Tüm istasyonu idare eden ve beyin konumunda yer alan bir yapay zekaya göre SAM’in aklı birazcık kıt. Sahip olduğu işletim sistemi üzerinden, “şu kapıyı aç” veya “havalandırmayı çalıştır” gibi basit komutları dahi yerine getirmekten aciz. Tüm bu eylemleri yerine getirebilmesi için öncelikle ilgili odada bulunan kameralara ulaşması, ardından yapmak istediği eyleme uygun elektronik aksama odaklanması ve tarayarak içeriğine ulaşması gerekiyor. Bir kapıyı açabilmek için kapının elektronik mekanizmasına bakmak zorunda kalan bir yapay zekayı 2026 yılında kullanan Avrupa, Çin ve Rus yetkililerine de yazıklar olsun gerçekten. Bugün bile akıllı evlerde daha üstün bir teknoloji kullanılıyor.
MAKİNE GİBİ DÜŞÜNMEK
Bu zihnen kıt yapay zeka, içeriği oyunlaştırabilmek ve arzu edilen tansiyonu yaratabilmek adına verilmiş bilinçli bir tercih. İstasyonun her bir modülüne kameralar aracılığı ile bakmak bir canlıdan öte makinanın zihninde olduğunuzu net bir şekilde yaşamanızı sağlıyor. Üstelik gerginliği had safhada bir atmosfer yaratılmasına da vesile oluyor. Observation’ın soğuk ve korkutucu uzay istasyonu ortamını yansıtma anlamında kusursuz bir işçilik ortaya koyduğunu belirtmemiz gerekli. Hemen hiçbir sesin olmadığı bu sonsuz boşlukta kulağınıza çalınan metalin esneme gıcırtıları ve makinelerin biplemeleri, çok doğru birer gerginlik enstrümanı olarak kullanılmış. Açtığınız bir kapaktan doktor Fisher’ın sakince süzülerek girmesini ve ne yapacağını bilemez bir şekilde kararsızlıklar yaşamasını izlemek de benzer bir etki doğuruyor. “Şu kadıncağıza yardım edeyim yahu, yazıktır” diyorsunuz ama bunu söyleyen kumanda başındaki sizsiniz. Bir yerden sonra oyun o kadar güzel bir şekilde benliğinizi kenara bırakarak bir makine olduğunuzu hissettirmeye başlıyor ki, hissiz bir şekilde Fisher’ı izleyip gelecek bir sonraki komutu beklemeye başlıyorsunuz. Duyguları olan insan karakterlerle empati kurdurabilmek dahi bu denli zorken, bir yapay zeka üzerinden bunu başarabildiği için yapımcıları kutlamak gerekiyor bizce.