Eğer ki Outlast’a karşı gözlerinizi kör edecek seviyede bir sevgi besliyorsanız bu incelemeden uzak durmanız en sağlıklısı olacaktır. Zira biz pek çok kişinin yaptığı gibi gaza gelerek değil, oyun süremiz boyunca bileklerimizi kesme ihtiyacı hissettirdiği düşüncesini aklımızda tutarak inceleyeceğiz bu oyunu. Outlast 2, görünürde ilk oyunla hiçbir bağlantısı olmayarak başlıyor ve bitiyor. Sonradan bulduklarımızı inceleyerek görüyoruz ki meğer ucundan temas ediyorlarmış birbirlerine.
Tıpkı ilk oyunda olduğu gibi, kendini korumaktan her şart ve durumda aciz bir araştırmacı gazeteciyi yönetiyoruz. Eşiyle birlikte gizemli bir hamile kadın cinayetini araştırmaya giden Blake Langermann’ın yolculuğu pek tabii hayırlı bir şekilde seyretmiyor ve sonunda helikopterleri düşerek herkesin unuttuğu bir yerde buluyorlar kendilerini (Ki gerçekten de oyunun geçtiği Supai kenti, Amerika’nın en kuytu köşede kalmış yaşam bölgesi olarak kayıtlara geçmiştir). Blake bir bakıyor karısı yok, pilotu kazayla alakası olmayan bir şekilde rendeden geçirmişler. Elbette kendini korumaktan aciz herkesin yapacağı gibi karısını kurtarmak için kendini bu saçmalığın ortasına atıveriyor bizim cengaver.
İlk oyundan aşina olduğumuz kameramız elimizde, köpek bağlasan yaşamayacak kasabaya giriş yapıyoruz. Oyunun hemen başlarında, ileride nasıl bir şeyin bizi beklediğini gözler önüne seren bir sekans karşılıyor bizi. Tam böyle leyla leyla yürürken karşımıza tövbe estağfurullah boyunda bir kadın çıkıyor ve arkadan giren gerilim müziği eşliğinde koşturmaya başlıyoruz. İlk denemede kesin olarak ölüyoruz zira ablamız hem çok hızlı koşuyor, hem de tek seferde vücudumuzda muhtelif yeni delikler açıveriyor. İkinci seferde daha dikkatli olarak geliyoruz, koşuyoruz, sağa sola bakıyoruz ve yine ölüyoruz. Birkaç sefer bu böyle gidiyor çünkü karanlıkta tam olarak nereye gitmemiz gerektiğini, yani o küçücük deliği bize ayrılmış olan küçük saliseler arasında bulmamız bekleniyor. Elbet buluyorsunuz, orası ayrı. Ancak sonrasında anlıyorsunuz ki aslında tüm oyun bundan ibaret. Koş, öl, bir daha dene, öl, sağ kapıyı dene, öl, bir de sola bak, tekrar öl, bul ve devam et. Kimse kusura bakmasın ama, bu gerçekten rezalet bir oyun mekaniği.