Oyun türleri arasında söz RPG’ye geldiğinde konu, “nerede o eski bayramlar” noktasında tıkanır. Kimisi için geçmişe duyulan özlem, kimisi için de romantik bir bakış açısından fazlası olmayan bu duruma siz ne dersiniz bilmeyiz ama, biz bayramlıklarımızı sakladığımız yerden çoktan çıkardık bile. Old-school dediğimiz, 90’lı yılların rol yapma oyunlarıyla yetişmiş insanlarla, aksiyonu daha bol günümüz oyunlarına aşina kitle arasında amansız bir mücadele veriliyor. Bu öyle destansı bir mücadele ki, bizzat üzerine oyun yapılsa iki taraf da zevkle oynardı muhtemelen. Bir tarafta Baldur’s Gate, Fallout, Planescape Torment ile yoğrulmuş 30’larında bir kitle, diğer tarafta ise Borderlands ve Mass Effect gibi aksiyonu rol yapmasından bol yapımlara gönlünü kaptırmış kanı deli akan bir başka kitle. İkisinin de birbirini anlaması tam olarak mümkün değil. Hadi dinozorlar yine yokluktan yeni oyunları da oynadığından konuya aşinalar. Ancak milenyum insanları hasret çekilen şeyin ne olduğunu anlamakta o kadar zorlanıyorlar ki, Pillars of Eternity’nin yarattığı heyecan kasırgasına bir türlü anlam veremiyorlar. BAK GENÇ ARKADAŞIM Tamamen iyi niyetiyle genç kardeşimiz, “Evet, elbette!” cevabının geleceğini asla tahmin etmeyerek “Grafikleri bu denli eski, küçücük karakterlere tepeden baktığımız, sürekli bir şeyler okumak zorunda olduğumuz bu oyun mu güzel?” diye soruyor. İstediğimiz ve yıllardır beklediğimiz şeyin tam olarak bu olduğunu nasıl yapsak da anlatsak diye düşünmeden edemiyoruz, çünkü “Otur bak biraz Baldur’s Gate oyna, anlayacaksın” desek, aynı soruları onun için de soracağını çok iyi biliyoruz. Bu tabii ki onların suçu değil. Teknoloji geliştikçe giderek daha güzel görünen, daha çok efekte ve daha geniş dünyalara sahip olan ama senaryoları ve diyalogları gitgide çoraklaşan oyunlara bu kadar süre biz de maruz kalsaydık durumumuz çok farklı olmazdı. Bu nedenle Pillars of Eternity’nin kime hitap ettiğini, keyif kahyalarının nasıl zevklere sahip olduğunu iyi analiz etmek gerekiyor. Yazının başından beri isimlerini zikrettiğimiz ve PoE’nin ataları sayılabilecek birkaç oyun üzerinden değerlendirme yapmak doğru olacaktır. Oyuna baktığınız zaman her bir parçasından Baldur’s Gate, Planescape Torment ve Icewind Dale tadı alacaksınız. Bu oyunlar aynı yapıya ve türe sahip olsalar da bir noktada birbirlerinden tamamen ayrılıyorlar: Aksiyon/diyalog dengesi. Planescape Torment devamlı bir şeyler okuduğunuz ve oldukça tadında bir aksiyonu bünyesinde barındırırken, Icewind Dale ise daha çok dövüş içeren ve yazılarla pek boğmayan bir oyundu. Baldur’s Gate için tam orta noktada olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Aksiyon ve yazılı içerik dengesi olarak kusursuz olan Baldur’s Gate, pek çokları tarafından da türün gelmiş geçmiş en iyi oyunudur zaten. Pillars of Eternity, işte bu denge bakımından ele aldığımızda en çok Baldur’s Gate’e yakın duruyor ki bu bile başlı başına ne kadar harika bir oyun olduğunu ortaya koyuyor. Peki Pillars of Eternity, ağabeylerine özenerek onların birer kopyası haline gelen bir çocuğa mı benziyor, yoksa onlardan dersler alarak kendi kişiliğini oturtabilen bir çocuğa mı? Bu kadar övdüğümüze göre cevabın hangisi olduğunu zaten biliyorsunuz. PoE, türün en iyi oyunlarına çok benzemesine rağmen tamamen farklı bir oyun olduğunu net bir şekilde hissettiriyor. LORDLAR KAMARASI Yapımcı ekibin içinde Josh Sawyer (Icewind Dale, Neverwinter Nights), Tim Cain (Fallout, Arcanum) ve Chris Avellone (Planescape Torment, KOTOR 2) gibi efsaneler olunca, ortaya çıkan ürünün kalitesinden endişe duymak anlamsız oluyor zaten. Burada ki tek eksik Brian Fargo, o da Wasteland 2 ve Torment: Tides of Numenera ile ilgilendiğinden sesimizi çıkarmıyoruz. Bildiğiniz üzere Pillars of Eternity, Kickstarter üzerinden açılan bir kampanya sayesinde hayat buldu ve bunda bu isimlerin etkisi oldukça büyük. 1 milyonluk hedefin daha ilk günden geçilmesi, sonunda da 4 milyon dolar civarında bir para toplanması insanların bu ekibe ne kadar güvendiğini gösteriyor. Neyse ki onlar da bu güvenin hakkını sonuna kadar verdi. GEÇMİŞİN GELECEĞE ETKİSİ Pillars of Eternity’nin karakter yaratma kısmı tam anlamıyla efsane olmuş. Karakterinizi işleyebileceğiniz o kadar detay bulunuyor ki, bir iki saati bu ekranda harcamanız işten bile değil. Bize göre işin güzel kısmı ise, bu detayların görsellikten ziyade kişisel özellikler tarafında olması. Sınıf ve ırk gibi klasik detayların yanında karakterinizin nasıl bir geçmişe sahip olduğunu, ne gibi ortamlarda yer aldığını, duygusal özelliklerini belirlemeniz gerekiyor. Bu özellikler oyunda oldukça önemli bir yer tutuyor, çünkü yolculuğunuz boyunca neyi yapıp yapamayacağınız tamamen bunlara bağlı durumda. Pillars of Eternity’de her sınıf her silahı, kalkanı veya özelliği kullanabiliyor. “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyiz, demeyin, anlatıyoruz. Karakteriniz her şeyi yapabiliyor ya da en azından “deneyebiliyor” ancak ne kadar başarılı yaptığı sizin karakter seçiminizdeki kararlarınızla şekilleniyor. Örneğin karakterinizin yapısına göre konuşmalarınız sırasında daha fazla diyalog seçeneğine sahip olabiliyorsunuz. İşte bu minik detaylar, karakterinize ve gelişimine çok daha dikkat ve emek harcamanızı sağlıyor. GRUPTAN AYRILANI KURT KAPAR Ancak bu gelişim sürecinde yalnız değilsiniz. Yolculuğunuz sırasında yanınıza 5 kişiye kadar olmak üzere yoldaş alabiliyorsunuz. Bu yoldaşları edinmenin iki farklı yolu bulunuyor. Birincisi, oyunun kendi içinde yer alan ve yol üzerinde karşınıza çıkan 8 farklı karakter. Bu karakterlerin tamamı kendi hikayesine ve kişilik özelliklerine sahip. Yani yanınıza bu isimlerden oluşan bir ekip aldığınızda kurduğunuz diyaloglar ve yolculuğunuz çok daha anlamlı bir hale geliyor. Ancak yoldaşlarınız öldüğünde bir daha dönmemek üzere temelli ölüyor. Bu nedenle ikinci seçeneği akılda tutmak gerekiyor. Oyunda yer alan hanların içinde kendi yoldaş karakterlerinizi yaratabiliyor ve keyfinize göre bir ekip oluşturabiliyorsunuz. Ancak bu karakterlerin hiçbir şekilde bir geçmiş hikayeleri olmadığından ne diyalog olarak ne de anlam katmak noktasında faydaları dokunuyor. Bu yüzden oyunun sahip olduğu 8 farklı karaktere iyi bakmak akıllıca olacaktır. Savaş düzeninizi ustaca belirlemeli, kimin nerede konumlanacağını bir savaş taktisyeni edasıyla organize etmelisiniz. Yoksa kendi ekip arkadaşının kafasına alev topu fırlatan büyücünüzü boğazlamak zorunda kalabilirsiniz. DİNOZORLARA GÜN DOĞDU PoE’nin izinden yürüdüğü kallavi yapımların sahip olmadığı içeriklere sahip olmak gibi huyları da var. Örneğin oyun boyunca geliştirebileceğiniz bir kaleye ve bu kalenin hemen altında yer alan 15 katlı bir zindana ev sahipliği yapıyor. Bu zindan hikayeye bir etki etmemekle birlikte gücünüzü sınayabileceğiniz bir ömür törpüsü. Tek seferde tamamlamayı aklınızdan bile geçirmeyin, çünkü başaramayacaksınız. Pillars of Eternity, Baldur’s Gate ve türevlerini seven herkesin düşünmeden sahip olması gereken bir oyun. Eğer uzun uzun yazılar okumakla ve kırk kere düşünerek hareket etmekle sorunlarınız varsa uzak durmanız en doğrusu olacaktır. DETAYLAR Oyunda aynı düşmanı tekrar tekrar öldürerek seviye atlamaca yok. Bir yaratığı ne kadar çok öldürürseniz, o tür hakkında daha bilgili oluyorsunuz sadece. Oyunun genel grafik yapısı dönemin gerisinde görünebilir. Ancak oyunu durdurup detaylara dikkat ederseniz, en ufak ayrıntının bile incelikle ele alındığını görebilirsiniz. Kalabalık olmak hayatta kalmak adına avantajlı olsa da elde ettiğiniz tecrübe puanlarının bölünmesi sebebiyle can sıkıyor. 4 kişilik bir grup en ideali gibi. Oyunun hikaye anlatım tekniği muazzam. Karşınıza çıkan olaylara karşı yapacaklarınızı bir görsel ve metin halinde sunması, PoE’ye masa üstü FRP havası kazandırıyor. PUANLAMA