Birkaç aydır hiç durmayacakmış gibi görünen oyun yağmuru, aralık ayının gelmesi ile birlikte bıçak gibi kesildi. Just Cause 3 ile beraber yeni yılın son güzelliği olarak kabul edebileceğimiz Rainbow Six: Siege, kapanışı hiç de fena olmayan bir şekilde gerçekleştiriyor Tom Clancy’s isminin mühür gibi kanına işlediği serilere fazlasıyla aşinayız artık. Bildiğiniz üzere Tom Clancy’s markası, Splinter Cell, Ghost Recon ve Rainbow Six gibi üç büyük külliyatın omurgasını oluşturuyor. Tek başına bu üç seriden toplamda 38 Tom Clancy’s oyunu çıktı bugüne dek. EndWar ve H.A.W.X. gibi yan oyunlarla da evreni genişletmeyi ihmal etmediler. Zaten bu genişletmenin en kallavi boyutta olanını da, bu sene The Division ile gerçekleştirecekler. Bu serilerin her biri aynı evrende geçiyor olsa da, hepsinin temsil ettiği farklı bir yapı var. Kimisi tamamen gizliliğe sırtını yaslarken, kimisi takım çalışmalı operasyonları merkezine alıyor. Ancak hepsinin tek bir ortak noktası var: Taktiksellik! Özellikle Rainbow Six serisi, takım çalışmasını ve beraberinde getirdiği taktiksel bütünlüğü kusursuzca işlemesiyle dikkat çekiyor. Siege’den de beklentimiz tam olarak buydu. KÜLLERİNDEN DOĞDU Aslına bakarsanız biz bir Rainbow Six oyununu çok daha önce bekliyorduk. 2011 yılında açıklanan Patriots çoktan bizimle olmalıydı ancak her ne kadar sebep olarak bu gösterilmemiş olsa da 2013 yılında Tom Clancy’nin ölümünün ardından iptal edildi. Neyse ki hazırlanmış olan içerik tamamen çöpe atılmadı ve Patriots zaman içinde Siege’e evrildi. Tabii bu evrim sürecinde bazı özelliklerinden de fedakarlıkta bulunmak zorunda kaldı. Örneğin Patriots oldukça ilgi çekici bir senaryo moduna sahipti. Ancak Siege’e baktığımızda değil az ilgi çekici bir senaryoyu, tek kişilik bir hikaye modunun dahi olmadığını görüyoruz. Oyuna üstün körü bir bakış attığınızda bile yapımcıların e-spor müsabakalarına uygun bir Rainbow Six yaratma isteğinde olduklarını rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. 5 vs 5 takım mücadelesi olarak kurgulanmış olan oyun, eminiz ki önümüzdeki dönemde turnuvalarda bolca karşımıza çıkacaktır. Lakin alışık olduğunuz online FPS algısını biraz yıkmanız gerekiyor burada. Çünkü oyun e-spora uygun hale getirilmiş olsa bile, taktiksel yapısından zerre ödün vermiş değil. Genel pencerede çok sade bir konsepti var aslında; bir taraf hücum, diğer taraf ise savunma. Her tur takımlar taraf değiştirerek aksiyonun iki yönünü de deneyimleme imkanı buluyor ve bu deneyim tam anlamıyla, 180 derece farklılık gösteriyor. İşin savunma tarafında daima korumanız gereken bir şeyler oluyor. Belki bir rehine, belki de patlamaya çok istekli bir bomba olabiliyor bu. Saldırı tarafındakiler yerinizi tespit edip, savunmaya çalıştığınız şey her ne ise onu ele geçirmeye çalışıyor. Ne kadar da basit görünüyor öyle değil mi? Ancak işler hiç de öyle düşündüğünüz kadar yalın değil. PLANSIZ HAREKET YOK Maçlar başladığında her iki tarafa da hazırlık için belirli bir süre tanınıyor. Savunmadakiler, bu süreyi kendilerini korumak için kullanıyor. Kritik noktalara tuzaklar yerleştirmek, savunulacak önemli noktaları belirleyerek görev dağılımı yapmak ve hatta olmadık noktalarda pusu kurmak gibi aksiyonları bu kısa sürede planlıyorlar. Ancak elbette saldırı tarafı da bu süreçte armut toplamıyor. Onlar da uzaktan kumandalı drone’larını havalandırarak düşmanın yerini ve zayıf noktalarını bulmaya çalışıyor. Haritalar dikkate değer ölçüde büyük; savunulacak noktalar da her maç değişecek kadar çeşitli olduğundan, bu analiz işlemi her zaman başarıyla sonuçlanmıyor. Oldu da düşmanı tespit etmeyi başardılar, bu kez de devreye saldırı şeklinin planlanması giriyor. Çatıdan salınarak camdan ani bir saldırı mı düzenleyecekler, yoksa sinsice yaklaşıp, üstünde durdukları zemini mi patlatacaklar, orası ekibin yaratıcılığına kalmış. Eğer gerçekten yaratıcıysanız, oyun size hayalinizdeki taktiksel planlamayı işleme dökmek için her türlü imkanı sağlıyor. YENİ MAÇ, YENİ HEYECAN Bu gerçekten çok önemli çünkü imkanların fazlalığı, her maçın yepyeni bir tecrübeye dönüşmesini sağlıyor. Burada şunun altını çizmek gerekecektir belki de; elinizde silah oradan oraya koşturduğunuz, peşi sıra mermi kusarak adam üstüne adam öldürdüğünüz çevrim içi FPSleri seviyorsanız Rainbow Six: Siege’in size göre olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü Siege’in maçlarında gerçekleşen en az şey belki de çatışma. Bunun nasıl bir şey olduğunu gerçek bir rehine operasyonunu kafanızda canlandırarak anlayabilirsiniz. Düşünün ki bir binaya saklanmış eylemciler ve ellerinde de rehineler var. Bu durumda emniyet güçleri çevreyi kontrol altına alacak, uygun pozisyonlara yerleşecek, diplomasi ile çözüm sağlamaya çalışacak ve son ana kadar çatışmadan uzak duracaktır. Çünkü çatışma, rehinelerin hayatını kaybetmesine yeşil ışık yakmak demektir. İşte Siege’de de durum bundan çok farklı değil. Planlama işin büyük bölümünü üstlenirken, çatışma ancak son evrede devreye giriyor ve son derece kısa sürüyor. Çünkü ölen kişi tekrar oyuna dönmüyor ve sağlık yenilenmesi gibi özellikler de oyunda bulunmuyor. Eminiz ki pek çok kişi bu okuduklarından sonra Siege’e soğuk yaklaşacaktır ancak taktik yapmayı sevenlerin ağzının sulandığını tahmin etmek de hiç zor değil. BU SESE KULAK VER Oyun, içerdiği özelliklerle de bu taktiksel bütünlüğe harika bir şekilde destek çıkıyor. Mesela Siege’i kesinlikle kaliteli bir kulaklıkla oynamanızı tavsiye ediyoruz. Çünkü oyun içi sesler, maçların tüm kaderini değiştirecek kadar ustalıkla kullanılmış. Çevrenizde olup bitenlere dikkat ederseniz; merdivenleri çıkmakta olan ayak seslerini, hareket etmekte olan bir drone’u veya hemen yanınızdaki duvara yerleştirilmekte olan bombanın biplemesini duyabiliyorsunuz. İşte bu küçük sesler, anlık planlamalarınıza kapı açarak oyun içindeki aksiyonları zirveye çıkarıyor. Bir diğer önemli özellik de, haritaların hemen hemen tamamen parçalanabilir olması. Her duvar veya yapının yıkılmasını ilk kez görüyor değiliz tabii ki, ancak Siege gibi taktiksel bir oyunda buna sahip olabilmek kritik bir önem taşıyor. Pusu kurulmuş bir kapıyı tespit ettiğinizde, düşmanın hemen yanında beklediği duvarı yıkarak içeriye dalmanın verdiği hissiyatı ancak yaşayarak hissedebilirsiniz. Oyunda seçilebilir olarak yer alan 20 karakterin her birinin farklı özelliklere sahip olması (çekiçle duvar kırabilmek gibi) da denkleme eklendiğinde, tadına doyulmaz maçların tarifi oluşturulmuş oluyor. BİR ŞEYLER EKSİK SANKİ? Ancak keşke her şey bu kadar güllük gülistanlık olsa. Zira bu maçlar çok keyifli olsa da, Rainbow Six: Siege ciddi bir içerik eksikliği ile dikkat çekiyor. Multiplayer dışında sadece Terrorist Hunt (akın akın gelen düşmana karşı mücadele) ve antrenman niteliğinde Situations modlarını barındırıyor oyun. Bir hikaye modunun olmaması gerçekten büyük eksiklik. Ubisoft’un gerçek para ile içerik almayı dayatma huyu da eklenince can sıkıcı ögeler keyfi iyiden iyiye kaçırıyor. Tüm bunlara rağmen, Siege özellikle arkadaşlarınızla birlikte eğlenmek için nokta atışı bir tercih olacaktır. DETAYLAR Oyunda pek çok duruma uygun 11 harita bulunuyor. Başkanlık Uçağı ise bizim favorilerimizden. Belki de gerçekleşmesi en muhtemel senaryolardan olduğundan. Grafikler ağızları açık bırakacak seviyede değil. Çok daha iyilerini görmüştük. Ancak parçalanma ve partikül efektleri gayet tadında yansıtılmış. Normal şartlarda rehineyi kurtararak görevi tamamlamanız gerekiyor ancak biz bunu pek görmedik. Genellikle bir takımın tüm adamlarını öldürmeye odaklanıyor herkes. Duvarları çekiçle yıkabilen Sledge şimdilik oyuncuların favorisi gibi görünüyor fakat biz ısı yayan teçhizatıyla engelleri aşabilen Thermite’ı daha çok sevdik. PUANLAMA