Oyunda o kadar çok koşma ve kaçma sekansı var ki, bir dur da hikayeyi anlat be adam diye yalvarasınız geliyor. Ama hayır, elbette anlatmıyor. Siz bu koşma anlarında bir adet yoldan çıkmış Hristiyan tarikata, bir adet bu tarikatın dediği her şeyin tersini savunan bir tarikata, bir adet ikisinden de bağımsız gariban bir tarikata, olur olmadık yerde giren flashbacklere denk geliyorsunuz ancak oynanış anında noktaları birleştirmeniz mümkün olmuyor. Bunun için etrafta bulduğunuz notları okumalı ve yine dünyanın en saçma mekaniklerinden biri olan bir yerde durup önemli anları 10 saniye kameranızla kaydetmelisiniz. Karakterimiz bu 10 saniye boyunca hiçbir şey söylemeden olayı kaydediyor ancak sonrasında kaydı izleyince konuyla ilgili yorumlar yaptığını görüyoruz. E kayıt yaparken konuşsaydın? Olayla ilgili düşüncelerini hazırda zaten beklemek zorunda olduğumuz anda dinleseydik? Yok, olur mu öyle şey, bizimki de laf…
Ha notları ve kayıtları inceleyince hikaye bir anlam ifade ediyor mu? Zerre alakası yok. Bu kadar umut vadeden ve hatta işlenmesi cesaret isteyen dini konuları ele alıp da, bu kadar başarısız ve tutarsız bir şekilde yansıtmak takdir edilesi. Bakın oyunu bitirip, bütün notları okuyup, bütün kayıtları izleyip, hala sonrasında internette; “Outlast 2 hikaye açıklaması” diye arama yapmak zorunda kalıyorsanız, orada başarısız bir hikaye anlatımı vardır. Tüm o cevapsız kalmış soruların ve mantıksız hissettiren olayların bu şekilde bırakılmış olmasının sebebi, ilk oyunun indirilebilir içeriği olan Whistleblower’a gösterilen yoğun ilgiden başka bir şey değil. “Aslında ne demek istediğimizi çok merak ediyorsunuz değil mi? Kıh kıh kıh, o zaman bir de bunu alıp oynayın” diyecekleri o kadar bariz ki, yani ancak bu kadar bariz olabilir. Kısacası hikaye ve hikayenin aktarımı çok kötü, e oynanışın da kötü olduğundan dem vurduk, peki ya korku ögeleri? Maalesef onlar da en iyi bakış açısıyla ortalamada kalıyor.