Ori and The Blind Forest’ın karşısına geçtiğinizde nefesinizi kesecek ilk unsur ise kesinlikle grafikleri olacak. “Tablodan fırlamış gibi”, “Sanat eseri tadında” gibi ifadeleri başka oyunlar için de kullandık ama Ori and The Blind Forest çıtayı biraz daha yukarılara taşıyor. Yapımcı ekip görsel tat olarak Miyazaki filmlerini örnek almış ki daha iyisi düşünülemezdi.
Pek çok yapım görselliğe kasıp diğer kısımları unuturken yapımcı Moon Studıos bunu yapmamış ve müziklerde de aynı kaliteyi yakalamayı amaçlamış.
Orkestra tarafından hazırlanan müzikler hem dinlendirici, hem heyecanlandırıcı hem de gerektiği yerde hüzünlendirici etki yaratıyor. Başta belirttiğimiz kelime kullanmadan başarılı hikaye aktarımı gerçekleştirmenin temelinde de bunlar yatıyor zaten. Bu noktada da The Lion King ve The Iron Giant’ı kendilerine rol model seçen yapımcılar, oyuncuları nereden yakalayacakları konusunda derslerine iyi çalışmış görünüyor. Böylesine hızlı bir ritmi olan oyunda bu denli yoğun bir duygu bütünlüğünü yakalamak, ilk oyununu ortaya koyan bir firma için oldukça önemli bir başarı olarak değerlendirilmeli.
Yazıyı tamamlamadan önce yapımcı ekibin üzerine çok uğraştığı bir detaya mutlaka değinmek gerekiyor. Oyunda pek çok farklı temaya sahip bölgeye gidiyorsunuz ve arka planlar da buna göre değişiyor. İşin güzel yanı ise, gördüğünüz bir ağacı, bir dalı ve hatta bir mantarı oyunun başka bir yerinde görme ihtimaliniz bulunmuyor. Haritanın her noktası tek tek elle çizilmiş ve asla kendisini tekrar etmiyor. Ori and The Blind Forest üzerine bu derece emek verilen bir yapım işte ve rahatlıkla bu senenin en iyi oyunlarından birisi olduğunu söyleyebiliriz.