeydeki ara yüzden imkan kalmıyor ki. Oyun deneyiminizin yarısı, topladığınız maden ve teknolojileri kısıtlı kutucuklarınıza nasıl yerleştireceğinizi düşünmekle geçecekse, keşfetmenin keyfine nasıl varabilirsiniz ki? Ne zaman ki oyunun sunmaya çalıştığı tüm amaç ve yönlendirmeleri görmezden geliyor ve sadece yabancı bir gezegende boş boş dolaşmanın tadını çıkarıyorsunuz, işte o zaman No Man’s Sky bir şekilde keyif vermeye devam edebiliyor. Çünkü tüm kusurlarına rağmen, oyunun harika bir sanat yönetimi ve müzikal altyapısı bulunmakta. Grafikleri o kadar mükemmel değil ancak kullanılan renk paleti ve alttan alttan işleyen müzik tarifsiz bir lezzete sahip. ELİMİZ VARMIYOR AMA No Man’s Sky’ın inanılmaz güzel olmasını çok istedik, belki de başka hiçbir oyunda istemediğimiz kadar hem de. Eğer bilim kurgu seven biriyseniz, bunu istememeniz düşünülemez zaten. Ancak bu kadar büyük olup da bu denli boş hissettirmesini bir türlü affedemedik. Başlangıcında hissettirdiği unutulmaz deneyim ve atmosferi sayesinde puanı biraz kurtuluyor ancak No Man’s Sky genel anlamda, başarılı bir oyun olmaktan çok uzak. DETAYLAR Oyundaki pek çok şeye, hatta hemen hemen her şeye laf edebiliriz ancak konu renk paletine gelince şapkamızı çıkarmak zorundayız. Oyundaki her bir gezegen, tablodan fırlamış gibi adeta. Uğradığınız gezegenlerde pek çok farklı yaratıkla karşılaşacaksınız. Bu yaratıklar rastgele yaratıldığından, hala en ilginç canlıyı sizin keşfetmeniz olası. Bu görüntüye iyi bakın deriz çünkü eğer oyunu almaya karar verirseniz, genel anlamda yapacağınız şey bu olacak. Elinizdeki silahla sağa sola ateş edip, maden toplayacaksınız. Bir bilimkurgu fanatiğiyseniz, uzay geminize atlayıp da ışık hızını aştığınız anlar size büyük bir tatmin hissi verecektir. Tabii bir yere kadar ama ona bakmayın siz şimdi… PUANLAMA