Red Dead Redemption 2 incelemesi

09 Kasım 2018 21:00

BAŞARAMAYANLARIN HİKAYESİ

Başlangıç hikayelerinin formülü ekseriyetle bellidir. Konunun nereye bağlanacağını bilerek dinlemeye başlarsınız böylesi hikayeleri. O nedenle diğerlerinin sahip olduğu finalde vurma, şaşırtma gibi silahlarından yoksundur böylesi öyküler. Dinleyiciyi yakalayabilmek için tüm hünerini yolculuğun içinde göstermeleri gerekir. Çünkü başlangıç öyküleri yalnızca daha önce karşılaştığımız karakterlerin başından geçmişte neler geçtiğini anlatmaz. Aynı zamanda dinleyiciyi yeni karakterlerle tanıştırır ve onların nasıl olup da hikayenin sonunu göremedikleri daha kıymetlidir çoğu zaman. Red Dead Redemption 2’yi oynamaya başladığınız zaman elbette Marston’ın, Dutch’ın ve ilk oyundaki diğer isimlerin başlarından neler geçtiğini merak ederken bulacaksınız kendinizi. Finali bilseniz dahi, konunun oraya nasıl taşındığı tüm yolculuk boyunca zihninizi meşgul edecek. Pek çok hikaye bu noktada ağır çuvallamışken, RDR 2’nin sonu bilinmesine rağmen heyecan dolu bir hikayeyi ustalıkla anlatabiliyor olması takdir edilesi. Ancak bizi asıl çeken, yolun sonunu göremeyeceğini bildiğimiz isimlerin akıbetini dinlemek oldu. Çünkü ilk oyunda önemli bir yer teşkil eden kayıpların yaşattığı ağırlığa sebep olan kişiler de tam olarak bu isimler. Farkındaysanız konuya tekil yaklaşmaktansa daha kalabalık bir gruba dikkat çekmeye çalışıyoruz. Çünkü ilk oyun ne kadar John Marston merkezli bireysel bir hikaye ise, ikinci oyun da bir o kadar tüm Van der Linde çetesinin etrafında şekillenen bir hikaye resmediyor. Biz her ne kadar bu oyunda da tek bir karakteri, Arthur Morgan’ı yönetiyor olsak da, aslında bambaşka bir yaklaşımla karşılaşıyoruz bu yapımda. Çünkü Morgan ve Marston birbirleriyle hemen hiç alakaları bulunmayan, taban tabana zıt iki farklı karakter yansımasını temsil ediyor.

Sayfa: 1 2 3 4 5 6

Paylaş